5 Haziran 2015 Cuma

Bak Oğlum!

Başlığa bakıp atar gider yaptığımı düşünmeyin!!

Bugün cuma yani her anlamda ''Free Friday''..
Yazılar ve giysiler beni rahatça temsil ediyor ki en sevdiğim gün olma özelliğinde..


Şarkılar şiirler neyse de en çok birilerinin içinden sorgusuzca, fütursuzca ve hiçbir engele takılmadan çıkmış yazılara bayılıyorum ben. Mümkün mertebe de burdan yayınlıyor kendimle örtüştüğünü birkez daha vurgulamak istiyorum.
Bugünün yazısı ve kıyafetimin temasından da anlaşılacağı üzere insan ilişkilerinde benim için ya Hero (kahraman) yada Zero(sıfır) olunuyor. Bunu bir adama anlatmanın en etkili yolu ise ortaya söylüyorum bak üzerine alın demekten geçiyor bazen :) Aşağıdaki yazıyı kim yazdıysa eline sağlık zira kadınların içinden geçen ama söyleyemediği birçok duyguyu dile getirmiş. Dile getirmedikleri bişey mi var şu kadın milletinin demeyin. Ben bile bazen esas söylemek istediklerimi unutup diğer bütün ayrıntılarla sesleniyorum karşımdakine :))

Okuyun, anlayın ama kafa yemek yerine esas anlatmak ve vurgulamk istediğiniz konulara deyinin... Bu haftasonu bir deneyin ve sonra bana da haber verin :)
Sağlıkla ve aşkla kalın efendim :))

Bak Oğlum!
Bir kadın seni seviyorsa sana aittir.
Mutlaka bir fotoğrafın vardır bir yerinde odasının… onu kaldırtma!
Bir kadın seni seviyorsa uyumadan önce dua ediyordur… senin adınla başlayan dualar… ve biten senin adınla… onu susturma!
Bir kadın seni seviyorsa sana zarar veremez… yalnız genç adam, kadınlar vazgeçtikleri adamlara da acımayı beceremez bu da kalsın aklında…
Bir kadın seni seviyorsa koklayarak öper seni,  seni seven bir kadın, sevdiği kadar sarılabilirse kemiklerin kırılır. Ve bir kadın seni seviyorsa sen ne kadar güçlüysen o kadar güçlü hisseder kendini, onu yanıltma...
İlk darbede yere çakılma oğlum, ilk imtihanda sınıfta kalma!
Ve asla, ama asla! araya umutsuzluğu sokma.
Orasıdır kadının şah damarı, umudu… Kesildiği an, vazgeçer kadın. Sevmekten, beklemekten, özlemekten, hatta dua etmekten… Can havliyle, kaçar, yakalayamazsın.!
Artık o kadını üstüne alınamazsın, sahip çıkamadığın kadına hesap da soramazsın.
Kadınları bomba gibi düşün genç adam… yanlış kabloyu kesersen onunla birlikte sen de patlarsın.



Bak oğlum!
Bu hayatta her şeyi alırsın, yalnız seni seven kadının yoktur fiyatı.
Seni her şeye rağmen sevebilen kadını satın alamazsın,
cüzdanın kilo kaybettikçe, sevgileri eksilen sevgililerin olur en fazla…
Falan filan sonra, bilirsin ya… Sen sen ol, o kadını satma!
Bir kadın seni seviyorsa kavga eder. Hem birazdan boğazına yapışacak sanırsın, hem görürsün gözlerindeki korkuyu.
Kadınlar susmaz genç adam, 
SUSMUŞ KADIN GİTMİŞ KADINDIR.
Susmuş bir kadın için bitmiş bir adamsındır. Bu kadınların değişmez ve değiştirilmesi teklif bile edilemez olan maddelerinden biridir.
Kadın olmanın kuralıdır..!
Bir şey daha vardır ki, kuştur kadın ve bir gökyüzü vardır her kadının.
Öyle bir havan olmalı ki adamım, senden göçmediği için, onu dondurmamalısın. Bunu, bir zamanlar seni gökyüzü ilan etmiş kadının, başka bir gökyüzünde kahkaha atışını duyunca anlarsın…
**Nursen Yıldırım'ın kaleminden**

2 Haziran 2015 Salı

Çakra

Konu başlığı her ne kadar Sortaç (Serdar Ortaç ve enerjik yaz şarkıları) gibi olsa da konu tam benim ruh halimi merak edenlere yada olmak isteyenlere ithafen yazılmıştır :)
Bu aralar  çevremdeki herkes ciddiyetimden ve sakinliğimden endişelendiğini söylüyor.
Ee normal olanı da bu zaten diyenler için hemen açıklama getiriyorum ki, bu durum bende biraz farklı yaşam buluyor :) Yani ben her daim gülüyor, oynuyor ve biryerlere koşturuyor görünümünde değilsem ters giden birşeyler var endişesine kapılan bir ailem ve arkadaş çevrem var...
''Havalardan sulardan'' demekle yetiniyorum ama ortada gerçekten hiçbir neden yok sanırım birtürlü gelemeyen yaz ve dönem dönem fazla aktif yaşamak beni de ağırlaştırıp dengede tutuyor. Enerjim nasıl doğuştan gelen bir Allah vergisiyse ara sıra sakin olmak da normal bir süreç. Nasıl bir alışkanlık yaptıysa sürekli koşmam, gülmem ve konuşmam biraz yürüsem hemen panik yapıyor etrafımdakiler :)
İşin aslı bu büyümek istemeyen yapımı, şımarıklığım ve enerjimle mutlu olan çevreme borçlu olduğumu belirtiyor ve böyle olmak isteyenlere yoga, meditasyon ve benzeri uygulamalara yönlendiriyorum. :) (zorlama pozitiflikle nereye kadar gidilecekse) Bide çakra açmak diye bir kavram var ki bende okudukça anlıyor ama nasıl yapmam gerektiğini hala anlamıyorum. Neyse araştırmaların devamı gelsin ben sadece bir köşe yazısı paylaşarak bugünde bu konuyla ilgili araştırma yapmanızı ve herşeye rağmen neşeli kalmayı tavsiye ediyorum... 
Çakraların nasıl açılacağı konusu belki de spritüal alemin en popüler konularından biridir. Mesela, bir takım korkularınız varsa kalp çakranızdaki enerji akışı dengede olmayabilir. Hatta korkular gittikçe çeşitlenip arttığında, sadece kalp çakrası değil diğer çakraların da dengesi bozulabilir. İsterseniz çakraların üzerinden tek tek geçerek ne demek istediğimizi açıklayabiliriz.   
Kişi bir şeyleri kabul etmekte zorlanıyor, sürekli bir gücenme halini deneyimliyor ve çevresindekilere karşı sert davranışlarda bulunuyorsa kök çakradaki enerji akışı dengede olmayabilir. Kişi, insanları yargılamaya, eleştirmeye devam ettiği sürece kök çakranın açılması zaman alacaktır. 
İkinci çakra yani cinsel çakranın temsil ettiği konular arzu, ihtiras, kutupsallık, hareket, alma/verme dengesi, değişim ve yaratıcılıktır. Bu çakradaki enerji akışının dengesiz olması, öfkeyi de beraberinde getirecektir. İkinci çakradaki enerji akışının dengelenmesi ile kişi kendisini en çok nelerin mutlu edeceğini bilmeye başlar, suçlama hali yok olur, sevgiyi daha çok vermeye başlar.
Üçüncü çakranın temsil ettiği konu kararlılıktır. Buradaki enerji akışında dengesizlik, kişinin yaşamında öfke, açgözlülük, hırs temasını kuvvetlendirebilir.
Dördüncü çakra; kalp çakrası, burası herkesin bildiği gibi şefkat, sevgi ile ilgilidir. Bu çakrada dengesizlik olduğunda, kaybetme korkusu, aşırı korumacılık, bağımlılıklar, başkalarının ihtiyaçlarının daha önemli olması gibi temalar da söz konusu olabilir. Kalp çakradaki enerji dengelendiğinde şükran duyma, takdir etme temaları var olmaya başlayacaktır.
Beşinci boğaz çakrası,  dürüstlük, iletişim ve ifade ile ilişkilidir. Buradaki enerji akışı dengesizleştiğinde, kişi ilişkiye girmekten ve öne çıkmaktan kaçınacaktır. Yaşamında beğenilmeme korkusu, rekabet ve gurur hakim olacaktır. Bu çakra, aynı zamanda kişinin harekete geçmesine engel olan başarısızlık korkusu ile de ilgilidir. Arzu ve istekleriniz gerçekleşmeye, ilişkileriniz düzelmeye başlandığında beşinci çakra açılıyor demektir.
Altıncı çakra, kendi kendinin farkında olma, mutluluk, neşe ve zihin gücü ile ilgilidir. Bu çakradaki enerji dengesizliği zihinsel karmaşa, bunalıma sebep olabilir. Kişinin yaratıcı fikirleri engellenir. Kişi yaratıcı fikirlerini ortaya dökse de bunları uygulamaya koyamaz. Suçu dış dünyaya yükleme halinde olabilir.  
Yedinci çakra, zihin ve bedenle bağlantılıdır. Bu çakradaki enerji akışında dengesizlik acı ve üzüntüye sebep olabilir. İyi haber! Yedinci çakradaki enerji akışı dengelendiğinde diğer altı çakradaki enerji akışı da dengelenecektir.Nasıl? Çakraları açmak için nereden başlayacağınıza karar verebildiniz mi?

1 Haziran 2015 Pazartesi

ah İstanbul..

İstanbul'da geçen bir haftasonu sonrası pazartesi sendromu yaşamadığım doğrudur.
Nedeni ise zaten varolan mevcut şartlarda hayatıma devam ediyor, kalabalıkların ve yoğun trafiğin sonrasında ofise gelmek daha bile iyi geliyor. Ancak tatil dönüşü yada inanılmaz güzel yer-zaman-insan üçlüsünden sonra rutin haftaya dönmek gerçekten pek can sıkıcı olabiliyor.
Bu haftasonu kendi isteğimle plan yapmadan İstanbul dışına çıkmadım. yakın arkadaşımda kalmak üzere Avrupa yakasının sahil şeridinde geçen günlerim resmen ada tatili tadında geçti diyebilirim. Yürüyüşler, rakı-balık keyfi  yapılan mekanlar ve dondurma yerken banklarda oturup denizi izlemek bile inanılmaz keyifli geldi. Dinlendim ve fotoğraf karelerinde sanki bambaşka yerlerdeyim izlenimini yakaladım.
Bu yaşıma kadar İstanbul'dan biran olsun başka biryerde yaşamayı düşünmeyen ben, birkaç zamandır buralardan kaçmak icin can atıyorum. Tabiki geri döneceğimi bildiğim için bu şekilde yaşamak biryerde işime geliyor. Ailem, anılarım ve köklerim burdaysa Dünyanın cennet köşelerini naparım diye düşünürken şimdilerde gittiğim heryere onları da götürmek ve bir müddet o memnun olduğum yerlerde yaşamak istiyorum. Bu durum tehlikeli boyutlara gelir mi bilmem? Evlenip başka lokayonlara yerleşmek yada yeniden uzaklara gidip yaşama isteğim yok henüz ama geçtiğimiz birkaç yıl öncesine kadar da İstanbul'dan ayrılmak istemiyordum:)

Yaş ve tecrübeler insanları farklı alanlara sürüklerken bende kapıldım bahtımın rüzgarına gidiyorum şarkısı eşliğinde başka yerlerde mi yaşayacağım bilinmez. Ama bildiğim ve herseferinde tekrar kanıtlanan bir olgu varki, Dünyanın neresine gidersem gideyim İstanbul Boğazına doğru içilen çay-kahvenin, yenilen simidin, şerefe kaldırılan rakının bile tadı bir başka oluyor. Yanında kederini-sevincini paylaşacak insanlar varsa başka hiçbiryere ihtiyaç duymuyor, gözün doğduğun büyüdüğün yerden başka biryer görmüyor hatta.
Tatil yaptığım diğer ülke şehirleri resmedildikçe gözümde daha güzel görünmeye başlıyor normalde. İçindeyken pek anlayamadığım arka plan bu haftasonu İstanbul resimlerimde de gözüme çarptı. Bu kalabalık, trafiği yaşamdan soğutan şehre birkez daha aşık oluyorum. Adına neden onca şiir-şarkı yazıldığını farkediyor ve sessiz kalabildiğim bir anımda derin nefes alarak şükrediyorum. Başka biryerde yaşamak istemiyorum diye tekrarlıyorum. Tabiki bu güzel hisler nefes alabildiğim zamanlarda daha çok çıkıyor ortaya çünkü saatlerce trafikte, kasa sıralarında ve restoranlarda masa beklerken yaşamaktan soğuyorum ve herkes gibi bende kaçıp gitmek istiyorum diyar diyar en sakin memleketlere.
Pazartesi gününe bu hislerle başlarken insan nerede değilse orayı özlüyor diyor daha yaşanılır bir ülke/şehir diliyorum hepimiz adına..
Hoşççakalın