28 Mart 2014 Cuma

'Haydi ordan rey hey, yok size oy moy' deme !

..Ve işte yüzyılların en çalkantılı seçme-seçilme yani oy kullanma süreçlerinden biri geldi çattı !

Bu haftasonu özgürlüğünüzün ve vatandaşlık haklarınızın gerektiği şekilde, oyumuzu dilediğimiz yönde kullanacağız...

Ben ilk oy kullandığım zamanı hatırlıyorum da, parmağımda o mürekkep iziyle nasılda gerine gerine geziyordum. Hem 18 oldum hem de kendi kendimi temsil edebiliyorum diye. Hatta 'ay kimbilir ne kadar zaman çıkmayacak bu elimizden, tırnağımızı mı kessek oje mi sürsek diye uzun uzun durum kritiği yapıyorduk. 18'li yaşlarda siyasete dair üzüleceğimiz başka bişey yokmuş demekki :)))

Şimdilerde ise yurtdışında olanı, sağlık durumu elvermeyeni yada TC vatandaşı olmadığı için bu durumu etik görmeyerek oy kullanmak istemeyeni anlayabilirim. Ancak oturduğu yerden sadece muhalefet-iktidar kavgaları hakkında fikir beyan edeni pek anlamam. Sen daha üstüne düşen görevi yapmamışsın da elalemin derdiyle niye uğraşırsın, işine niye karışırsın ey insanoğlu ! diyesim gelir. (Durum farklı konularda da geçerli olabilir).
Hal böyle iken, ben bilinçlendikçe kendi üzerime düşen vazifeleri yapmaya gayret gösteriyorum. Gerek gündemi takip ederek gerek sesimi çıkararak gerekse hukuki yolları araştırararak.. Geçenlerde okudum köşe yazısında tam olarak hislerime tercüman olmuş bir bölümü paylaşıyorum. Belki kalemi güçlü insanların dedikleri biraz işe yarıyordur..
Şimdiden iyi ve hakkımızda hayırlara vesile olacak bir haftasonu diler, sadece üzerinize düşeni yapıp kendinizle uğraşmanızı tavsiye ederim =)

Gülse Birsel'den Gençlere...
"Önümüzde seçimler var. Parktaki arkadaşlarımızın yüzde 18'i “Oy kullanmam” demiş. Oy kullanmazsan da her şiştiğin anda sokağa çıkmakla bu iş yürümez canım kardeşim! Biliyorum, sizi, beni, tam olarak temsil eden bir parti yok belki. Bu yeni kuşak, biz tepkili şehirliler, adına ne derseniz, belki üç, beş, on yıl sonra, başka bir siyasi hareket çıkarabilir bu memleket.
Ama şu an için, bari ‘en az gıcık olduğun parti' Meclis'teki dört partiden hangisiyse, git oyunu kullan!
Son seçimde her 100 seçmenden 15'i sandığa gitmedi! Yüzde 85'in yüzde 50'si AK Parti'ye oy verdi. Sonra adam tabii der ki “Ülkenin yüzde 50'si bizi istiyor, sana ne oluyor!”
“Zaten bizim oylar çöpe atılıyor, çöplerden çuval çuval oy çıkıyor” diyen dostlara da diyorum ki, “O zaman git sandığın başında gözlemci olarak dur!”
Şu an tepkiler, rahatsızlıklar demokratik bir sivil itaatsizlikle dile getirildi, o esnada en kavgalı ve uzlaşmaz görünen gruplar barıştı, yan yana durdu. Ayrıca AK Parti'nin ileri gelenleri, hatta Cumhurbaşkanı mesajı aldığını söyledi, ki almamış olmaları zaten mümkün değil. Bunlar kazanımdır.
Ancak her şikâyette bir park bulup oturacak halimiz yok!
Şimdi, sevgili vatandaş, gözün siyasette olsun. Ve seçimler gelince, memnun musun değil misin, bir zahmet yine sokağa çık, iki adım yürü ama bu sefer, oy ver yav!"

http://www.mynet.com/magazin/detay/foto-analiz/gulse-birselden-eve-donun-cagrisi/25538/6#magazin-baslik




27 Mart 2014 Perşembe

''Bazen''


Bazen oturup uzun uzun düşünürüm ben. Hatta kafayı yiyene kadar düşünürüm !

İşin içinden çıkamayana, kendimi tonlarca taş taşımış gibi yorana dek düşünürüm. Zaten iki damlacık aklım var onuda bitirene kadar uğraşırım :)

Eğer ortada bir belirsizlik varsa en iyi ihtimalli veya felakate varacak boyutlarda senaryo bile yazarım kendi kendime. İşin sonunda da çoğu kez 'hiçbiryere' varamayarak noktalarım bu durumu :)
Cümleye bazen diye başladım çünkü genellikle düşünmeden hareket eder veya konuşurum. Bu içimden geldiği haliyle süzmeden ve numara yapmadan demektir hemen başka anlamlara çekmeyiniz !

Son zamanlarda  ise farkettiğim şudur ki, millet olarak ya direk duygularımızla ve direkt olarak konuşuyor-yaşıyoruz yada politik olma,durum kurtarma veya bilinçli hareket edebilmek uğruna lafı dolandırıyor da dolandırıyoruz. Eğer ki bir istatistik yapılsa ve kişlere istemediğiniz insanlara/ortamlara/durumlara karşı çıkabilme veya red etme hızları sorulsa eminimki oran yüzdelik dilimin en dibinde seyreder. Çünkü bu tip insanlara patavatsız, müdanasız(tuzu kuru) hatta bazen deli damgası bile vurulabilir. Sırf bu damgayı yememek için yerin dibine geçen, içlerinde fırtınalar bile kopsa gıkını çıkarmadan, kendisine saygısını yitirse bile politikaya devam eden insanlar görüyorum ben yahu !
 
Şimdi diyeceksiniz ki herşeyin bi yeri ve zamanı var. Elbet onlarda sesini çıkartıyorlardır... Hayır efendim gayet güzel alışık oldukları o durumu devam ettiriyorlar. İster maddi-manevi mecburiyetlerden isterseniz kişilikten böyleyim deyin ama cidden alışıyorlar ve o ruh halini normalleştiriyor insanlar. Sonra da olduğu gibi dümdüz yaşayan insanlara laf ediyorlar !

Bende konuşurken çok makara yapan (bakara değil!) hayatı ve kimseyi ciddiye almıyormuş gibi görünen bir kişi olabilirim ve her nedense yazarken bu durum ortaya çıkarmıyor da olabilirim ( içimi dökme biçimim biraz ağır olabilir ) ama en azından içim-dışım -yaşayışım bir yahu !
Blogumda da aynı hiperaktif yaşantımı ve full esprili yazılarımı bekleyen eşim/dostum oluyor. Çünkü bana ciddi, hüzünlü ve fazla düşünceli duruşu yakıştıramıyorlar hep eşref saatimi görmek istiyorlar.

En çok durup düşündüğüm ve insanlara anlatmak istediğim konu da buna istinaden evde ayrı, sokakta ayrı, işyerinde ayrı, eşine-dostuna ayrı olan, insanlara politik değil ikiyüzlü hatta çok yüzlü denir'' demek oluyor. Çünkü sırf şu durumdan ötürü ne televizyon izleniyor ne de kimseye güveniliyor. Öyle bir zamana denk geldi ki gençliğimiz...
 
İnsan bazen bakkala diye çıkıp birdaha dönmeksizin kaçıp gitmek istiyor :)

24 Mart 2014 Pazartesi

Kuyumcu


Kuyumcu
Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister.

Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: "Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve "Şunu kaça alırsınız?" diye sorar . Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der.
İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği neneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.
Üçüncü defa bir semerciye gidir: Semerci nesneye şöyle bir bakar, "Bu der "benim semerlere iyi süs olur. Bundan "kaş dediğimiz süslerden bir on lira veririm."
En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar. "Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. "Buna kaç lira
istiyorsun?" Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?" "Ne istiyorsan veririm." Öğrenci, "Hayır veremem." diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:
"Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim." Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker. Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır.

Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her
şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler..
Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar: "Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?"
Öğrenci: "Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarışık" diye cevap verir.
Bilge hoca çok kısa cevap verir: "Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bileni anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir."
Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır.
Mesele kuyumcuyu bulmaktadır...
Haftanın ilk günü, yok savaş çıkacak yok internet kökten kesilecek yok trafikte millet birbirini yiyecek bizlerde bu durumları en sakininden atlatmak için çimlerde yalınayak gezeceğiz gibi laflar etmek istemedi canım :) Gün gelecek ve herşey olması gereken gibi olacak, bu sefer herkesin sesi çıkacak susanlar bütün bildiklerini haykıracak !!!
İşte sırf bu yüzden merak etmeden, akışına bırakarak sevdiğim bir hikaye ile başladım güne...

Ve iyi niyetle, sağlıkla, neşeyle geçecek güzeeeel haftalar dilerim :)