31 Ocak 2014 Cuma

Zaman, sadece birazcık zaman

Bugün bir sakin başladım ki güne kendime şaşırdım. Tüm haftadaki genel enerjimin aksine ruhsuz/duygusuz gezdim ortalarda.
Öğle yemeğindeki İtalyan konsepti sonrasında baklava şenliği ile normale döndüm ki, yinede gün geçmek bilmedi, geçmedi. Haftasonu için planlar tam oysaki.  Kapıdan çıktığım an zaman çok hızlı ilerlemeye başlayacak eminim ! Haftasonu çok yavaş ilerledi, bitmek bilmedi, sıkıntıdan patladım keşke sürekli haftaiçinde yaşasam diyen birini duyduğum an ya onu ya da kendimi müzeye kaldıracağım söz veriyorum:)

Lafın kısası, her ne yaparsanız yapın zamanı iyi değerlendirin en üst düzeyde verim alın ve geriye dönüp baktığınızda pişman olmayacak enerjiyle yaşayın.
Şimdi kısa hikayeyi okuyup ne demek istediğimi iyice anlayın :)

Zaman yönetimi konusunda bir kurs düzenleniyor. Zamanın iyi ve üretken kullanma ile ilgili verilen derste, uzman, öğretmen, çoğu hızlı olmaları gereken ve stresli mesleklerde çalışan öğrencilerine demiş ki:
- Sizinle küçük bir deney yapalım.
Masanın üzerine kocaman bir cam kavanoz koymuş. Sonra bir torbadan küçük kaya parçaları çıkarmış, dikkatle kavanozun içine yerleştirmiş.
Kavanozda taş parçaları için yer kalmayınca sormuş:
- Kavanoz doldu mu?
Sınıftaki öğrenciler:
- Evet, doldu.
- Dolduğunu düşünüyorsunuz demek ha!
Hemen eğilip başka bir torbadan küçük çakıl taşları çıkartmış, kavanozun tepesine dökmüş, kavanozu eline alıp sallamış, küçük parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşmişler…
Yeniden sormuş öğrencilerine:
- Bu sefer kavanoz doldu mu?
İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan öğrenciler:
- Hayır, tam da dolmuş sayılmaz.
- Aferin!
Masanın altından bu kez de bir torba dolusu kum çıkartmış. Kumu kaya parçaları ve küçük taşların arasındaki bölgeler tümüyle doluncaya kadar dökmüş. Ve sormuş yeniden:
- Kavanoz doldu mu?
Öğrenciler bağırdı:
- Hayır dolmadı!
Yine “Aferin” demiş öğretmen.
Bir sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlamış ve sormuş:
- Bu gördüğünüz deneyden nasıl bir ders çıkarttınız?
Bir öğrenci hemen atılmış:
- Şu dersi çıkardık ki günlük iş programımız ne kadar yoğun olursa olsun, her zaman yeni işlere zaman ayırabiliriz.
Öğretmen:
- Hayır, çıkartılması gereken asıl ders şu; eğer en başta büyük taş parçalarını kavanoza koymazsanız daha sonra asla koyamazsınız. Hayatınızdaki önemli olan büyük taş parçaları hangileri? İlk iş olarak onları kavanoza koyuyor musunuz? Yoksa kavanozu kumlarla ve suyla doldurup büyük parçaları ihmal edip dışarıda mı bırakıyorsunuz?
Hayatın akışında sürüklenirken, hayatınızı en çok önem verdikleriniz ile mi yoksa daha az önemli olanlarla mı dolduruyorsunuz.
 
Şimdi gidip bir Coca-Cola açıp hayatın tadını çıkarırken nerde, kimlerle ve ne şekilde olmak istediğinizi düşünüyorsunuz. Güzel bir hafta sonu olsun efendim :)

30 Ocak 2014 Perşembe

Ye- Yeme- yok ya- ye, ye

Beslenme şekline bakılarak kişilik analizi yapılabiliyormuş, denildiği an insan ilk önce kendisini sorguluyor ve sırasıyla çevresindeki insanları merak etmeye başlıyor değil mi?

Benim tatlıya bağımlı, fazla ekmek seven, az su tüketen, alkol, çay ve asitli tüm içeceklerle arası çok iyi olan bir yapıya sahip olduğumu genelde tüm çevrem bilir. Ara ara beliren mide rahatsızlıklarıma rağmen alışkanlıklarımı değiştirmeyi de hiç düşünmüyorum ne yalan söyliyeyim ! Çünkü, takıntılı şekilde beslenmesine ve kendine dikkat eden insanların da spor yapması gerekiyor benim de, genetik faktörler onları da direk etkiliyor beni de :)
Diye, diye kendimi avutuyorum belkide... Ama süreç olarak şuan hiçbirşeyin üzerinde durmuyorum belki zamanı gelince değişim ve düzenli beslenme tarzını bende benimserim.
Mesela bugün sağlam bir kahvaltı (yumurta dahil, renkli bir kahvaltı tabağı) ağır sayılabilecek bir öğle yemeği (baklava, pilav ve kızartma dahil) ve bazılarına göre tüm günü geçirmesi gereken atıştırmalıklar(yoğurt meyve ve müsli) ile besleneceğim bir yemek planım var. Yemek resmi koymayı sevmediğim ve kesinlikle uygun bulmadığım için gün içindeki aburcubur sirkülasyonumu belgeleyemiyorum ama şu sıralarda ruh halim, herşeyden biraz biraz yemek ve kendimi asla kısıtlamamam gerektiğini söylüyor :)
Hergün aynı şekilde olmayacağı muhtemel öğünlerim için, bir uzman çıkıp da ''en doğrusunu sen yapıyorsun be arkadaş'' demeyecektir kesinlikle... Ama olsun bu benim yaşam tarzım, kişiliğim ve mutlu olma yolum demekki...

Bizzat tanışıklığım olan köşe yazarı, gurme ve yaptığı işin gönüllüsü olan Arda Türkmen bugünkü yazısında ''bana yemeğini söyle sana kim olduğunu söyliyeyim'' diye eğlenceli bir yemek yeme analizinde bulunmuş. Ben, beni tarif eden paragrafı yayınlıyorum. Bana ve kendinize ne denli uyduğunu da siz analiz edin bi zahmet :)
Çikolata de, evi üzerine yapayım
Tatlı ve pastasever biri olarak eğlenceli şeyler üretmekten keyif alan, araştıran,bulan ve buldukça da coşkulanan bir yapınız var. Fakat hem tatlıcı hemde ileri seviye çikolatacıysanız keskin bir zekaya sahipsiniz. Vücudunuzda gezinen mutluluk hormonlarıyla siz sevilen bir insansınız.
Aman dikkat! Diğer herşey gibi tatlının da azı karar çoğu zarar şu hayatta...

Makarna ve pizzasız bir hayat düşünemem
Siz tam bir konfor ve keyif insanı olmalısınız. Hayatı da pizza dilimlerini paylaşır gibi arkadaşlarla paylaşmayı seven bir yapınız var gibi. Hayattaki basit şeylerden maksimum hazzı alır haliniz de gözden kaçmıyor...
diyor Arda.
Ben okurken çok eğlendim  sizde kendiniz ve eşiniz/sevgilinizin yapısını öğrenin sonra yok ben duymadım, görmedim, bilmiyorum demeyin efendim :) Hoşça ve sağlıkla kalın.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25655817.asp?yazarid=486






29 Ocak 2014 Çarşamba

Beden Dili

Bugün başka bir konum olmasına rağmen uzun süre poz verememe/seçememe sıkıntısı yüzünden farklı birşey incelemeye karar verdim.

Ellerim yanda mı tepede mi, değişiklik olsun diye amuddamı dursam diye binbir çeşit senaryo yazarken ve çevremdeki insanları gözlemlediğimde  de farkettiğim kadarıyla, bilinçli veya bilinçsizce sergilediğimiz hareketler bazen apaçık düşüncelerimizi ele verebiliyor-muş.
Şöyle ki;
Beden dili duygu ve düşüncelerimizin yansımasıdır. İnsanların yüz yüze kurdukları ilişkide, kelimeler %7, ses tonu %38, beden dili %55 önem taşır. Bu yüzden de Sözel mesajlardan daha çok beden dilimizle iletişim kurarız.
Kültürden kültüre biraz farklılıklar gösterse de dünya üzerinde en geçerli olan dil denilebilirmiş beden dili için.
Silikon,botoks ve  türlü estetiklerle sonradan değiştirilen jest-mimik ve duruşlardan bahsetmiyoruz tabiki. Öyle insanların ne hissettiğini boşverin anlamayın bence  :)
İşte beden dilini çözmenizde yardımcı olacak bazı ipuçları:
 1. Kişisel alan büyüklüğü:
Kendini güçlü ve güvenli hisseden biri kollarını ve bacaklarını açıp genellikle daha fazla yer kaplayarak genellikle daha geniş bir kişisel alan işgal eder. Genellikle cenin pozisyonuna dönerek kollarını ve bacaklarını kendine doğru çeken kişi ise daha az özgüvenlidir.

 2. Fazla uzakta durmak:
Kibirli, kendini beğenmiş ya da kendisinin diğerlerinden daha iyi olduğunu düşünen kişiler kimseye fazla yaklaşmaz. Genellikle kendilerini fiziksel olarak başkalarından ayıranlar tehdit edilmişlik duygusu yaşayan kişilerdir.

 3. Kapalı duruş:
Sizden hoşlanmayan ya da söylediğiniz şeyle aynı fikirde olmayan kişilerin kapalı bir duruşları vardır. Başları ve gövdelerini dik tutar, kollarını göğüslerinde kavuştururlar. Oturur pozisyondaysalar, dizlerinin yukarısında bacak bacak üstüne atabilirler.

 4. Kollar beldeyse:
Kollar kalçalara yerleşmiş, dirsekler vücudun yan taraflarından dışarı çıkmışsa, bu “Benden uzak dur” anlamına gelir. Aynı zamanda aşırı bir güven ve bağımsızlık göstergesidir. Kolları sırtın arkasında kavuşturmak da açıklığı gösterir. Bir kişi böyle duruyorsa kendini koruma ihtiyacı hissetmiyor demektir.

5. Baş hareketleri:
Konuştuğunuz kişi, başını yana eğmiş ise sizi dikkatle dinliyor demektir. Başını başka yana çeviriyorsa söylediğiniz şey hoşuna gitmemiştir ve aranızda bir bariyer oluşturmak istiyordur. Siz konuşurken başını sürekli ‘evet’ anlamında sallıyorsa, “Ben seni beğeniyorum, sen de beni beğen” demektir. Bu kişiler genellikle reddedilmekten korkan güvensiz kişilerdir. Başını öne doğru çıkarıyorsa düşmanca bir tavrı olacağını, başını hızlı hızlı sallıyor ya da geriye atıyorsa, kibrinin göstergesidir.

 6. Yalan söyleyen eller:
Samimi olmayan bir kişinin elleri genellikle daha kapalı olacaktır. Eller sıkılı, yumruk yapılmış, kavuşturulmuş ya da cebe sokulmuş olabilir. Konuşurken kişinin ellerinin ne kadar sıkılı olduğuna dikkat edin; elleri ne kadar sıkıysa, kişi o kadar gergin demektir.

 7. El sıkma biçimi:
Sıkı bir kavrayışla el sıkan kişiler açıktır ve gizleyecek bir şeyleri yoktur. Kuvvetli el sıkış güçlü bir karakterle ilişkiliyken, zayıf bir el sıkış genellikle zayıf bir karakterle ilişkilidir. Karşınızdaki kişi elinizi parmak uçlarınızdan tutarak ya da zayıf veya uygunsuz, kuşku uyandıran bir tarzla sıkmaya kalkışıyorsa, sizinle bağ kurmayacağının göstergesidir bu.

 8. Dokunmamak:
Karşısındakine dokunmayan insanlar genellikle büyük bir kendine güvensizlik duygusu olan katı ve biçimci kişilerdir. Birçok nevrotik alışkanlığa sahip olabilirler ve çoğu kez diğer insanlardan korkarlar. Genellikle yalnızlığı sever ve çoğu kez bencil, kendi dünyalarında kişiler olurlar.

 9. Ayağın duruşu:
Bir kişinin ayakları yan yana, yere sağlam basıyor ve doğrudan size bakıyorsa, büyük olasılıkla o kişi içten, açık ve dengeli demektir. Eğer bir ayağı dış kenarı ya da topuğu üzerinde duruyorsa o kişi aslında insanı arkasından vuran biri olabilir. Pekala yalan söylüyor olması da mümkündür.

 10. Benmerkezci bacaklar:
Bacak bacak üstüne atmış olsun veya olmasın, bir kişinin önünde ileri doğru uzanmış bacaklar o kişinin baskın biri olduğunu gösterir. Bu şekilde oturanlar kabadayıca davranışlar sergileyebilen iradesi kuvvetli, inatçı insanlar olabilirler. Bu, onların fark edilme çabalarında benmerkezci bir davranış gibi görünmektedir.
http://www.hthayat.com/saglikli-hayat/