19 Mart 2017 Pazar

nihayet, Karadeniz

Gitmem gerekiyordu !
Bu zamana kadar ha giderim ha gideceğim diye planlar yaptım ve bir türlü kısmet olmayan Karadeniz bölgesinden bahsediyorum...
Nerelisin ? Trabzon, Rize, Artvin, Sinop vb aldığım ayrıntılı cevaplara bakmaksızın direkt olarak ''aa Karadenizlisin yani, ne güzel'' şeklinde cevap veren ben sonunda bölge topraklarına ayak basmayı başardım. Hem de havanın ve zamanın yettiğince, en güzel şekilde gezmiş görmüş oldum.
Öncelikle olay herzaman olduğu gibi, yani uzun uzadıya bir planlama aşamasından geçmeden pat diye ağzımdan çıktığı halde gerçekleşti. Uzak ülke tatillerini birlikte gerçekleştirdiğim yakın arkadaşım ile haftasonu nereye gitsek diye konuşurken, 3 günlük yurtdışı seyahati için yakın yerler mi, günübirlik tatlı yeme gezisi yapıp Gaziantep'e mi yoksa kebab gecesi için Adana'ya mı geçmemiz daha uygun olur diye düşünürken pat diye '-Trabzon'a gidelim hem ikimiz de görmedik henüz oraları'' dedim. Fikrimin kabulü sonrası da hızlıca araştırma ve rezervasyonlara giriştik. 9 günlük Tayland programımız da aynı arkadaşla aynen böyle olmuştu :) Tüm aşamalar aynı hafta içinde tamamlandı, bilgiler ve rezervasyonlar ortaya döküldü. Zaten en güzel yol arkadaşı hızlı ve detaylara hakim olandan çıkıyor. Yazın bunu bir kenara, Burci demişti dersiniz ;)

Cuma sabah erken uçuşuyla  Trabzon'a inmemiz ve havalimanından kiraladığımız araba ile mümkün olduğu kadar çok noktaya uğrayarak yapacağımız karadeniz kış turumuz böylelikle başlamış oldu.
Şubatın sonu, yani henüz heryer karlıyken yaylalarda gezme hayali nerden ve nasıl çıktı bilemiyorum lakin Allah halimize acımış olacak ki, cuma ve cumartesi muhteşem güneşli bir hava bizi ağırladı. Arabaya atladığımız gibi gündüzünü görmek istediğimiz Trabzon noktalarına doğru hızlıca yola çıktık. Arkadaşımın haritada pinlediği noktalar birbirine çok uzak olduğunu sandığımız yerlerdir diye ilk olarak Sümela Manastırı ile başlarız, zaten akşama kadar çarşı-pazar ne varsa gezeriz diye de kararlaştırdık.
Sümela manastırınına girişimiz esnasında öğrendiğimiz üzere kaya düşmesi olaylarının sıklıkla yaşanması nedeniyle, bölgede kayaların jeolojik ve jeoteknik bakımdan araştırma ve güçlendirme çalışmaları başlatılmış olduğunu bilemiyorduk tabii ki :) Aşağıdan da olsa fotoğraflarını çektik, soğuğun ve harika bir kahvaltının tadına baktık. Açık olan tek tesiste inanılmaz güzel ağırlandık, hediyelik eşyalarımızı aldık ve bizi inanılmaz şaşırtan insanlarla tanıştık. Gitik göremedik, lakin bizi etkileyen farklı olaylar yaşadık, başka bir zaman da içini görmek için tekrar geliriz inşallah diyerek yola koyulduk.

Sonraki durağımız Trabzonun merkezi ve tarihi yemek yerleri, Bakırcılar çarşısı ve bedestende alışveriş, tepeden görüntüyü merak edenler için Boztepe, Atatürk köşkü (en çok etkilendiğimiz ve beğendimiz yer olarak hafızalara kazındı), Sera gölü gibi Trabzonu temsil eden diğer noktalar oldu. Resimlerini bulabileceğiniz instagram adresim: venividivici_burci 'den renkli ve detaylı olarak da görebilirsiniz a dostlar...
O gece Trabzon'da çok güzel ağırlandığımız bir butik otelde konakladık. Tanıdık vasıtasıyla ayarlandığı için mi, yeni olduğu için mi bilmem ama inanılmaz memnun kaldık ve oteli pek beğendik. Odamız harikaydı, üç farklı bölümden oluşuyordu, ferah ferah daha fazla vakit geçirmek isterdik ama sabah diğer lokasyonları tamamlamak için ayrılmak durumunda kaldık. Otelin ismi Kuhla ve gayet güleryüzlü temiz bir hizmet sundukları için tekrar teşekkür ediyoruz tüm ekibe..
2.günümüzde ise Uzungöl'ü görüp gecesinde ise Ayder yaylasında kalmak için planladığımız üzere Çamlıhemşin-Rize bölgesine geçiş yaptık.
Uzungöl resimlerde muhteşem yeşillikler içnde masmavi görünse de buz tuttuğu için bizi bembeyaz karşıladı. Yerler karlı olduğu için de en tepe noktasına kadar arabayla çıkıp fotoğraflama şansımız olmadı diyebilirim. Ama göl manzarası da betonlaşmaya yüz tutmuş yamaçlarından görünen o ayrıntılarda eminim ki -baharda bizi tekrar gelebilirsek- etkilemeyi başarabilir...
Sonraki durağımız olan ve milli park içerinde konaklayacağımız Ayder'e çıktığımızda ise tam anlamıyla gerçekler yüzümüze yüzümüze çarptı ve heryer tabi ki bembeyaz karlarla kaplıydı. Yaylalarda yuvarlanacağımızı hayal ederken resmen buzlu yollarda kaymak buralara yaz aylarında mutlaka yeniden gelme planları yaptırmaya yetti hatta arttı diyebilirim :)
Şansımıza kuru bir soğuk yoktu ve merkez sayılabilecek bir otelde konakladığımız için yürüyerek istediğimiz yerlere gidip dönebildik. Cumartesi gecesi için özellikle müzikli bir noktada plan yapmak için çıldırdık ki resepsiyondaki arkadaşın bizi yönlendirdiği yakın ve belki de müzikli tek yer olan restoranda kemençe eşliğinde süper lezzetli bir akşam yemeği yeme şansımız oldu. Ben ve rakın tüm şarkılara eşlik ederken arkadaşımda lezzetli etlerin ve salatanın tadından söz ediyordu. Herşeyiyle bize organik gelen biryerdeydik en nihayetinde ve yan masalardaki ailelerle sohbetimiz bu durumu fazlasıyla ispatlar nitelikteydi. Herşeyden önemlisi Karadeniz insanı hala saf ve dürüst yanını korumaya çalışan bir millet olarak aklımda kalmayı başardı. Heryerin kötüsü var ve tabi ki burda da fazla akıllı olduğunu zanneden sivri zekalı-kötü niyetli insanlar mevcuttur ama biz denk gelmedik. Çok şükür ki nerede durup birşey sorsak en güzel yardımı ve açıklamalı anlatımı aldık. Açıklamalar genelde tersten oluyor mesela yol tariflerinde iki tabela görünce şöyle yazana girme, diğerinden devam et gibi fakat olsun, herkes hala birbirine fazlasıyla yardımcı olmaya niyetli, bu da bizim için gayet yeterliydi :))

Pazar günü ise hava yağışlı olduğu için heryer kapkaranlık ve çar-çamur bir hal aldığı için ne tepedeki kalelere-tarihi yerlere çıkabildik ne de açık alanlarda vakit geçirebildik. Sahil yolundan müzik dinleyerek, şurda da duralım, burayı da keşfedelim derken Of'u Rize'yi Artvin'i geçerek Gürcistan sınırına kadar geldik. Tahmin ettiğimiz kadar uzak çıkmayınca Batum'a geçmeye karar verdik ve arabayı sınırda parkedip pul almak için vezne sırasına girince üzüntülerden üzüntü sinirlerden sinir beğenme anıyla başbaşa kalakaldım. Çünkü kimliğim Ayder'deki otelde kalmıştı ve biz tekrar Çamlıhemşine dönmek zorundaydık. Herşeyde bir hayır vardır sözüne çok inandığım için malesef Batum'u bu sefer görmek kısmet olmadı ama en müsait vakitte mutlaka geçip görmek için tekrar planlarım arasına girmeye hak kazandı :)
Uçağımız gece olduğu için epeyce fazla olan vaktimizi Rize'de Dağmarana çıkarak ve manzaranın eşiğinde yemek yiyerek geçirdik. Burası da gayet güzel ve büyük bir alandaydı. Bulunduğumuz restoranın ön tarafı denize arka tarafı ise dağlık ve serpe olarak inşa edilmiş yerleşim yerlerine bakıyordu.
Yolunuz karadeniz veya Rize'den geçerse mutlaka en tepe noktasına çıkın derim. Kuş bakışı olarak insanları ve yaşam zorluklarını daha net anlayabilirsiniz. Biz de akşama kadar bunları düşündükten sonraki vakti tatlı yemek için Trabzona geri dönerek ve alışveriş yaparak uçuş saatimize kadar oyalanarak geçirdik. Diyeceğim odur ki, kendimize ve ilk kez kış aylarında karadeniz turuna çıkan insanlar olarak zamanımızı gayet verimli ve mis gibi yerler/insanlar görerek geçirmiş olduk. Ben zaten insanlarını sevdiğim ve bazı tanıdıklarım tarafından 'fahri laz, tam bir karadeniz kadını' gibi söylemlerle anılsam da kendi memleketinde, en doğalıyla yepyeni insanlar ve mekanlar içerisinde olmaktan dolayı tarif edemeyeceğim kadar güzel duygularla İstanbul'a dönmüş oldum. İnşallah yolum tekrardan oralara düşer ve mavinin en mavisini yeşilin de binbir çeşidini ölmeden önce görmüş olurum..
Yazımı bitirirken de burdan bana en güzel tatil anımı yaşatan arkadaşa sesleniyorum : sana sarı lacivert birşeyler sordum diye '-ya çok yağlı yediğim için dilimin kaydığını ya da mermiden hızlı koştuğumu düşünmüştün ya hani :) işte o cevabı sana karadenizli dostlarımla tekrar oralara gelince vereceğum, az bi sakin ol, mutlu kal :))))