13 Aralık 2013 Cuma

Eller, eller, eller

Bir günde kaç kez el yıkanır bilmiyorum ama, ellerimi yıkamadığım zamanlarda herhangi bir iş için kullanamadığımı biliyorum !

Ev hijyeni, kıyafet temizliği ve tozlu-kirli mekanlarda bulunamamam bir yana, şu ellerim kirlenmeye görsün hemen yıkamaya koşuyorum. Kedi-köpek sevince, tuvaletin kapısını tutunca, bozuk paralarla oynayınca, ellerin normal olarak  hemen yıkanması gereklidir fakat ben yıkayamazsam resmen vücudumda öyle bir uzvum yokmuş gibi dolaşıyorum :)
Bazı rahat insanlara hayretle bakıyorum ki yurtdışında yaşadığım en büyük problemim buydu mesela(Sanki bizim ülkemizde hiç yoklar!)
Adam cipsi yada yağlı herhangi bir yemeği 5 parmağıyla yedikten sonra benimle tokalaşmak için adım atıyor fakat karşısında 'U' dönüşü yapan biriyle karşılaşıyor. Her iki taraf için de kabullenilmesi güç bir durum inanın :)
Obsesiflik boyutuna ulaşacak kadar da çok yıkamıyorum tabiki fakat bu alışkanlığı hiç edinememiş bay/bayanlara tavsiyemdir.
Sağlığın şifresi ellerimizde saklıymış !
Bakın uzmanlar neler diyorlar...
Gündelik hayatta çevreyle ilişkimizi sağlayan organlarımızın başında gelir ellerimiz ve o nedenle daha çabuk, daha çok ve daha sık kirlenir.
Eğer ellerimizi dikkatlice ve usulünce temizlemezsek yani “el hijyeni” denen önemli konuya önem vermezsek hastalanmamız da hastalık yaymamız da kolaylaşır.
Çocukluğunuzda anneniz sizi de sık sık “ellerini her yere sürme!” diye uyarmış olmalıdır. Annelerimiz en çok da “kirli” olduğunu düşündükleri şeylerden bizi korumak için yaparlar bu uyarıyı. Doğrudur da. Doğrudur çünkü gündelik hayatta çevreyle ilişkimizi sağlayan organlarımızın başında gelir ellerimiz ve o nedenle daha çabuk, daha çok ve daha sık kirlenir, hastalık yapan mikroplarla daha sık karşılaşır, onları oradan oraya taşır.  Eğer “el hijyeni”ne önem vermezsek hastalanmamız da hastalık yaymamız da kolaylaşır.
Zaten bu nedenle de çocuklukta edindiğimiz önemli alışkanlıklardan biri de gerektikçe, doğru bir şekilde el yıkamaktır. Hem evde hem de okulda, ne zaman, neyle ve nasıl el yıkanır diye eğitiliriz. Önemli olan bunu bir refleks haline getirebilmektir.
Genel istatistikler kadınların ellerinin daha temiz olduğu yönünde. Çünkü kadınların el yıkama alışkanlığı yüzde 52 iken erkeklerde bu oran yüzde 48’de kalıyor. Ancak bazı araştırmalar bu konuya daha şüpheci bir yaklaşmamıza neden olmuyor değil.
Bir çalışmada, deneklerin ellerinde yerleşmiş 150 farklı mikroorganizma olduğu saptandı. Araştırmaya katılan 51 kişide toplam 4700 farklı bakteri çeşidi belirlenmekle birlikte yalnızca 5 tanesi 102 elin hepsinde de bulundu. Elde edilen bakteri çeşidinin fazlalığı kadar kadın deneklerin ellerinde daha fazla sayıda mikroorganizma bulunması araştırmacıları şaşırttı. Acaba erkeklerin ellerinin daha asit olması bu durumu açıklayabilir mi diye düşünen uzmanlar daha asit ortamlarda, daha az sayıda mikroorganizma barınabildiğini gözlemlediler.
Çalışmalar sırasında, düzenli el yıkamaya rağmen farklı bakterilerin bundan etkilenmedikleri de görüldü. Yıkamadan sonra bazı türlerin sayısı azalırken diğerleri çoğalıyordu. Ellerdeki bakterilerin önemli bir bölümü “patojen” (hastalık etkeni) değildir. Hatta bazıları hastalık yapabilecek etmenlere karşı koruyucu rol de oynar. Araştırmacılar, elleri “anti-bakteriyen” bir sabunla yıkamanın önemini kuvvetle vurguluyorlar.
Unutmayın! Temizlik ve hijyen elden başlar. Ve bunun için sadece “SU ve SABUN” YETERLİDİR.


BİR UYARI
Ne zaman çok önemli ?Bazı anlar vardır ki ellerin yıkanması-yıkanmaması tartışılamaz! İşte bunların başında her tuvalet çıkışında, yemek yemeden önce, eve girdiğinizde, çöpleri attıktan ya da para saydıktan sonra gelir.
Tabii ki kirli gıdalara, et, tavuk, balık, sebze, meyveye dokunduktan sonra, hapşırdıktan, öksürdükten sonra, vücudunuzun herhangi bir kirli bölgesine dokunduktan sonra, özellikle tuvalet, ağız-burun temizliğinden, ellerimize hapşırıp öksürdüğümüzden, hayvanlara dokunup ellerimizle sevdiğimizden, hasta kişilerle tokalaştıktan sonra, makyaj yapmadan, ilaç ya da tıbbi malzeme kullanmadan önce, pansuman yapmadan önce ve sonra da ellerinizi yıkamalısınız.

11 Aralık 2013 Çarşamba

Kar gelir, Hoşgelir

Kahvaltımızı alır bahçeye kaçarız ve lapa lapa yağan, heryeri bembeyaz yapan karın altında güne başlarız.

Bu sabah kalkıp camdan baktığımda beklenen görüntü meydana gelmiş ve okulların tatil olmasını bekleyen çocuklar misali hazırlanıp işe gitmemek için direnmiştim oysaki... Hava şartları tüm yurt genelinde etkili olduğu için İstanbul'un heryeri aynı anda  beyazlara büründü. Maçlar ve deniz seferleri iptal edildi, eminim okullar ve bazı kurum/kuruluşlar da trafik nedeniyle erken paydos yapacaklar.
Ben soğuk sevmeyen ama kar yağmasına bayılan bir insan olarak işyerimde, okulumda, antrenmanlarımda son derece enerjik olmaya ve bu ortamlarda resim çekmeye son derece alışık biriyimdir. Yani mekan farketmez kar yağsın yeter :)

Kaza,bela, hastalık, donarak yaşamını yitiren insan haberleri olmadıktan sonra sosyal medyada kar görüntüsü paylaşımlarına daha çoook denk geliriz inşallah. İşin suyunu çıkarmamak adına ben milyon tane resim paylaşmıyorum ama günün önemini vurgulayan Doğadan'ın sıcak çay teması ile herkesi kara kışla başbaşa bırakıyorum. Şimdiden battaniye, film, çay-kahve ve sevdiklerinizle geçirebileceğiniz mutlu ve bembeyaz bir hafta dilerim ve her gördüğüne methiyeler dizen, şair ruhuyla eşsiz şiirler yazdığını sana ! insanlar gibi, Ama işi ustasına bırakarak birde şiir paylaşmalıyım ki blogumun bir anlamı olsun :)
KAR VE BEN
Esiyor tane tane yine beyaz bir rüzgar.
Söyleyin hangi kuşun kanatları yolundu?
Yine hangi ağaçtan döküldü bu yapraklar?
Yağan beyaz bir sükut, bir mahşerdir sanki kar!
Bir hicret sevdasıdır ruhumu sardı yine.
Ruhum gibi pervasız yoldaşlar da bulundu.
Ruhum karıştı gitti bu kar tanelerine;
Şimdi yağan kar değil, ruhumdur kar yerine.
CAHiT SITKI TARANCI

10 Aralık 2013 Salı

Topuklu mopuklu ayakkabı

Bu sabah gözümün önünde uçan uçana başladım güne. Genelde çok yüksek topuklu yada dümdüz babetlerle geldiğim şirketimde herkes biraz daha dikkatli yürüyordu ki, bu durum beni korkutmaya bir hayli yetti !

Sürekli koşar adım yürüyen ben, bugün kar botu giymediğim için üzülüyorum resmen :)

Aktif olarak 24 yaşımda spor ayakkabılardan kurtulup başladığım ''sürekli topuklu ayakkabı'' yaşantımda gayet sorunsuz bir şekilde ( Allah kem gözlerden korusun) bugünlere kadar gelsemde insan yinede korkuyor 182 cmden aşağıya düşmeye :) Konuyla ilgili 'kaydırmaz tabanlar, ayakkabı bakımı, püf noktaları' tarzı konuları ararştırırken aşağıdaki yazıya denk geldim.
Yazıda bayanların düşünce nasıl kalkılması gerektiği değil ama  nasıl durması gerektiği eğlenceli bir şekilde ele alınmış. Gayette faydalı gözküyor. Hadi buyrun...

İster cücelik sınırında olun ister develik fark etmez, bir kadın ayağına topuklu ayakkabı giydiğinde çok şey değişiyor. Bacaklar haliyle daha uzun ve zayıf duruyor, kıyafetin duruşu sihirli değnek değmiş gibi değişiyor, popo daha yuvarlak ve kalkık duruyor, topuğun çıkardığı ses “kim lan bu?” dedirtip gözleri üzerinize çeviriyor, oluyor da oluyor. Olmaması gereken tek şey ise -ki çoğunlukla bu da oluyor- yürürken karizmamayı çizdirmemek. Tek işi yürümek olan mankenler bile bazı bazı bu karizmayı nasıl çizdiriyor görüyorsunuz :)
“Ben böyle olmak istemiyorummm” diyorsanız, işte size topuklu ayakkabıyla yürürken karizmayı çizdirmemenin püf noktaları..
Topuklu ayakkabılarla ayakta durmayı öğrenin.
Adam gibi durmayı beceremezseniz o karizmanın çizilmesinden başka seçeneğiniz yok. O yüzden ilk önce topukluyla duruş tekniklerine bakalım.
Vücut dimdik olmalı. Asla ve asla kambur durmamalısınız. Eğer kambur duruyorsanız vücudunuzu hemen dikleştirin.
Bakışlar yerde değil karşıda olucak. Eğer adımlanııza bakarsanız size bakan yakışıklıları kaçırırsınız. Altın kural unutmayın !
Başınız vücudunuza 90 derecelik açıyla dursun, 180 derece de değil. Havalara bakarsanız yukarıdai maddeye ilave tepetaklak yuvarlanırsınız. Kabul abarttım, tek hedefim dümdüz karşıya bakışlarınızı sabitlemek..
Topuklu ayakkabılarla adım atma teknikleri.
Vücud dik, bakışlar karşıda, duruşumuz süper. Put gibi ikilmeyeceğimize göre sıra yürümeye başlamada. Şimdi gelin adım atmaya başlayalım.
Yürürken dengenin sağlanabilmesi için kolların sallanması biraz daha fazla gösterişli olacaktır. Bu işte işin püf noktası. Cat walk yürüyen mankenleri düşünün ayaklarından çok kolları dikkat çekiyor. Bu yüzden “aaa benim kollarım çok sallanıo amaa” diyorsanız işi yırtacaksınız demektir. Tavsiyem o kollar sallansın. Cebinize sokup kolları saklamaya çalışmayın.
Bacaklarınız mümkün olduğunca birbirine yakın ve düz olsun. Ayrık ayrık yürümeye kalkarsanız sünnet çocuklarından bir farkınız kalmaz.
Adımlarınızın boyutları mümkün olduğunca eşit olsun. Santimlemeye elbette gerek yok ama dışardan bakıldığında biri uzun biri kısa gibi gözükmesin.
Ayaklarınızı dışa değil, içe basın. Hep bir paralellik durumu var yani.
Beden derslerinde düzgün yürüme diye öğretilen önce parmak ucuna bas sonra topuğa hikayesini unutun. Yere önce topuğunuzu basın. Gerisi otomatik olarak geliyor zaten ;)
Kalçanız ister istemez bir sağa bir sola sallanacaktır. Size “ne kırıtıosun bu kadar?” diyene -sizi kıskanan bir hatun kesin- kuzum sen galiba topuklu ayakkabı nedir nasıl giyilir bilmiyorsunz deyip çenesini kapatın. İçinizden de doğru yolda oduğunuzu kendinize tekrarlayın, size güven verecektir.
Son olarak, hedef manken yürüyüşü değil. Karizmayı çizdirmemek. Atraksiyonlara girmekten aman aman uzak durun..http://kadincayasamkulubu.com/?p=123

9 Aralık 2013 Pazartesi

Yeni yıla 'Kar' GeliyoOooooo-rrr

 Bu sabah uyanınca heryeri bembeyaz göreceğimi tahmin etmiştim.
Haftasonu soğuk havaya rağmen kendimi sokaklara atmıştım. Yeni yıl konseptine uyum sağlayıp beklemeye koyulmuştum ki...
Hava geçen günlere göre daha ılık ve güneşli çıktı !
 Eskilerin tabirine göre kar topluyor ve epey sert bir kışa hazırlanıyor sanırım gökyüzü. Hazırlansın bakalım bizde yeni yılı kar ile karşılamanın planlarını yapalım bu arada...

Yılbaşı konseptiyle süslü her mekanın fotoğrafını çekmeye başladım bile. Ne olduğu önemli değil, kırmızı olan herşeye aşırı bir ilgi ile yaklaşıp satın almamak için kendimi zor tutuyorum. Şirketimizin orta yerine kurulacak olan büyük çam acağını sabırsızlıkla bekliyorum. Çekiliş yapılsa her departmanınkine koşa koşa gider katılırım mesela :)
Yılbaşı konseptini niye bukadar çok seviyorum bilemiyorum ama enterasandır ki,  her sene değişik bir yerde ve değişik insanlarla kutluyorum şu yeni yılın gelişini. Hangi ruh haliyle girersem bütün senenin öyle geçeceğine inanalardanım :) Çok önceden planlamıyorum ama illaki bir programa dahil oluyorum. Bir sene LasVegasta Brezilyalı arkadaşlarımla, diğer sene ailemle bir yemekte, başka bir sene eşimle-dostumla herhangi bir yerde oldum bu yaşıma kadar. Bir önceki sene ile arasında uçurumlar olan yıllar geçti ama nerde olduğum önemli değil, evde tek başıma girsem bile o ışıklı, ağaçlı ve kırmızılar içindeki konseptin içinde olmam yeterli :)

Malumunuz milli piyango, dansöz ve tombala ise yılbaşı programlarının olmazsa olmazlarıdır kesin ! Bu ayrıntılarla  pek ilgilendiğim söylenemez.. Yurtdışında bulunduğum zamanlarda çok farklı kutlamalarda bulundum ama dansözle birlikte nadiren girmişimdir yeni seneye. Çocukluğumda televizyon showlarının en çok beklenen sahnesi olduğunu net hatırlıyorum. İzlerken de eğer güzel oynamıyorsa söylendiğim bariz gerçektir :) Dansöz dediğin güzel giyinir iyi kıvırır ve fiziğine dikkat eder yahu...

Hediye kısmına ise çok takılmıyorum ama en ufağından bile olsa mutlaka hediye alıp-vermeye bayılıyorum. Ülke ve dini inançlarımız olarak christmas'ı değil yeni bir yılı karşılarken eskileri geride bırakmanın yorgunluğunu kutluyoruz sonuç olarak. Evlerimizin bir köşesindeki süslemeler ve sokaktaki ışıltılar ise tamamen dikkat çekmek ve pazarlama stratejisini geliştirmek adına yapılan hazırlıklar...

Neredeyse daha 3 hafta olmasına rağmen şimdiden heryer kalabalık ve heryer yeni yıl coşkusuna kaptırmış gidiyor. Herşey biryana, sağlıklı ve başarılı bir yıla hazırlanmak için savaşıyor resmen insanoğlu...
Bir önceki seneden daha güzel ve enerjik bir yıl için süsleyin sizde ağaçlarınızı. Kısa kesin mutlu olun hoşçakalın...