5 Eylül 2014 Cuma

Tatbikat

Sözlük anlamı olarak; kuramsal bir bilgiyi, ilkeyi, düşünceyi herhangi bir alanda hayata uyarlamaya tatbikat deniyormuş.

Biz ise bugün, hem 6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği kanunu ve ilgili yönetmelikler, işletmelerin ölçeğine ve çalıştırdığı personel sayısına bakmaksızın acil durum planı dahilinde temel yangın eğitimi almış kişi/kişilerin istihdam edilmesini ve diğer çalışanların da ayrıca eğitilmesini zorunlu kıldığı için bir uyarlama yapmış olduk hem de zaman olarak bir denemeye tabi tutulduk...
Yani tatbikat yaptık :)

Herzaman söylerim ki, yangından selden boğulmaktan korkmam izdihamda ezilmekten korktuğum kadar.!
Tabiki bilinçli ve sakin çalışanlar olarak en ufak bir sıkıntılı durumla karşılaşmadan tadbikatı gerçekleştirdik. Bağlı kalınması zorunlu bir senaryo olmamasına istinaden gayet rahat ve güle oynaya bir denemeden geçtik. Ben ilkyardım uzmanı ve kat görevlisi olarak rengimi aldım. Odalardaki toplantıları kesip herkesi çıkışa yönlendirdim :)) Amma velakin bu soğukkanlı imajımı herzaman heryerde gösterebilir miyim ? bilemiyorum bilmek de istemiyorum aslında  :))
Şu bir gerçek ki, eğitimlere tabi tutuldukça, bilinçlenmeye başladıkça ve herzaman hazırlıklı olunması gerektiğinin farkına vardıkça  insanın o panik davranışları yerini soğukkanlılığa bırakıyor, inanın bana...
Ben de, sürekli yapamam edemem diye sızlandığım herşeyi iş başa düşünce yada aklım başıma gelince çokta güzel yapıyorum hatta kendime inanamıyorum.


Neyseki önceden tahmin ettiğimiz herşeyin tatbikatını yapabiliyoruz bu hayatta.  Ya hazırlıksız yakalandığımız doğal afetler, çöküntüler, üzüntüler yada hayal kırıklıklarına napabiliriz? Çok çalışıp elde edemediğimiz, olacağına kesin gözüyle bakıp olduramadığımız ve ellerimizden kayıp giden hayallerimiz için nasıl bir ön izleme oluşturacağımızı soracak olursak?
İşte orda çok bilinçli olup hayatı kaçırmak yerine tedbirleri alıp dilediğiniz gibi davranmanızı tavsiye ederim. Çünkü ömrümüz malesef bir film sahnesi ve sadece fragmanını ölmeden önce izlediğimizi tahmin ettiğim kısa ve saçma bir deney tahtasi...

Çok felsefik olacak belki ama, bu cuma herkes icin gelişine yaşamayı uygun gördüm. Çünkü çok düşünsekte düşünmesekte çalışsakta çalışmasakta yasasakta yasamasakta geçiyor bitiyor ve yaptıklarımızdan değil yapamadıklarımızdan dolayı kalıyor pişmanlıklarımız :)

İyi haftasonlarımız olsun, ben biraz az düşünmeye gidiyorum..

see you later my followers..

3 Eylül 2014 Çarşamba

ALZHEİMER

Bugün sizlere az biraz, dünyanın belkide en zor olgularından birinden bahsedeceğim..
Hayat herzaman, amiyane tabiriyle ''laylaylom'' bir şekilde geçmiyor malum, uzaktan görüldüğü gibi de değil kimsenin yaşantısı muhakkak !
Bazı şeyler var ki katlanılması zor olsa bile yaşantımızı devam ettirmek durumundayız. Ve öyle durumlarla yaşamaya alışmak zorunda bırakıldığımız için savaştığımız... 
En sevdiklerinizi kaybetmek, birdaha göremeyeceğinizi bilerek yaşamak mesela.. Yada çok uzaklara gönderdiğiniz insanları her istediğinizde görememek sarılamamak veya yanınıza çağıramamak gibi..
Bugün benim anlatacağım konu ise bunların çok dışında...
Herşeyinizi paylaştığınız hatta defalarca kez tanıttığınız halde sizi hatırlamayan bir kişinin yanında yaşantınıza devam etmek bence gerçekten anlatılması çok zor bir durum olacak...

Genel olarak geniş bir aileyiz(baba tarafı aşiret) ve şuanda en yaşlımız olarak soyağacımızda yer alan anneannem malesef alzheimer rahatsızlığıyla gündemimizde yer alıyor. Yaş olarak zaten epeyce olgunlaştı fakat son senelerde hızla ilerleyen rahatsızlığı nedeniyle önce isimleri karıştırıyor, tarihleri hatırlamıyor ve yakın geçmiş yerine 50-60 sene öncesinden bahsediyordu. Bu örnekler eminim ki yaşlılık alemetleri olarak birçok kişide mevcuttur. Fakat zaman mefhumu olmadan ve nerde olduğunu, kimlerle yaşadığını bilemeyecek kıvama geldiğinde iş biraz daha boyut değiştiriyor. Önce inanmak istemiyorsunuz çünkü hergün gazetelerini okuyan, siyaset, moda gibi konularda bile fikri alınan, hayat tecrübelerine danışılan kişi, gün geliyor kimseyi tanımıyor ve gün içerisinde sadece 3 aynı soruyla sizinle sohbet ediyor.
Bizdeki durum şuanda yanındaki kalabalıkla beraber ve herşey normalmiş gibi yaptığımız sohbetlerle daha sakin bir seviyede. Hırçınlaşma yada bilinçsizce yapılan hareketler mevcut değil. Kişilik henüz değişmedi. Hastalıkla beraber sürekli araştırma yapmak, profesyonel ne gibi destekler alabileceğimizi sorgularken kendimizi geliştirmek bile enterasan geliyor bazen. Ama hayat insana her türlü yolu sunuyor ne yazık ki..!
Bu hastalıkta sanırım en önemli tedbir, kişinin yaşam alanı ve etrafındaki kişilerin sürekli değişmemesi gerekliliği. Evinde kalmak istediği için bizde haftaiçi bir yardımcı eşliğinde ve haftasonları diğer aile fertleriyle birlikte ilgileniyoruz. Aynı apartmanda yaşadığımız için de ben her akşam uğrayıp kendimi hatırlatabiliyorum. Paylaşımda bulunmak için, fikirlerini alabileceğim uğraşlarımı onun yanında yapıyorum. Mesela bu üzerimdeki bluzu yardımcısı Nuran abla, ben ve anneannemin fikirleriyle beraber dikmiştik ama bu akşam gösterdiğimde muhtemelen hatırlamayacak :=(
Örneklendirdiğim bu ve benzeri durumlarla başetmek hastanın en yakınları tarafından inanın çok ama çok zor. Kabullenip kendi hayatınıza devam edebiliyorsanız ne ala! ama gözardı edilmemesi gereken tek şey birgün herkesin başına gelebilir ve biz bilinçli olarak kişiye nasıl yaklaşmalı, kendimizi de nasıl ayakta ve sağlıklı tutmalıyız konularına hakim olmalıyız. Araştırmalar aşağıdaki gibi, çevrenizde olsun yada olmasın ama bildiğiniz birşeyden korkma olasılığınız daha az olduğu üzere okumanızı tavsiye ediyor ve sağlıklı günler diliyorum.
Sevdiklerinize ve en önemlisi de kendinize iyi bakınız... 

ALZHEİMER HASTALIĞININ NEDENLERİ VE HASTALIĞIN SEYRİ
Alzheimer hastalığının nedenleri arasında kalıtsal faktörler, beyinde protein birikimi, beyin hücrelerinin ölümü, sinirsel iletimin bozulması, çeşitli zehirli maddeler yer almaktadır. Ayrıca yaş ilerledikçe, alzheimerın görülme ihtimali artar. Fakat hastalığın kesin nedeni henüz bilinmiyor.
Hastaların sadece yüzde 10’unda ailede alzheimer varlığı tespit edilmiştir. Bu yüzden, bu hastalık sadece tek bir kalıtsal faktöre bağlı değildir.
Alzheimer, yavaş ilerleyen ve sinsi bir hastalıktır. Beyindeki sinir hücreleri yok olmaya başlamıştır. Önceleri kısa süreli unutkanlıklar şeklinde ortaya çıkar. Örneğin, hasta bir gün önce ne yaptığını, ne yediğini hatırlayamaz. Hastalık ilerledikçe, kişinin günlük işleri aksamaya başlar. Sorduğu bir şeyi tekrar sorar, yakınlarını tanıyamaz hale gelir. Bu durumda kişinin psikolojisi bozulur. Psikolojisi bozulan hasta, içine kapanık bir hale gelir. Konuşma, yürüme, tuvalete gitme gibi ihtiyaçlarını karşılayamaz ve yatağa mahkum bir yaşam sürmeye başlar. Yani hem fiziksel hem zihinsel problemler vardır.
İlerlemiş alzheimer hastalığı, hastaların ailesi için de bir yüktür. Hastanın bütün bakımı aile tarafından yapılmak zorundadır.

 ALZHEİMER HASTALIĞININ BELİRTİLERİ
Alzheimer hastalığının, temel olarak 10 tane belirtisi olduğu kabul edilmektedir. Bu belirtilerden bir ya da birkaçının bulunması alzheimer belirtisi olabilir.
    *Günlük yaşamı etkileyecek kadar unutkan olma (kişilerin adlarını, olayları hatırlayamama),
    *Gündelik işleri yapamama (yemek yapmak gibi),
    *Kelimeleri bulurken zorlanmak,
    *Tarihleri ve bilinen yolları hatırlayamama,
    *Çok basit konularda bile karar vermede güçlük çekme,
    *Hesap yapamama, pratik düşünmede zorluk çekme,
    *Eşyaların yerlerini karıştırmak (koyarken başka yere koymak),
    *
    Davranışlarda ve ruh halinde değişiklik,
    Karakter özelliklerinin değişmesi, insanları suçlama, inkar etme
    *
    Sorumluluk sahibi olmaktan kaçmak, alzheimerın belirtileridir.
ALZHEİMER HASTALIĞI TANISI NASIL KONUR?
Öncelikle yukarıdaki belirtilerden bazıları sizde varsa bir psikolog ya da sinir hastalıkları uzmanına başvurmanız gerekir.
Çekilen beyin filmi, yapılan kan tahlilleri ve laboratuvar tetkikleri ile alzheimer hastalığı diğer hastalıklardan ayırt edilmeye çalışılır. Çünkü her unutkanlık, bu hastalığın belirtisi değildir. Bu şekilde hastalığın kesin tanısı konur. Demans ve alzheimer aynı şey değildir.

ALZHEİMER TEDAVİSİ
Hastalığın kesin tedavisi yoktur. Yani yapılan tedaviyle, hastalık tamamen ortadan kaldırılamaz. Öncelikle şunun bilinmesi gerekir; bu hastalığın tedavisinde erken tanı çok önemlidir.
Yapılan tedaviyle, hastalığın ilerlemesi yavaşlatılır ve hastalığın semptomları azaltılır. Amaç, hastanın yaşam kalitesini arttırmaktır. Ayrıca, ortaya çıkan psikolojik problemlerle başa çıkabilmek için de çeşitli ilaçlar (antidepresan gibi) kullanılır. Fakat bu ilaçlar doktor kontrolünde alınmazsa daha kötü sorunlara yol açabilir.
Gün geçtikçe, alzheimer hakkında daha fazla bilgi sahibi oluyor ve daha fazla ilaçlarla karşılaşıyoruz. Yapılan çalışmalar, hastalığın tedavisinde büyük adımlar atılacağını göstermektedir.


ALZHEİMER HASTASI VE YAKINLARININ BİLMESİ GEREKENLER
-
Öncelikle hastanın kendisine, cesaret ve güven duygusunu aşılamak gerekir. Hastaya her zaman yardım edilmeli ve bu yardımın hastaya kabul ettirilmesi gerekir.
-Hastanın hislerini paylaşmak gerekir. Gerekirse hasta, doktora nasıl bir durumda olduğunu anlatmalı ve bu yönde de tedavi uygulanmalıdır.
-Yapılacak işler için bir kağıda notlar alınmalıdır. Aynı şey, eşyaların yerini bulmak için de yapılmalıdır.
-Alzheimer hastalarının araba sürmesi tehlikelidir. Bu yüzden bir kişinin, hastaya eşlik etmesi (şoför olarak) gerekir.
-Hastanın sağlığına ve beslenmesine dikkat edilmelidir.
-Hasta hobilerini kısıtlamamalıdır. Önceden yaptıklarını, yapmaya devam etmelidir. Fakat artık çalışmayı bırakması gerekir.
-Hastalık ilerlemeden, hastanın ilerideki bakım durumu görüşülmelidir.
-Alzheimer, sadece kişinin kendisine değil, ailesine de maddi ve manevi yük getirdiğinden, bu hastalıkla yaşamaya alışmak ve başedebilmek için profesyonel destek almak gerekir.
http://www.sağlık.net/alzheimer.html

2 Eylül 2014 Salı

Kalimera Kalispera Kalinixta

Günaydın, tünaydın, iyi geceler başlığıyla giriş yapıyorum bu haftaya...
 

Dün yazamadım çünkü sınırdan sabaha karşı henüz geçip masamın başında olabildim. Haftasonu olağanüstü bir Yunanistan kültür&deniz turu sonrasında, ruhum orda bedenim burda kaldı denilebilir...
Herzaman hazırda bulunan vizem sayesinde 2 gün bile olsa sürekli biyerlere kaçabiliyorum. Arz talebin fazlalığı dolayısıya da fiyatlar oldukça uyguna geliyor yurtdışı turları için. Eğer çoluk çocuk sayı olarak bir aşiretten oluşmuyorsanız ailece yurtdışı tatil opsiyonlarını değerlendirebilir vizyonunuzu farklı yönlerde de geliştirebilirsiniz. Birde uçak fobiniz veya yakın ülkeler için otobüs eziyetini göz önünde bulundurmanız şart şimdiden belirtmeliyim..
Neyseki ben bu yazı da ufak tefek tatil kaçamaklarıyla tamamlayabildim. Havalar soğumaya başladı malumunuz geçiş dönemine girdik. Bundan sonrasında gelecek pastırma yazı ile de pek ilgilenmiyorum. Geçen gün bikini ile sonbaharda giyeceğim montu aynı anda alıp kasaya gidince depresyon alametleri başlamış oldu. Eyvahlar olsun :)
Bu haftasonum da çok şükür inanılmaz güzel yerler ve rengarenk resimlerle dolu dolu geçti. 30 Ağustosta Atatürk'ün doğduğu evde olmak gerçekten gurur vericiydi. Dijitale dönüştürülen bir müze ve Balmumundan heykelin karşısında Türklüğüme Türklük kattım..
Selanik; her sokağı denize açılan ve çok düzenli bir şehir planlamasıyla beni şaşırtan inanılmaz yaşanılası biryer. Nüfus olarak zaten tüm ülke İstanbul'un yarısı kadar, dolayısıyla şehirlerde insanlar üstüste yaşamıyor. (Yunanistan+Bulgaristan toplamı ancak İstanbul kadar) Halk zengin devlet fakirleşmiş olsada kimsenin umru değil.. Doğal yaşam görüntüsü olarak ise herkes çevrenin kıymetini bilir nitelikte. Plajları ve tarihi alanları güzel korunuyor belliki. Şehirler bile bakımsız olmasına rağmen herşey gayet yaşanılası görünüyor kısacası. Ama Türk milletine pek bayılmadıkları için yaşamak imkanlar dahilinde değil. Konsolosluk çalışanları bile 3 ayda bir değişiyorsa bu işte bir sıkıntı var :)


Mülk sahibi olmanız yada diğer milletlerin bizim ülkemizde daha fazla yer sahibi olmaları gibi durumlar söz konusu bile olamaz. İzmir aşığı insanların yaşamak istediği tek yer olabilir çünkü birebir örtüşen özellikleri burdada mevcut. kardeş şehirler sanırım. Benim İzmir hayallaerim hiç olmadı fakat Selanikte de boşuna heveslenmedim, o nedenle bir Niko yada iş  bulup oralara yerleşmek için hayal bile kurmadım.. Gerçi böyle heveslerim olsaydı California sahillerinde herşeyim hazırdı ama ben memleketimin ve Türk milletinin aşığı olmam nedeniyle orda bile elimin tersiyle  çok şeyi ittim. Doğru karar hangisiydi bilemiyorum ama  yinede Allah pişman etmesin :))))
Tur detayları vermem gerekirse de kendinize ait zamanlarınız ve Yunan Tavernalarında çok eğlendiğiniz anlarınız mevcut. Ben müziklerin, dansların ve uzonun (yunan rakısı) tadını sonuna kadar çıkardım :)
Gezilecek görülecek yerlerin başını ise
Selanik'te Kordon, beyaz kule , döner kule , fuar meydanı , Osmanlı ve Bizans eserleri , Yunanistan'ın en büyük katedrali olan AyaDimitros katedrali, Büyük İskender heykeli,Vardar,Aristoteles, Elefterios Meydanları Makedonia Bakanlık Binası, Kavala'da da Mehmet Ali Paşa'nın İmarethanesi, heykeli ve evinin anlatımı, resim çekim molası, Pargalı İbrahim Paşa tarafından yapılan dört köşe caminin ziyareti, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmış su kemerleri çekiyor. Ben tekrar etmedim önceki seyahatlerimde buralara uğramak yettiği için herşey aklımda kaldı çünkü. Kavaladan Keramoti Limanına geçis ve hareketle 40 dakikalık zevkli bir yolculuk sonrası ise Thassos adasına geçilince harika plajlarıyla tertemiz sulara girdim. Halkidiki de muhteşem plajlarla dolu güzel bir molaydı. Nedeni ise gemi geçişleri yasak olması dolayısıyla en ufak bir koku yada renk değişikliği olmayan bembeyaz kumlardan masmavi sulara atlamanız denilebilir. Maldivler gibi denizaltı canlıları tehlikesi bile olmadan hemde :)

Bu tarz turların tek sıkıntısı trafik ve İpsala sınır kapısında bekleme gibi nedenler olabilir. Türklerin alışveriş ve geç kalma hastalığını ise söylememe gerek dahi yok. Diğer Yunanistan adalarını cruise(gemi) ziyaretim sırasında bile geç kalanı, transferle kavga edeni hatta İstanbul’a varışta toprağı öpeni de gördüm resmen ben :)

Ben bu sefer hiçkimseye karışmamak ve hiçbirşeye bulaşmamak için yol boyunca uyukladım.(Uykusuzluk beni canavara dönüştürüyor, Net ! ) Böylece hem ara transferleri kısalttım hem de sıcaktan değişen sinir sistemimi hep düzenledim.
Seyahat ettiğim arkadaşım da gerçekten uyumlu ve sessiz kaldığım zamanlarda ölüp kaldığımı merak edercesine kontrollü biri :) Kontrolden çıkan tek detay sivrisineklerin azizliğine uğramış olmamdı. Dün gece yine acilde 2 iğne 1 şurup ve 1 hafta devam etmesi gereken alerji diyetiyle karşı karşıya kaldım. Aklınızda bulunsun alerjinin enfeksiyonlusu (iltihaplı) çok yaygınmış şu sıralarda, havaların ve sineklerin yüzünden.
 Ama tüm bunlara istinaden birşeyden artık çoook eminim ki, ne zaman biryere gidip dönsem ve güzel resimlerimi paylaşsam hemen yamuluyor hatta yanımdakilerle ayrılığın eşiğine kadar geliyorum...

Eğer nazar denilen enerji gerçekten varsa, burdan kem gözlülere kötü bir haber: Ben bugün de çatlamadım ve en pozitif yaşam mottomla günüme devam ediyorum :)))
Darısı başınıza iyi haftalar diliyorum. Yarın yeni maceralarla görüşürüz :)
Sevgilerimle...