16 Ocak 2015 Cuma

Delinin Bir'i

Sizde farkında mısınız bilmem ama sosyal medyanın hayatımızın her köşesini didik didik etmesiyle birlikte en mahrem anlar, en konuşulmaz konular, tabaklarda kalan son ekmek kırıntıları, geceyarısı mantı-çiğbörek fototları, eller-ayaklar, ev içinde geçen konuşmalar bile internet sayesinde elimizin altında, gözümüzün önünde beliriveriyor...
İstemediğimi siliyor, ilgilenmediğime yorum bile yazmayarak  prim yaptırmıyorum ben kendimce bu tip olaylara. Ancak her cuma günü bizim caminin baş imamı gibi arka arkaya dini vecibeler, resimler, like almayı bekleyen fotoğraflar paylaşılıyor ki, beni benden alıyor !
İlk zamanlarda  içim bir iman gücüyle dolar, herkese tek tek cevap yazar hatta beğenmezsem çarpılacağımı bile düşünecek kadar hassastım bu konulara :))) Sonrasında baktım ki ardı arkası kesilmiyor iş ticarete döküldü benim dinim sorgulanıyor elimi ayağımı çekmeye başladım sosyal medyanın bu yönünden.
Arkadaş her daim dua okuyan, kendine göre dinini yaşayan bir insanım ben, neyi empoze ediyor neyi sorguluyorsun sen bana'' diye mırıldanırken buluyorum bazen kendimi. Neyse fazla uzatmayacağım, bugün bir hikaye buldum. Deli hikayesi ama hayırlı cumaları, dışardan görülmeyen gönülleri anlatıyor. Geniş kitlelere birşey anlatmaya çalışmak öyle olmaz böyle olur!  Mutlu-huzurlu kendi halinizde sağlıkla geçecek haftasonları diliyorum. Bilmem anlatabildim mi :))

Delinin biri camiye girer, belli ki namaz kılacak. Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer-dolanır. Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider.

Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar.
Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını.
Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan..Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar..Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile..İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar..
İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki:
 “Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?”
Bunu duyan meczub melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar
“Âdetiniz böyle değil mi?”
“Ne âdeti?!” der Hoca..
Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra..
Der ki meczub bu kez:
“Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil!
Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da mı var?” der..
“Evet” der meczub, “Hepinizin sırtı yüklü!”
Cemaatte ise “deli işte!” manasına,bıyık altından gülüşmeler başlamıştır..
Meczub bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır:
“Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı. Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!..”
Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca;
“ Boş yok, boş yok hiç..diye tekrarlar.
O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar.
Aynen doğrudur dedikleri çünkü;
Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda, kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı,
diğeri lokantasında pişireceği yemeği. Biri açtır aklında yiyeceği tavuk,birinin sırtında sevdiği kadın,diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır.
“Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca..
O da der ki:
“Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı.
Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda...
“Harâbât ehlini hor görme sakın, defineye mâlik viraneler var. 
''Bildirince bildiren, yüreği olan görüyor elbet.."

15 Ocak 2015 Perşembe

Kayıp Kız

Dün bir film izledim, (Gone Girl) aman Allah'ım neler varmış bu hayatta dedim resmen bildiğim halde :))
Sinemada izlediğim film arşivimin yanı sıra sadece Amerika'daki öğrencilik zamanımda kulak dolgunluğum olsun diye hergün izlediğim filmlerle oluşturduğum bir altyapım var. Tüm arkadaşlarım bilir ki evde film izlemeyi hiç sevmem zaten beceremem. 30 kere durdururum, sesini duyamam, altyazısını göremem dizi izliyorsam da  reklamında mutfağa-banyoya gidip dönmeyi unuturum vs... 
Evde çok nadiren izlediğim filmlere de kendimi nasıl kaptırıyorsam artık nefes almadan o sahneleri izleyip ezberleyip bütün bilinçaltımı çıkarıyorum ortaya. Dün bir film izledim ki bugün araştırma konusu yaptım. 

Filmde bir kadının nelere yapabileceği ve normal görüntüsünün altında nasıl bir şizofren taşıdığını gösteriyordu. Bu durum erkekler için de geçerlidir tabiki ancak kadın zeka olarak erkeğe fark attı bu filmde. tabiki herkes okadar akıllıca yapmıyor kurgularını yada intikam/zarar verme çalışmalarını... Yaratıcı ruh hastalarına ihtiyacımız var günümüz dünyasında :))

Neyse başroldeki bu ablamız da sakin, anlayışlı güzelim kadın bir bakıyorsunuz ki boğaz kesen bir canavara dönüşüyor. Önceleri kocasının ilgisizliği ve düzenbazlığı yüzünden olayların o hale geldiğini  zannettiğiniz filmde sonra adama acır duruma geliyorsunuz. Şimdi sadece bir film dediğinizi duyar gibi olsamda günlük hayatımızda bu tarz ilişkilerin, kişilerin ve yaşamların olduğunu bilmeliyiz. Ben film üzerinden ve zarar verebilecek bir canlı üzerinden küçük örnekler verdim ancak bazı insanları özellikle incelemenizi ve samimiyetinizi ona göre belirli seviyelerde tutmanızı öneririm. Bu elbetteki evleneceğiniz insandan, çalıştığınız kişiler ve güvendiğiniz arkadaşlarınıza kadar bilmeden yargıladığınız yaşamlara kadar geniş bir çerçevede gidebilir.
Kendisine ait apayrı bir dünyada yaşayan, uydurduğu senaryolara inanan ve insanlar üzerinde uygulamaya inandırmaya çalışan insan sayısı fazlalaştıkça bende bu konuyu araştırmaya karar verdim. Nasıl korunur neler yapabiliriz bilemiyorum ama ben artık kimlerin bu rahatsızlığın pençesinde olduğunu anlayabiliyorum. Sanırım alışkanlık yapıyor bi müddet sonra görmezden gelmeye çalışıyorsunuz. Ancak çocuklarınızın başına gelebileceği yada çok sevdiği için kıskançlıktan sizi boğduğunu zannettiğinizin eş/sevgilinizin aslında hiç normal olmayabileceği düşüncesiyle araştırmanıza ve bilgilerinize sunuyorum. Allah korusun, şifasını versin herkesin görmezden gelinecek bir durum olmayabilir herzaman ve etrafındakilerin durumu bilerek yaşaması gerekir...
Şizofreni; düşünüş, duyuş ve davranışlarda önemli bozuklukların görüldüğü, hastanın kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasında yaşadığı, genellikle gençlik çağında başlayan bir ruhsal hastalıktır.
Şizofreni kelimesi, Yunanca ayrık veya bölünmüş anlamına gelen "şizo" ve akıl anlamına gelen "frenos"  sözcüklerinin birleşiminden gelir. Anlatılmak istenen kişinin iki kişilikli olması değil, aynı anda iki farklı gerçekliğe inanmasıdır. "Gerçek gerçeklik" normal, sıradan bir insanın algılamasına denk düşerken, "ikinci gerçeklik" sağlıklı bir insanın anlayamayacağı, çoğu kez belli bir sisteme dayalı bir gerçekliktir.
 Şizofrenik hastalar hastalık öncesi sessiz, arkadaşı az, yalnızlığı seven, tuhaf, güvensiz kişilerdir. Bu özellikler ayırıcı tanıda yardımcı olmaktadır. Aileler genelde çocuklarının hastalık başlamadan önce hep çalışan, sessiz, uyumlu, arkadaşsız olduklarını anlatırlar. Şayet hasta bu özelliklere uymuyorsa tanı için duygudurum bozuklukları gibi diğer hastalıklar düşünülmelidir. Şizofreni, daha önce de belirtildiği gibi, çoğunlukla 18-25 yaşlarında her çeşit psikolojik stresle başlayabilir. Kişinin benliğine darbeler, delikanlılık çağında dürtülerin aşırı şiddet kazanması, cinsel ya da saldırgan dürtülere karşı denetim zayıflığı gibi durumlara, psikozun başlamasından önce sık rastlanmaktadır
En sık görülen erken dönem şizofreni belirtileri şu şekildedir; 

  • Düşünce akışı ve içeriği ile ilişkili belirti ve bulgular: Şizofrenide düşünce içeriği ile ilişkili olarak ortaya çıkan belirtilerin en önemlisi hezeyanlardır. Hezeyanlar aksine kanıtlarla ve mantık yoluyla çürütülmesine rağmen kişinin inanmayı sürdürdüğü, kişinin kültürü, dini ve eğitimi ile ilişkili olarak normal kabul edilemeyecek türden yanlış inanışlardır. Şizofrenide ortaya çıkan hezeyanlar arasında referans (üzerine alınma), etkilenme, kıskançlık, perseküsyon (kişiye zarar verileceği), büyüklük, erotomani (başkalarının kendisine aşık olduğu), düşüncelerinin değiştirildiği, çalındığı veya yayınlandığı temalı olanlar sayılabilir. Düşüncenin oluşturulması ve akışındaki değişiklikler arasında düşüncelerde azalma, düşünce blokları (düşünce akışının aniden kesintiye uğraması), çağrışımlarda dağınıklık, konuşma yapısının tümüyle kaybolması gibi belirtiler bulunur.
  • Algı ile ilişkili belirti ve bulgular: Şizofrenide sıklıkla ortaya çıkan belirtiler arasında varsanı (halüsinasyon) ve yanılsama (illüzyon) sayılabilir. Şizofrenide halüsinasyonlar en sık işitsel olmakla birlikte beş duyunun da varsanısı olabilir. Şizofrenide, işitsel halüsinasyonlardan özellikle kişinin davranışları hakkında yorumlarda bulunan konuşmalar duyma ve iki kişinin yine hastanın davranışları hakkında konuştuğunu duyma şeklinde olanlar sıktır.
  • Duyguların deneyimlenmesi ve ifade edilmesi ile ilişkili belirti ve bulgular: Kişinin duygusal yaşantısındaki çeşitliliğin azalması olarak ifade edilebilecek affektif veya duygusal küntlük ve kişinin hezeyanlarla ilişkili bir duygudurum içinde olması şizofrenide görülebilecek duygusal değişiklikler arasında sayılabilir.
  • Bilişsel işlevlerle ilişkili belirti ve bulgular: Özellikle kronik gidişli hastalarda bilişsel işlevlerle ilgili bozulmalar, hastalığın ilk tanımlandığı yıllarda "dementia preacox" (erken bunama) ismi ile anılmasına sebep olacak kadar belirgin olabilir.


Sosyal hayattan, arkadaş çevresinden uzaklaşma 
Saldırgan davranışlar, sürekli şüphe duyma 
Kişisel hijyenin azalması 
Donuk bakışlar 
Sevinç veya üzüntü gibi duyguların ifade edilememesi 
Aşırı tepkiler vermek (aşırı gülme veya önemsiz bir olaya ağlama) 
Depresyon 
Fazla uyuma veya uykusuzluk 
Garip ve mantıksız açıklamalar, konuşmalar 
Unutkanlık, konsantrasyon eksikliği
Eleştiriye tahammülsüzlük 
Konuşmada veya seçilen kelimelerde farklılıklar
Şizofreni heterojen görünümlü bir hastalık olduğu için tipik bir genel görünüme sahip değildir; bazı hastalarda bazı belirtiler ortaya çıkarken, diğerlerinde başka belirtiler olabilir.
Hastaların çoğunda içgörü yoksunluğu da görülen belirtiler arasında yer alır. Kısıtlı anlamıyla içgörü kişinin içinde bulunduğu hastalık ve bunun belirtileri hakkında gerçekçi bir kavrayışa sahip olmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü'nün 1979'da yayınladığı verilere göre akut şizofrenide en sık görülen belirti içgörü yoksunluğudur. Bu durumdaki hastalar hasta olduklarını düşünmezler. Tedavide büyük handikapa yol açtığından, içgörü yoksunluğu büyük öneme sahiptir.
Hastalığın türü tedavisi şekli şemali elbetteki sayfalarca anlatılmış. daha fazlası ve çevrenizde şüphe duyduklarınız ile ilgili araştırmayı aşağıdaki linkten yapınız, sağlıkla kalınız efendim..

14 Ocak 2015 Çarşamba

Bana Lüks demeeee!


Hiç soran yok öldün mü kaldın mı diye? Gerçi ben ölsem cenazem bile ülkede büyük yankı uyandırır illaki duyardınız ey sevgili takipçiler :))

Sessizliğimin nedeni yeni bir yıla girerken yazmak-konuşmak değil, aksine gezme- görmek ve kendimle vakit geçirmek üzerineydi.

Öncesindeki yoğunluğumun nedeni ise bitmek bilmeyen yılbaşı davetleri, şirket ve arkadaş ortamındaki organizasyonlar ve ekip yemekleri ile keyifli günler geçirmemizden ileri geliyor. Hal böyle olunca da yazı yazmaya zaman kalmıyor efendim..
Şimdi uzun uzun anlatılan ülkeler, alışverişler ve yorumlarıma hazır olun. Arkanıza yaslanın ve mümkünse bu yazıyı dinlendiğiniz bir vakit okuyun. Serviste yani çekilmez trafikte, evdeki istirahatlerde ve kendinizle başbaşa kaldığınız diğer alanlarda -siz biliyorsunuz oralari :) olmasını şiddetle tavsiye ediyorum. Zira 4 ülke,1 anne, enterasan yorumlarım ve gözlemlerimle başbaşa kalacaksınız...

Öncelikle süper eğlendiğim bir şirket yeni yıl organizasyonundan sonra annemin ''yeter kendin gezdiğin biraz da beni götür uzaklara'' demesi ile haritadan bir yer seçmesi benim bukadar uzun süre ortalıklarda görünmememin ilk nedeniydi. Kendisi Paris'e gidelim demiş olsa bile ben bununla yetinmeyip bir Benelux (Belgium-netherland-luxemburg)  turu ayarlayıp yeni yıl itibariyle buralardan ayrıldım. Her ülkeden canlı yayın yaptım lakin yorumlarım biriktikçe birikti..Şimdi kronolojik sıralarıyla yorumlarıma geçiyoruuuuum...

Yeni yıl arifesi, sabah cok erkenden yollara düşüp Almanya'ya uçmamız ve Lüksemburg'a geçmemiz ile başladı maceramız. Turumuz bilindik ve büyük bir şirket araciligiyla oldu. Biz ise bütün ekstra turları satın almış bir anne-kız olarak koştur koştur yollardaydik. Annem gayet rahat çünkü ben her fırsatta yurtdışı tatillerine gide-gele yollarda epey açıkgözüm, uçak saatleri, kapıları ve havalimanlarına hakimim. Pasaportu, boardingpassi ve kimliği benim ajandamda geziyor zira kendisinin özel asistanlığını yaptım seyahatimiz boyunca. Sanırım hayırlı bir evlat olma  kriteri bu yollardan da geçiyor :)
Neyseki akşamında otelimize yerleştik ve şehir turuna geçebildik. Turda yeni evli çiftler, sevgililer, anne-kız ve kız kıza gelen kişi sayısı yarı yarıya mevcut. Dolayısıyla yaş ortalaması gayet ortalarda mesleki açıdan ise harmonik. Doktorlarımız, mühendis-kimyagerlerimiz, özel işyeri sahipleri ve yabancı ülkelerde uzun süre yaşayıp Türkiye'ye geri dönenler tadını çıkaracak bu bir haftanın. Ben yeni şehirler görüp fotoğraf yakalayacağım annem ise aynı anda herşeyi yapacak muhtemelen de alışveriş çılgınlığında beni bile geçecek kendisi...
İlk durağımızda Dük Sarayı, Adalet Sarayı, Belediye Sarayı ve Askeri Meydan bu ülkedeki görülecek yerler arasındaydı, herşey tamda kağıtta yazdığı sıralamadaydı amma ve lakin Lüksemburg`ta akşam 6dan sonra açık market bile bulamamak bizi epey şaşırttı. Biz akşam yemeği tercihimizi Meksika restoranından yana kullandık diğer tur sakinleri de değişik yerlere dağıldılar. Garip olan tek şey meydanların bomboş olması ve gece yapılacak yeni yıl kutlaması için hazır olmamasıydı. Ortadaki kocaman ağaçların süsü bile bizim eve kurduğumuz çamlardan daha azdı :) Belkide mevsim itibariyle soğuk, karanlık ve inanılmaz küçük olan bu zengin- ruhsuz ülke tam 12'ye girerken bizi biraz heyecanlandırdı. Meydanlarında toplanan bütün halkı ve bizler havai fişek gösterisi ile sıcak şaraplarımızı yudumlarken karşıladık 2015'i. İyiki gece otelden annemi kaçırıp taksiyle tekrar geldik bu alana, en azından uyuyarak girmedim yeni yıla, farklı bir ülkedeydim yanımda hem yeni tanıştıklarım hemde bir aile ferdim vardı oynaya zıplaya geçirdik o geceyi , o nedenle yinede memnunum :)
Ertesi gün Paris'in şahşalı caddesi Champ Elysee yani Şanzelize'de aldık soluğu. 2 km uzunluğundaki bu cadde, Eyfel Kulesi, restoranları ve alışverişleri düşündüğümden ve beklentilerimden daha da üstte çıktı. Şehir planlaması tam da benim gibi  simetri hastalığı olanlar için paha biçilmezdi. Çünkü o tarihi dev binalar yolun karşı tarafında tekrar karşınıza çıkıyordu. Sanırım, 14.Louis sarayından bakınca heryeri eşit ve simetrik görmek istiyordu, buda biz turistlerin gayet işine gelen bir durum oldu :) Müzeler, saraylar, zafer anıtları ve hediye edilen heykelleri ile hem tarihi hemde modernleşen görüntüsüyle Paris hepimizi etkilemeyi başardı kısacası. Türk parasının 3 katını baz alarak yaptığımız alışverişler ve yemek keyiflerimiz epey akılda kalıcıydı (35 Euroya çorba içtik biz :D ) Fakat genele bakacak olursak diğer ülkelere göre bir aşırılık göremedim. Paris benim için sanat veya günlük yaşam adına gayet doyurucu bir yerdi. Annemin gözünden bakarsak ise ferah ferah mekanlar, bohem olmayan ve gez gez bitmeyen müzelerden ibaretti. Kendiside pek beğendi diyebiliyorum yani gün sonunda...

Ortak zevklerimizden anladığım kadarıyla biz ferah mekanlar uzun caddeler ve heybetli yapılardan hoşlanan bir aileyiz ama mütavazi Belçika evlerini de bayıla bayıla yaşam alanı seçebiliriz. Paris'ten nefret etmiş ve gereksiz bir tatil seçeneği olarak gören arkadaşlarımda var tabiki. Bu aşamada zevkler ve renkler olgusunu belirtiyor ve kararı siz gidenlere bırakıyorum. Tabiki bu yazdıklarımın yanı sıra biz ekstra turları satın alıp Eifell Kulesi, Notre Dame, Benlux Duty Free, Sacre Coure Kilisesi ve Ressamlar Tepesi gibi tüm alanları sindirerek gezdik, kahvemizi şarabımızı yudumladik, alışverişlerimizi yaptık, Paris'in keyfini sonuna kadar çıkardık. Bir ülkeyi yada şehrini  önce turlarla her köşesini görerek daha sonrasında ise eşimle dostumla spesifik olarak bir yerinde yaşamayı tercih ederek taniyanlardanim ben. Dolayısıyla Paris'e birdaha gidebilirim umuduyla diğer ülkeye gönül rahatlığıyla geçtim.
Hollanda'ya geçerken tüm günümüzü geçirdiğimiz Belçika'dan ise çok uzun bahsetmeyeceğim. Lüksemburg'u beğenmediğimi, 3 meydanını görünce olayın bittiğini apacik söylediysemde Belçika için harika biryer, yazı ayrı kışı ayrı güzeldir kesin diyebiliyorum. Masal şehri gibi heryer. Binalar, yollarında yürürken özlediğiniz doğal yaşam olgusu ve film setinde gibi hissetmenize neden olan renkli ve çarpıcı tarihi eserleriyle kesinlikle muhteşem bir ülke izlenmini uyandırdı herkeste. Kış aylarında olduğumuzu, yağan sulu kari biz meydanları gezerken her anlamda iliklerimizde hissetsek bile mutlaka görülmesi gereken biryer özelliğini kesinlikle hakediyor. Resimlerin hepsi güzel, restoran ve çikolata dükkanlarının hepsi şahane, modern ve farklı dizayn ile birleşmiş tarihi ile akıllarda hep kalacağını düşündüğüm bu şehre bayıldık. Hatta sosyal medyada resim paylaştığım andan itibaren 4 ülkeden en çok burası beğenildi gibi sanki...
Neyseki Hollanda da bütün ekstra turlara katılarak ülkenin güneyi, kuzeyi ve en mühim yerleri görüldü, gezildi adete akıllara resmedildi. Amsterdam'da 2 gün kalındığı üzere caddeler kafeler ve tarihi yerleri (redlight bile!) gezildi. Ama benim özellikle vurgulamak istediğim peynir çiftlikleri, değirmenleri, lale bahçeleri, tahta ayakkabı atölyeleri ile zannedilenin aksine güzellikte bir yer olduğu ile ilgiliydi. İllegal madde kullanımındaki serbestlik  ve seks turizmi olarak özellikle erkekleri fazlasıyla cezbeden Amsterdam bile farklı boyutlarıyla da ele alabileceğiniz bir şehir özelliği taşıyormuş. Kanalların üzerine kurulu olması ve tüm şehir bisiklet yolu, metro düzeni ve tek araçlık yolları ile dikkatleri üzerine çekiyor. Kanal turu cok etkileyici ve tavani cam tekne gayet akillica kullaniliyor. Dünyanın en ünlü sanat eserlerini müzelerinde barındırıyor ve sadece haftasonları için bile inanılmaz bir insan sirkülasyonuna sahip. Elinizi attığınız heryer hediyelik eşya ve turistten oluşuyor, yani en azından benim için öyleydi :)
 En sonki gecemizde ise otele zaten geç döndüğümüz için annem birdaha çıkmayacağını belirtince bende turdaki diğer arkadaş grubuma bağlandım ve elimde harita güzergahımız havalimanının içinden metroyu kullanarak tekrar Amsterdam'a gitmek oldu. Ekstra farklı bir yüzünü gördüm diyemem  zaten herşey tahmin ettiğim, gördüğüm ve anlatılan gibiydi. Makara olsun diye birkac yere girip baktik. Arasıra keyif için içtiğim naneli sigara bile başımı döndürürken  tabiki burdada merak edip herhangi birşey denemedim.  Diger kizlarda hic denemek istemedi. Hayatım boyunca merak etmediğim ve eksikliğini hissetmediğim bazı şeyler için teşekkür ediyorum bazen kendime. İlgi alanıma girmiyorsa yok sayıyorum mesela :) Bayan olduğum için de cazip gelmedi bu ünlü yer ancak belki ileriki zamanlarda kendi arkadaş grubumla gelir, onların komik tavırlarıyla eğlenebilirsem ekstra bir fikrim olabilir burayla ilgili. Mesela bana Hollanda'nın Marken ve Volendam turundaki doğal güzellikler daha cezbedici geldi. Resmen şehir hayatından çıkıp nefes aldığımı hissettim, şarabın ve leziz peynirlerin tadına resmen vardım. Sanırım büyüyorum çünkü Rotterdam ve Lahey de çekildiğim resimlerde daha huzurlu, sakin ve gülen gözlerim olduğunu gördüm. Ferah mekanlar, renkli doğal ortamlar ve açık havadaki organizasyonlar herzaman cazip gelmiştir fakat bu seferki daha zinde tutunca  resmen emin oldum. Katedral ve gotik yapilarin hepsi itinayla gezildi, haci oldum :)))
Kissadan hisse, herzaman vurguladığım birşey var ki oda sevdiğiniz ve sizi mutlu eden, kısacası iyi gelen şeyleri mutlaka hayata geçirmeniz, yanınızda size eşlik eden insanlarla bu hislerinizi paylaşmanız ve onları da dahil edebilmeniz yaşantınıza artıların en büyüğünü katacaktır. Bu düşüncem sadece gezip görmekten ibaret değil elbette, iş-aşk yada başarı konularında da geçerlidir... Yalnız yiyen yalnız ölür derler ya hani, buda onun gibi birşey sanırım. Ben ülkeleri, kültürlerini ve değişik insanlarla aynı ortamda olmayı seven bir kişilik olduğum üzere yanımda bunları benimle paylaşacak birilerinin varlığı asla rahatsız etmez beni. Annem olmasaydı mutlaka bir arkadaşım olurdu. Oturup sevgilim olmasını beklemeden yine gider gezerdim oralarda. Heryerin keyfi herkesle ayri ayri birdaha cikar cunku...
Esas marifet, Hollanda' da bir anıtta da yazdığı gibi ''Tekim ama yalnız değilim'' diyebilmektir. Yaşamayı sevdiğiniz herşeye sevdiklerinizi de dahil ettikçe çoğalıyorsa mutluluğunuz durup öylece beklemeninde anlamı yok..!
Gezdiğim gördüğüm ve her daim paylaştığım şeylerin maddi boyutları herkese ve her keseye göre değişir elbette. Bu anlattıkların iyi güzel de '' Benelux degil resmen Bana Lüks'' diyorsanız, ancak biriktirilen paralarla, sizi destekleyen ailenizle, gezmeyi seven eşiniz yada biryerlerden kalan mirasınızla olabilir.  Vurgulamak istedigim amacınız başkalarıyla uğraşarak kendinizi yozlaştırmak değil, çok okuyup \çok gezip \çok dinlenerek vizyonunuzu geliştirmek olsun efendim.

 Bu nedenle, başta en büyük maddi&manevi sponsorum Babam Beyfendiye, sonrada iyi&kötü heranımda yanımda bulunabilen ve beni destekleyen diğer ahaliye teşekkürü bir borç bilirim...

Ben herzaman yaptığınız güzel şeylerin yanınıza kar kaldığı kötü şeylerin ise dönüp dolaşıp sizi bulacağı kanısındayım. Tam olarak  KARMA'' kafasındayım.
Yeterki pişman olacağınız olaylar ve sözler olmasın hayatınızda. Yeterki ödemek zorunda olduğunuz bedeller ağır gelmesin günün birinde..
Yeterki birşeylerin değerini zamanında kavrayabileceğiniz bir farkındalığınız olsun ve 2015 herzamankinden de hareketli geçsin...
Ayrıntı çok ama günlerde çok diyerek bugünü tamamlıyor ve geri dönüşümü gün ve gün kutlayacağımızı bildiriyorum. Bu kez ciddiyim vakit kaybına tahammülüm yok artık ;)

Güzel bakan güzel görsün mottosuyla yaşayacaginiz günler dilerim efeniimmm :))