15 Ağustos 2014 Cuma

Farkım rengim :)

Günaydın bütün sarı kanaryalar ve diğer takipçiler :)

Ayrım yaptığımdan değil, sadece kıyasa girdiğim zamanlarda, bir tarafı daha fazla seviyor, sayıyor ve ilgileniyorum. Ee buda insanın tabiatında var, kabul ediyorum...

Başımdan geçen komik bir notu aktarıp gideceğim malum bugün cuma.. Bitirilmesi gereken işler, başlanması gereken planlarım mevcut.  Tasarımlar ve sıcak havalardan bunalan ben, haftaiçi pek bir sosyal olamıyorum.
Geçen hafta bayramın uzun tatili sonrasında dinlenmek üzere İstanbul'a döndüm ama alışkanlıklarımdan birden vazgeçmemek adına dışarı çıkmaya karar verdim. Hem dinlenmek hem eğlenmek için de aktivite olarak ağır bir konser seçtim. İşten direk eve dönüp arabam ile yola koyulacaktım ki, konsere beraber gideceğim ve kulüple ilgilenen bir arkadaşım ''gelip seni alacağız, karşıya beraber geçeriz sen yorgunsan araba kullanma'' teklifiyle beni mesut etti. Peki deyip beklemeye başladım zaten çok geçmeden 'geldim, aşağıya inebilirsin' telefonuyla sallana sallana arabaya bindim. Bindim ama arabada bir başkası daha vardı ve benim hiç ilgilenmememe rağmen 20 saniye boyunca yüzüne konuşmadan bakarak 'bu kimdi ya, sanki tanıdık-ünlü birisi' iç sesimle başbaşa kaldım. Şaşkınlığımla tokalaşan kişi ise yeni transferimiz yabancı futbolcumuz bu abiydi :)
İngilizce hoşgeldin-beş gittin kısa sohbetimden sonra müsade isteyip Türkçe olarak arkadaşıma ağzıma geleni saydım tabiki :) Sonrasında da normale dönüp evden ikamet ettiği yere kadar 'formamı sen mi imzaladın, İstanbul ile Sao Paulo çok mu benziyor' sohbetleriyle adama bütüüüüün hayat hikayemi hızlıca geçtim..Çünkü emrivakinin böylesine ben bayılmıyorum, sadece aptallaşıyorum kardeşim :)))

Bir arkadaşım  işyerime telefon açıp, biri sana birşey danışacak diye yabancı futbolcularla tek tek konuşturur diğeri bütün spor camiasıyla tanıştırır odun gibi davranıyorum diye kızar... Spor geçmişim ve buna istinaden enterasan sosyal çevrem sayesinde hepsine doydum çok şükür :) Bana garip gelmiyor hatta televizyondaki müsabakalar haricinde görünce tanımıyorum, tanımak da istemiyorum..

Belki birçoğumuza göre fanatik sayılabilecek bazı huylarım var. Renklere yada sevdiğim bazı kişilere gösterdiğim uzaktan bağlılık bazen beni de korkutmuyor değil hani..
Fakat belirtmek isterim ki, olaylar tam olarak planlandığı yada zannedildiği gibi değil, .Konuyu açıklamak üzere en başa, hayatımın en başına gideceğim.
Annem bana hamileyken, babamın hararetli gol sevinciyle başlayan bir maceradan yola çıkacağım. Bu yol beni, şimdilerde maç kaçırmadan takımımı desteklemeye, gönül verdiğim renklerin tüm ürünlerini hemen koleksiyona eklemeye, üniversitede futbol dersi seçmeme ve her gittiğim ülkeden forma getirmeme kadar getirmiş olabilir. Tüm futbolcuların imzalarıyla doldurulmuş paha biçilmez forma hediyeleri, antrenmanları izlemek için İstanbul'u terketmemek ve kulüp / kanal bünyesindeki arkadaşlarımın ani süprizleriyle şımartılmak ise diğer nedenler arasında gösteriliyor.

Bu nedenelere istinaden yaşanan sevinçler, üzüntüler, dostluklar ve alışkanlıklar ise bağlılığınızın dozunu zaman içinde de arttırabiliyor...
Diğer takım taratarı olan arkadaşlarım ile yaptığımız anlaşmaya göre, kimse kimseye karışmayacak, darılmayacak ve mevcut konuyu uzatmayacak. Yoksa şakaların yada fanatizmin sonucunda geriye üzüntülü anılar bırakmak kaçınılmaz olur, böyle birşeye de asla dayanamam. (çok uzatırlarsa dayanırım ama =D )

Fanatizm her yerde aynı olabilir lakin bazı ülkelerde başarılı olunan spor branşı azlığı, spor ve sosyal hayatın birlikteliği, aktif-pasif katılım gibi kavramlar sizi farklı boyutlarda yaşamaya ve düşünmeye yönlendirebilir. Mesela tercihleriniz, kızlarla kahve-dedikodu buluşmasından biranda maç izlemeye doğru değişebilir ki bence çok daha iyi bir deşarj ve gelişim yöntemi diye düşünüyor, uyguluyorum :)
Daha önce holiganlık, fanatizm ve sporla ilgili yazdığım bloglarda da belirtiğim gibi zararsız ve sadece gönülden bağlı olarak birşeylerle ilgileniyorsanız herşey mükemmel, yok ben kendim dahil herkese zarar veririm düşüncesi içindeyseniz bir doktora görünmenizde fayda var..!
Zira ülkemizde spor ve centilmenlik sözcükleri bu tarz katılımcılar nedeniyle yanyana gelemiyor ve diğer ülkelerin yanında hızla gelişmiyor diyerek aranızdan ayrılıyorum. Ben haftasonuna yavaştan giriş yapıyorum...
Sizler , hoşça ve sporla kalınız, dediğimi yapın ama yaptığımı yapmayınız :))))

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Özçekim

175 yazımda da günlük ruh halim ve görüntümle huzurlarınızda oldum...
Tahmini kaç kişi takip ediyor bilemiyorum ama hergün fazlalaştığınızdan haberim var :)
Tanıdık-tanımadık herkesin merak ettiği en önemli konu ise bu fotoğrafları kimin çektiği ile ilgiliymiş...
Genel olarak belirtmem gerekiyor ki, çocukluğumdan bu yana gezdiğim gördüğüm heryerde milyon tane resim yakalamak, düzenlemek ve paylaşmak en büyük zevklerimden biridir. Resimleri tab ettirdiğimiz dönemlerde bile albümler dolusu görüntümün olması bunu kanıtlıyordur. Bilgisayarımda herkesin hemde akla hayale bile gelmeyecek insanlarla birlikte fotoğraflarımın olması ise ayrı bir enterasanlık, hiç açıklamada bulunmayacağım  :))
Anlatmak istediğim ise gayet net,  anı paylaşmak adına deniz-kum-güneş-çayır-çimen fotoğraflarımın yanı sıra kişilerin ve sadece benim fotografımı çekecek insanı her daim buluyor olmam. Yurtdışındaysam gayet kibar bir şekilde yoldan geçen birinden rica edebilirim. Şirkette zaten hergün aynı kişilerle çalışmalarımı sürdürdüğüm için hiç sorun olmuyor.Kalabalık içindeysemde sırayla resim çekilebiliriz diye düşünüyor ve uyguluyorum. Biz bayanların, Japonlar gibi resim hastalığımıza erkekler de alıştılar vesselam :)

Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim (aklınızda bulunsun) resim çizilir, fotoğraf bir makine ile çekilir, fark budur :)  yani anı yakalamak ile sonrasını resmetmek aynı şey değildir. Çok bildiğimizi iddia etsek de, herşeyi her türlü dile getiriyoruz artık, o ayrı...
Alışamadığım yada bunca fotoğrafın içinde hala garip gelen tek şey var, o da son zamanlarda moda olan Selfie (Özçekim) çılgınlığı..! Arkadaşım, vakti zamanında evde yalnız başına oturan kızların can sıkıntısından kendi kendini çekmesini sen alıp dünyayaya moda diye yayarsan, bizde nefret edeee ede kendimizde uyguluyoruz işte !
Onca kalabalığın içinde biri mutlaka en öne geçip, kendi koca kafa görüntüsü dahil herkesi uzaktan çekiyor. Eğer tek ise arka plandaki güzel manzarayı şaşkın yüz ifadesi ile öldürüyor. Sonra onun adı  dünyaca ünlü çılgınlık oluyor ve hergeçen gün biraz daha belleklerimizde normalleşiyor. Asansör ve kabin fotoğrafları, nasıl göründüğümüzü merak ettiğimiz yıllarda kendimize sakladığımız eğlencelikler iken şuan sosyal medyadan herkese yaydığımız anlık görüntülerimiz haline geldi. Herkes bu modaya uydu mu? Evet, uydu..(Asansörde hiç yok henüz benim, hayret)
Alay ettiğimiz ve yapmam dediğimiz herşeyi mutlaka birkere deniyoruz diye sanırım, benim bile en önde durup poz verdiğim özçekimlerim olmuş. Amaç, aman ben eksik kalmamalıyım, mutlaka o karede yer almalıyım mantığından yola çıkarak çekilen fotoğraflardır diye düşünüyorum.
Dudaklarını büzmeden, ayağının birini kaldırmadan, o elleri bele almadan resmedilen bir kadın profili yoktur sanırım :) Selfie de ise, o kollar ordan gözükürken yana bakıp poz vermeler doğal değil bikere, anı yakalamakla alakası yok ! Erkekler bile kvücudlarını, kollarının en uzak durduğu yerden portrelerini alarak yada günlük giysi+aksesuar kombinlerini paylaşarak gözümüzde nasıl normalleştiler, siz düşünün artık gerisini...
Bugünün konusunu araştırıp sunmadan önce kendim de bu akıma dahil olduğum için herkesi tebrik ediyor, tez zamanda bir başka insan gücü yada teknolojinin nimetlerinden sayılan tripotlardan faydanılmasını temenni ediyorum. (Fotoğraf makinesinin hiç kımıldamaması veya özel etkiler için uzun süreli pozlama istendiğinde, makinenin üzerine takılabileceği üç bacaklı ve çeşitli yöntemlerle oynar bir kafaya sahip sehpa sistemidir)

Selfie yada Özçekim, bir dijital fotoğraf makinesi ya da kameralı cep telefonu ile çekilen oto-portre fotoğrafı türüdür. Bu fotoğraflar genellikle gündelik anlardan ve bir kamera ile yukarıdan kol boyu mesafesinden ya da ayna karşısından çekilmek suretiyle düzenlenir. Özçekim olarak çekilmiş fotoğraflar genellikle Facebook, Instagram, Snapchat ve Tumblr gibi sosyal paylaşım sitelerinde paylaşılır.
Selfie,Oxford Üniversitesi tarafından 2013 yılının kelimesi seçilen ve İngilizce sözlüğe eklenen bir kelimedir.Selfie kelimesi, "Self + ie" şeklinde oluşturulmuştur.
2014 yılında da Türk Dil Kurumu tarafından "selfie"ye karşılık olarak "özçekim" kelimesi kabul edilmiştir. http://tr.wikipedia.org/wiki/Selfie



12 Ağustos 2014 Salı

Rüyalar, rüyalar

Vay arkadaş !!!

Dün akşam,40 yılda bir olmak üzere vurdum kafayı erkenden yattım. Ne kadar tanıdık, uzak akraba ve komşu varsa aradı sırasıyla, bütün sülalemin halini hatrını sordu :)  Hayır, eksik olmasınlar tabiki hep arasınlar ama onca konuşmayı benimle yapacaklarına annem ve babamı direkt arasalardı sanırım daha makul olurdu..!

Neyse, zaten saat 20:30, gece uykusu için fazla erken bir saat diyerek tekrar uyumayı denedim ama bu seferde sıcaktan  uykum kaçtı. En son hatırladığım kadarıyla gece 00:10 sularında maillerime, mesajlarıma ve resimlerin altına yapılan yorumlara cevaplar yazıyordum. Belkide yazmıyordum rüyamda görüyordum. Emin değilim :))
Aşırı sıcaklar, tatil dönemleri ve haftaiçi sosyalleşmeleri gibi durumlar yüzünden uyku düzenim tamamen değişti. Ağız tadıyla rüya bile göremez oldum. Sabah kalkıp hatırlamaya çalıştığım simalar var, resmen yeni bir evde misafirlikte kalsam (batıl inanç-kocakarı inanışı) gördüğüm rüyadan evleneceğim adamın tipini tarif edemeyecek derecede uykusuz ve rüyasızım :)

Kaldı ki ben önceden gezdiğim gördüğüm yerleri rüyasında görüp tarif eden bir kişi iken şu sıralarda 5-6 saatlik sık sık uyandığım, zor daldığım uykularımdan resmen rahatsızım...

Söyleyeceğim şu ki, yapılan tüm rarştırmalardan görüldüğü kadarıyla rüyalar alemi gerçekten uçsuz bucaksız bir dünya. Bilimsel olarak bazı gerçekler var ki, ben bile şaşırdım. Biraz uzun bir yazı fakat ilgilenenler güzelce okusun. Rüya görmediğini düşünenler de nedenini öğrensin. Hadi kolay gelsin :)
Rüya Görmek Sağlıklı Bir Uykunun Belirtisi mi?
Gece içinde defalarca REM dönemine girildiği halde çoğunlukla sabah kalkıldığında rüya görülmediği veya rüya görüldüğü düşünülür. Buna rüyaların ancak rüya görülen dönemde uyanıldığında hatırlanmasının neden olduğu belirtilmişti. Eğer REM döneminde uyunmadan başka bir uyku evresine geçiliyorsa, görülen rüyalar, sabah kalkıldığında hatırlanmayacaktır. Dolayısıyla rüyaların hatırlanması ancak REM döneminde uyanmakla mümkündür.

Halk arasında “çok sık rüya görüyorum, öyleyse sağlıklı bir uykum var” biçimindeki yanlış inanış, aslında REM döneminden sık sık uyanmanın veya REM dönemlerinin sık sık uyanıklıklarla bölünmesinin bir göstergesi, kötü kalitede bir uykunun belirtisidir. Kimse gece içinde 5 - 7 kez rüya gördüğünü düşünmez. Ancak rüya görmenin ve rüyaları hatırlamanın ayrı şeyler olduğu düşünülmelidir. Rüyaların hatırlanması için rüya döneminde uyanmak gereklidir.


Gördüğünüz Rüyların yüzde 90′ını Unutursunuz...
Uyandıktan sonraki 5 dakika içerisinde rüyalarınızın yarısını unutursunuz. 10 dakika sonra ise yüzde 90′ı hafızanızdan silinmiş olur.


Herkes Rüya Görür
Ciddi bir psikolojik rahatsızlığı bulunmayan, körler dahil her insan rüya görür. Rüya görmediğinizi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz çünkü yalnızca rüyalarınızı hatırlamıyorsunuz.

Rüyalarımızda Yalnızca Bildiğimiz Yüzler Görürüz
Beynimiz yeni yüzler yaratamaz. Rüyalarımızda daha önceden gördüğümüz gerçek insanların gerçek yüzlerini görürüz ancak bunu onları hatırlamayabiliriz. Hepimiz yaşamımız boyunca binlerce yüz görmüşüzdür, yani beynimizin kullanabileceği sonsuz seçenek vardır.

Renkli Rüya Görmez
Görme yeteneğine sahip insanların yüzde 12’sinin rüyaları siyah-beyazdır. Geri kalanlar ise renkli rüyalar görürler. 1915-1950 arasında yapılan çalışmalar rüyaların çoğunun siyah-beyaz olduğunu ancak bu oranın 1960′lardan sonra değişmeye başladığını gösteriyor. Günümüzde 25 yaşının altındaki kişilerin yalnızca yüzde 4.4′ü siyah-beyaz rüya görüyor. Son yapılan araştırmalar bu değişimin nedeninin televizyonun siyah-beyazdan renkliye geçmesi ile bağlantılı olabileceğini gösteriyor.

Rüyalar Sembolik Anlam Taşımaktadır
Eğer rüyanız özellikle bir konu ile ilgili ise rüya sembolik anlam taşıyor demektir. Bu analiz edilerek ortaya çıkarılabilir.

Tekrar Eden Rüyalar
Çoğu rüya yalnızca bir kez görülse de, çoğu insan aynı rüyayı birden fazla kez gördüğünü söylemektedir. Kadınların yüzde 70′inin ve erkeklerin yüzde 65′inin aynı rüyayı çok kez gördüğü kaydedilmiştir.

Hayvanlar da Rüya Görür
Değişik hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar insanlar gibi onların da uyku sırasında beyin dalgaları olduğu görülmüştür. Bir köpeği uyurken izleyin. Rüyada birşey kovalıyormuşçasına değişik sesler mırıldanır ve patileri hareket eder.

Vücut Felci
REM uykusu sırasında beyindeki bir mekanizma vücudun tamamen hareketsiz olmasını sağlar, böylece rüyada fiziksel bir hareketin gerçekleşmesi önlenir. Ancak bu mekanizmanın normal uyku süresinden önce/sonra ya da bu süre boyunca tetiklenmesi muhtemeldir.

Rüya ve Gerçeğin Birleşmesi
Uyuduğumuz sırada beynimiz gerçek hayattan gelen sesleri alır ve onları rüyamızın bir parçası haline getirir. Yani bazen dışarıdan gelen sesi uykuda yorumlayabiliriz. Örneğin kardeşiniz siz uyurken başınızda gitar çalıyorsa, rüyada konserde olduğunuzu görebilirsiniz.

Erkekler ve Kadınlar Farklı Şekilde Rüya Görürler
Erkekler, kendi cinsleri ile ilgili rüya görmeye daha çok meyillidir. Erkeklerin rüyalarındaki karakterlerin yüzde 70′i başka erkeklerdir. Diğer bir taraftan kadınların rüyalarındaki kişilerin yarısı erkek, yarısı kadındır. Tüm bunların yanısıra erkekler rüyalarında genelde kadınlardan daha agresif duydular yaşarlar.

Rüyaların Geleceği Gösterme Özelliği Vardır
Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre çok sayıda insanın yüzde 18 ila yüzde 38′i en az bir geleceğe dair rüya görmüştür. yüzde 70 ise déjà vu deneyimlediğini söylemiştir. Rüyların geleceğin habercisi olduğuna inanan insanların sayısı ise yüzde 63 ila yüzde 98 oranla çok daha fazladır.

Ananlizlere bakılırsa, en fazla görülen rüyalar ise :
1. Uçmak
2. Bir şeyi sürekli tekrarlamak, yapmaya çalışmak
3. Birilerinden veya bir şeylerden kaçmak
4. Sevişmek
5. Okula gitmek, öğrenmek, çalışmak
6. Bir yerlere veya bir şeylere gecikmek
7. Ölü birini yaşıyor görmek
8. Yaşayan birinin ölmüş olduğunu görmek
9. Saldırıya uğramak, dayak yemek
10. Yüzmek
11. Düşmek
12. Vahşi hayvanlar
13. Seller, tufanlar görmek
14. Güzel yemekler yemek
15. Bir yerde kilitli kalmak
16. Bağlanmış olmak, hareketsiz kalmak, nefes alamamak
17. Öldürülmek
18. Bir varlığı hissetmek
19. Kötü bir güçle, şer bir varlıkla karşılaşmak
20. Para bulmak
21. Bir aracın kontrolünü kaybetmek
22. Ateş görmek
23. Düşmek üzere olmak
24. Uygunsuz giyinmiş olmak
25. Böcek, örümcek görmek
26. Boğulmak, nefessiz kalmak
27. Birini öldürmek
28. Tuvalet bulamamak, tuvaleti kullanırken utanmak
29. Bir sınavda başarısız olmak
30. Yeniden çocuk olmak

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Sen neymişsin be abi...

Bir haftasonu daha;
Cuma akşamından itibaren maç günlüğü, yakın arkadaşlarımın düğünü için yapılan hazırlıklar, istanbul trafiği ve yağmurun azizliğine uğramadan yaşanan tatlı telaşlar ve ülkemin geleceği için birlik olmaya çalıştığı oy verme ritüelleri ile geçti gitttiiii...
Artık öyle hızlı yaşıyor ve öyle çabuk tüketip yenisine geçiyoruz ki günlerin, neredeyse ruhsuzluktan ölüp ölüp diriliyoruz ! Maçlardan sonraki galibiyet yada mağlubiyet heyecanları; spor programlarındaki yorumcuların yenisini hazırlamasına,bizlerin de sinirinin geçmesine kadar sürüyor. Düğün yada benzeri organizasyonlardaki mutluluğumuz yada hüzünlerimiz  resimler sosyal medyaya aktarılıp  gelin&damat herkese teşekkür edene kadar, ülkenin kaderi ise sandıklar açılıp sesler mecburiyetten kısılana kadar sürüyor benim nazarımda...
Yani resmen garip bir hızda geliyoooor, geçiyor herşey...

Herzaman söylerim; üzüntümüzü ve mutluluğumuzu bile yaşamak 3 güne sığıyor bu devirde nerdeyse.. Yemin ederim benim gördüğüm rüyalar bile 12 bölümlük dizi olur ama yaşanılanlar bir varmış bir yokmuş cinsinden hızla geçiyor. Ya tadını alamıyorsunuz yada ne olduğunu anlayamadan herkes bir yol tutturup gidiyor. Hızdan inanılmaz derecede hoşlanan biri olarak bunları benim yazıyor olmam bile enterasan ! Ammavelakin  ben yüzeysel olarak herşeyin akıp gitmesini istemiyorum sanırım artık..!
 Aşk acısı, iş dünyasındaki başarılar, arkadaş ortamındaki ufak tatlı kavgalar bile bir anda yenisi gelince unutulup anlamsızlaşıyor sanki yahu.. Yada ben bazen cok derinlemesine düşünmekten az uyuyor ve rüya görmeye bile fırsat bulamazken herşeyi flu olarak hayat bulduruyorum zihnimde ???

Neyse ki, bu haftasonu yaşadığım en önemli mevzu olan düğün anılarımı silemeyeceğiz hafızamdan. Cumartesi sabahı uyandığımda havanın neredeyse bütün hafta boyunca yağışlı ve çamurlu olması bile kır düğününe gitmek için psikolojime göre fazlasıyla sıkıntılıydı. Fakat,  hem gelin hem damat iyi arkadaşım, davetlilerin de yarısı tanıdığım olunca geriye güzelce hazırlanıp yola koyulmak kaldı. İstanbul'un bir ucundan diğer ucuna geçip mekana varınca havam neyseki yerine geldi. Biranda açan güneş, tertemiz bir mekan, tüm arkadaşlarımızla çektiğimiz harika resimler ve geline isteği üzerine tasarladığım fosforik kuru kafa temalı bir kolye ile geçen renkli düğün kareleri tamamen aklımızda kalmayı başardı ki çoook eğlendiğimiz bir gerçek, geceyarısına kadar devam eden düğünde ne kadar deli olduğumuz ise kilometrelerce uzaktan bile belli oluyormuş  :)

İkinci  olay ise, özel istek üzerine tasarladığım (hiç aklımda yokken yüklenen sorumluluk nedeniyle) gelin tacı ile gönderilen bir diğer kır düğünü resimleri...
Tasarımcı olmama bu kadar destek veren kişiler yani evlenen deli dostlarım beni her anlarında yanlarında taşıdılar resmen. Düğünde, yolda ve sonrasında telefon ile ulaşmaları ve yemekte çektikleri resimleri sürekli benimle paylaşmaları gerçekten çok özel hisstememi sağladı. Damadın yakasındaki kır çiçekleri ve gelinin çiçekli-tüğlü duvağı ile bende o karelerin içinde yer aldım :) Ortak olduğum bu mutluluk için daha ne denilir bilemiyorum ama rüya tadında bir hayat diliyorum bende buradan onlara, tekrar tekrar...

Cuma akşamı Somaya yapılan Fenerbahçe_Beşiktaş_Chelsea yardım maçı ile stada yeniden ayak basışım ve pazar günü sakin bir şekilde kullandığımız oy olaylarına hiç girmiyorum bile. Allah sonumuzu hayır etsin yeter ki içimize sinen güzel günlerimiz olsun...

Anlaşılacağı gibi ayrıntı çok ama benim de işlerim öncelikli olduğu üzere mutlu bir hafta dileyerek kaçıyorum.
Ama acelem yok, ben eğer birşeyi anlatmaya karar verdiysem, seneler geçse bile mutlaka ama mutlakaaaa anlatırım;) Bilmem anlatabildim mi ''herşeyin vaktinin geleceğini''
Yarın görüşmek üzere şimdilik hoşçakalınız diyorum :)