27 Mart 2015 Cuma

Şiir

Ve bugün cuma, kimisinin en sakin kimisinin en yoğun günü. Blogum ve benim için oluruna bırakıp herşeyi akışında yaşamaya karar verdiğim gün... Ya bir şarkı ya bir şiir islerimi ne anlatıyor ise onu söyleme vakti. Şaşkınlıktan küçük dilinizi yutacağınız bir haftasonu diliyor ve aklınızı başınızda tutmanızı tavsiye ediyorum :))
Hoşça ve sevgiyle kalınız efendim...

Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı. Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz) Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular kalbinizde kaldı. Siz geniş zamanlar umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yılların telâşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklınıza gelmezdi. Gizli bahçenizde açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız. Vermeye az buldunuz Yahut vaktiniz olmadı. Behçet NECATİGİL

26 Mart 2015 Perşembe

Algı Yönetimi

Günümüz dünyasında aslında en çok da herşeyi hızla öğrendiğimiz ve tüketttiğimiz sosyal medya yardımı ile yapılan algı yönetiminin çıkış noktası ve ne işe yaradığını araştırdım bugünkü yoğunluğumun içinde.

Nedeni ise; aslında hiçbirşeyin göründüğü gibi olmamasına rağmen insanların artık sadece gösterilene inanmasından kaynaklanan sıkıntım dolayısıyla gelişti. Günlük hayattan verilecek örneklere bakacak olursak, sessiz-sakin gibi görünen bir kişinin aslında geri planda gürültülü insan modeli, çok çalışıyormuş gibi görünenin aslında saçma boş birşeyle uğraştığı, çok umursamaz duranın herşeyi kafasına taktığı ve benim gibi deli numarası yapıp rahat edenin aslında gayet aklının başında olması gibi sıralanacak birsürü detay mevcut :)
Göstermelik olarak tabir edilebilecek herşey bu örneklerin içine de girebilir. Tabiki sizin görmek istediğiniz ve yönetilebilir algınızla doğru orantılı ilerler...
Sürekli evde oturan bir gencin çok geziyormuş, sosyal ve iletişimde çok güçlü olduğu algısını sürekli karşı tarafa empoze etmeye çalıştığı sosyal mecralar gibi.. Yada gencim güzelim bakımlı ve snob olmakta herkesle yarışırım diyen bir genç kızın ev hali-yeni uyandığı saatleri yada beğenmediği bir fotoğrafı asla paylaşamaması gibi:))
Ünlü birinin hedef kitlesine seslenişi yada yöneticinin iş hayatındaki ticari kaygısı kısacası her kim olursa olsun yönetttiğiniz algılarda saygı ve sevgiyi kaybetmemek için yapılan maddi-manevi tüm paylaşımlar benim için algı yönetimidir. Herzaman pozitif yönde yapılmayan bu yönetimler çoğu kez kişileri farklı tanıtarak başlarına dert açar ki sonra ah-vah demek bile çok anlamsızdır !
Şimdi işin gerçeği nasılmış gelin bugün bunu inceleyelim, öğrenelim, sonrasında da, o büyük akıllarımızı her iletişime geçtiğimiz kişilere yönettirmeyelim ve bizde yönetmek için kendi kendimizi yemeyelim :)))

İletişimin temel işlevi, iletişim kurulacak kişilere karşı belirli bir etki yaratmaktır. Başka bir deyişle insanların birbirleriyle iletişim kurarken asıl amaçları, karşı tarafta istenen etkiyi bırakabilmek, kişileri ve kitleleri istenilen doğrultuda yönlendirmektir.
Kitlelere bir şeyi yaptırabilmek için üç etkili yol mevcuttur; para ile satın alma, zor kullanma ve inandırmak. Bu üç yol içerisinde en etkilisi ve kalıcı olanı ise kitleleri belirlenen şeye inandırmaktır. İşte tam bu noktada “algı” işin içine girer. Algı, bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varma, idrak olarak tanımlamaktadır. Her algının bir anlamı vardır. İnsan beyni, algıladığı ölçüde düşünür. Düşündüğü ölçüde uygular.
“Algı Yönetimi” kavramı ilk kez ABD Savunma Bakanlığı içindeki birimler tarafından kullanılmıştır vetanımı şöyle yapılmıştır: Algı yönetimi, yabancıların her seviyedeki istihbarat birimleri ve liderleri de dahil olmak üzere, bu ülkedeki geniş kitleleri, kendi hedefleri doğrultusunda tavır almaları ve resmi adımlar atmalarının sağlamak amacıyla, seçilmiş bilgi akışını ve somut belgeleri yönlendirerek ya da reddiyesini oluşturarak, kitlelerin hislerini, güdülenmelerini, düşünce sistemlerini etki altına almaya çalışmak için yürütülen eylemlerin tamamıdır.
Algı yönetimi, çeşitli yolları kullanarak, gerçekleri yansıtma, gerçeği gizleme, yönlendirme ve çarpıtma gibi davranışları bünyesinde barındırır. Bu tanıma göre hedef kitlenin görüşlerini etkilemek için yapılan aktivitelerin tamamını içerir.

Algı yönetimi kimilerine göre olumlu, kimilerine göre ise olumsuz bir kavram olarak düşünülmektedir. Olumsuz düşünenlere göre algı yönetimi, hedef kitleyi belirli bir çıkar politikası etrafında kandırmak, yönlendirmek ve amaca göre hareket etmesini sağlamaktır. Olumlu düşünenlere göre ise algı yönetimi, belirli bir ürünü veya hizmeti, kitlelere ulaştırabilmek, tanıtabilmek ve benimsetebilmek için kullanılabilecek en temel yoldur.
Algıyı yönetmek, iletişimin ne ölçüde sağlandığına bağlıdır. Eğer iletişim sağlıklı bir şekilde sağlanıyorsa, algı yönetimi kaçınılmazdır. Medya sektörünün, belirlenen iş hedeflerine ulaşmak için kullandığı en temel yol algı yönetimidir. Bunun için ise belirlenen hedefin; algı yönetilecek kavram, ürün ya da hizmeti doğru ve tam bir şekilde alması gerekmektedir. Bunun için yazılı ve görsel medya aktif olarak kullanılmaktadır.
Algı Yönetimi kalıplaşmış bazı aşamalar çerçevesinde gerçekleşir.
1. Doğru kavramları kullanmak.
Hedef kitlenin algısını yönetebilmek için öncelikli olarak yapılması gereken, aktarılacak şeyleri doğrulara dayandırmaktır. Karşınızdaki kitle, aktardığınız şeylerin doğruluğunu ne kadar çabuk kabul ederse, algı yönetimi konusunda o kadar başarılı olursunuz. Diğer türlü yalancı veya sahtekar statüsüne düşebilirsiniz.
2. Belirlenen hedefin sosyo-kültürel, etnik özellikleri ve eğitim durumlarına göre hareket etmek.
Sağlıklı bir iletişim için, iletişim kurulacak topluluğun veya kitlenin her özelliği detaylı olarak analiz edilmeli, iletişimde kullanılacak bilgi düzeyi, verilmesi gereken mesajlar ve yönetilecek algının uygunluğu, hedef kitleye göre belirlenmelidir. Unutmayın ki, bir fikir, hizmet ya da ürün ne kadar mükemmel olursa olsun, bunları kullanacak kitlenin duygu ve düşüncelerine uygun değilse, başarılı olma şansınız yoktur.
3. Verilecek mesajın anlaşılır ve açık olması.
Bir insan, günde ortalama beş bin civarında reklam ve mesaja maruz kalmaktadır. Bu yoğun karmaşa arasında sizin insanlara sunduğunuz ürünün verdiği mesajın, belirlenen toplulukta nokta atışı bir etki bırakması ve diğer beş bin unsur arasında bir adım önde olması gerekmektedir. Bunun için de sadeliği esas almak en doğru çözüm olacaktır. Çünkü insanlar, gözlerine karmaşık gelen nesnelere bakmamayı tercih etmektedirler.
İnsan algısı seçicidir ve bu seçici özellik, algıladığı her nesneyi, mesajı ve buna benzer unsurları analiz eder. Bunun için insanların algısına seslenmek, o algıyı yönetebilmek için adeta bir kilit taşıdır.
4. Görselliğin ön planda olması.
İnsanlar bir konuyu ortalama %23 işiterek,%77 görerek anlıyorsa algıyı yönetmek için kullanacağınız birincil yöntem görselliğe önem vermek olacaktır. İlk bakışta insan algısı parçaları değil, bütünü görür. Örneğin, 25 fotoğrafı birleştirerek bir A harfi yaptığınızı hayal edin. İnsanlar ilk bakışta 25 küçük fotoğrafı değil, o fotoğrafların oluşturduğu harfi algılarlar. Bu yüzden verilecek mesajın, bütünü yansıtması gerektiğini sakın unutmayın.
Görsel algının yönetimi, genel algının yönetiminin neredeyse tamamıdır. Bu yüzden kullanılacak görsellerin; tam bir uyum içinde olması, göze hitap etmesi ve yönetilecek algının tüm özelliklerini özetleyecek nitelikte olması gerekmektedir.
Bunu bir örnekle açıklayabiliriz. Mona Lisa tablosu yerine sadece Mona Lisa’nın ellerini ayrıntılı olarak gösteren büyütülmüş bir fotoğrafla karşılaştığımızda, daha önceden tablonun tamamını defalarca gördüğümüzden ve tablonun bütününü canlandıracak parçasal veriler zihnimizde kayıtlı olduğundan, Mona Lisa’yı bütünsel olarak algılarız. Reklamcılar, bütünün en kolay algılanabilir parçasını izleyiciye verir ve bütünsel imge yaratılır. Yani insan kendiliğinden zihinsel bir sürece sokularak mesaj içeriğine dahil edilir. Doğal olarak bu durum, mesajın etkinliğini artırıcı bir rol oynar. Artık, birey mesajın parçası haline gelmiştir.
Günümüzde sıkça kullanılan “algı yönetimi” ya da bir başka deyişle “perception management”, iletişim alanındaki önemini her geçen gün daha fazla artırmaktadır. İnsanların gerçeklerden daha çok, algılarına inanması; algı yönetiminin ürünlerin pazarlanması, fikirlerin geniş kitleleri etkileyebilmesi ve bir toplumun belirlenen hedefe göre hareket ettirilmesi tamamıyla algı yönetimine bağlıdır.
Sonuç olarak, çevrenizde gördüğünüz her reklam panosu, izlediğiniz her film/dizi, her broşür veya afiş, dinlediğiniz her müzik, okuduğunuz her kitap, konuştuğunuz her kişi sizin algınızı yönetmeye çalışmaktadır. Bu algı yönetimini karşıdaki insan çoğu zaman bilinçli olarak yapmaz. Ancak insan varsa, iletişim vardır. İletişim varsa algı vardır. Yani insan varsa algı da olmak zorundadır. İşte algınızın bu kadar değerli oluşu ve çevredeki her şeyin sizin algınızı yönetmeye çalışmasının sebebi budur.
http://www.whatoz.com/algi-yonetimi-nedir/

24 Mart 2015 Salı

Bir varsa bir yokmuş :)

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde yani yeryüzünde ne istediğini hiçbir zaman tam anlamıyla ifade edemeyen ancak ne istemediğinden kesinlikle emin olan bir kız yaşarmış. Kızımız hayatında yer alan bütün adamları sevmesine ve çok sevilmesine rağmen birtürlü ömrünü paylaşacak birini kendine layık bulamamış. Kimisi kurbağa prens kimisi de aslan kral olan bu ''hayat arkadaşı aday adayları'' zaman içerisinde başka birşeye dönüştükleri üzere miladlarını doldurmuşlar.  Herşey tam aklıma ve kalbime uygun  dediği sırada bile birşey hep eksik kalmış. Kimisi çok arkadaş olmuş geleceği düşünmemiş, kimisi çok sahiplenecek diye kıskançlıktan ölmüş-öldürmüş en nihayetinde de nefes aldırmayarak beyaz güvercini kendi elleriyle kaçırmış.  Kızımız günlerden birgün, en rahat zamanlarını yaşar ve etrafındaki herkesi görmezden gelir iken birşey anlamış. Herkesi olduğu gibi kabul eden ve öyle de kabul görmek isteyen kahramanımız en çok bu şartlar altında mutlu olacağına ve mutlu edeceğine emin olmuş. Çünkü aksi ıspatlanmadıkça değil evliliğe inanmayı göstermelik mutlu beraberliklere bile yanaşmayacakmış :) Etrafındaki formalite beraberliklere de sadece gülüp geçip zamanını bekleyerek haklılığını kanıtlayacakmış...
Yani yazarımız diyor ki ey takipçi, hayatınızda sizi değiştirmeye çalışmadan pozitif duran aileniz, dostlarınız ve eşiniz olacak ise siz ancak birey olur, ışığınız ile etrafınızı aydınlatırsanız. Çocuklarınıza örnek anne\baba, hayatınızdaki herkese iyi birer insan olma yolu bile kendiniz gibi olmaktan geçiyor olabilir hatta. Bir başkası gibi olarak yada -mış,-muş hayatlar yaşayarak herşeyin sonunu getireceğinizi çok iyi biliyorsunuz değil mi? Bilmiyorsanız da aklınızı başınıza doğru alırsınız inşallah diyor ve aşağıdaki yazı ile sizleri başbaşa bırakıyorum :)

Mutlu, huzurlu ve sağlıklı birer ''kendiniz'' olmanız dileğiyle..

Evlenmek niyetiyle görüşmeye gelmişlerdi.
Delikanlı, genç kızı, şöyle bir süzdü ve sessizce düşündü: "Güzel kız fena değil. Ama biraz kendini beğenmiş. Acaba ...bu hali devam eder mi? Ya ederse? O zaman bununla yaşanmaz. Ben dayanamam ukala bir kadına, kadın dediğin biraz uysal olmalı... Neyse canım, hele bir evlenmeyi kabul etsin. Ben onu değiştirmeyi bilirim."

Genç kız da simasının ortasına sinsi bir tebessüm kondurdu."Fena çocuk değil. İşi de yerinde. Rahat bir hayat yaşarım. Lâkin biraz 'dediğim dedik' gibi. Acaba buna, sözümü dinletebilir miyim? Aman canım, düşündüğüm şeye bak. Evlenelim de ben onu mum gibi yapmasını bilirim."
Ve "değişim savaşı"nın imzaları alkışlar arasında atıldı.Ayaklar birbirini ezmek için yarışır.
"Bal/ayının" tatlı meltemi yerini yavaş yavaş kuzey rüzgârlarına bırakır.

Genç adam, sabah işe gitmeden eşini uyandırmaya çalışır:"Ben hazırlanırken sen de kahvaltı hazırlayabilir misin?"
Genç kadın uyumaya devam eder.
"Hayatım, geç kalıyorum haydi uyan."
Genç kadın sağından soluna dönerek,"Sabahın bu saatinde de kalkılmaz ki? İşyerinde bir tostla çay alırsın." der.
"Allah! Allah! Ben akşama kadar çalışacağım, sen bir kahvaltı hazırlamaya zorlanıyorsun."
"Ama çok uykum var."
"Benim de uykum var ama kalkıp işe gitmek zorundayım."
Kadın istifini bozmaz, kapıyı çarpıp çıkarken "Can çıkmayınca huy değişmezmiş." diye söylenerek işe gider genç adam.

Başka bir gün...
"Hayatım, bugün yemek yapamadım. Dışarıya çıksak diyorum."
"Yine mi? Ama çok yorgunum, şöyle evimde dinlenmek istiyorum. Dışarıya hafta sonu gideriz.Sen şimdi git yemek yap bana, der"

"Annem haklıymış. 'Bu adamı değiştiremezsin' demişti de inanmamıştım. 
Ve böylece; onunla evlendiğim için değişir zannetmiştim diyerek mızırdayan bir kadın ve eşine zorla birşeyler yaptırmaya çalışan bir erkek figürü çıkar ortaya..

Kimse 'ben onu değiştiririm' demesin...Birbirini değiştirme hayaliyle kurulan bir aile tablosu bu.
Her iki taraf da "Acaba eşimi nasıl mutlu ederim?"yerine "Nasıl değiştiririm?" sevdasında.
Daha doğrusu "güç savaşında".
Oysa eşler güçlerini" değişim savaşı"nda tüketmek yerine mutluluğu yakalamak yolunda sarf etmeli. Evlilik, "Ben seni adam ederim"yerine "ben seni mutlu ederim" düşüncesi üzerine kurulmalıdır. 
O zaman evin pencerelerinde mutluluk meltemi eser. Saksılarında huzur çiçekleri açar. Odalarında şen kahkahalar çınlar. Eşler, birbirini mutlu etmek için yarışır. Planlar, "onu nasıl değiştiririm" yerine "onu nasıl mutlu ederim" üzerine yapılır. Mürebbiye gibi değil, psikolog gibi davranılır. "Değişim savaşı" vererek ne kendisini tüketir ne de eşini. Aksi halde kadın dırdırcı", erkek "baskıcı" mutluluksa "toz-duman" olur. Bu sebeple, evlenecek gençler, ruhen uyum sağlayabilecekleri kişileri seçmelidir. "Ben onu değiştiririm" diye düşünerek başlıyorlarsa, boşuna evlerini dayayıp döşemesinler. Silahlarını yağlasın, kelime mermilerini yığsın, savaş yerlerini belirleyip sığınaklarını hazırlasınlar. Gelin arabasının arkasına da "Evleniyoruz mutluyuz" yerine "Evleniyoruz ve savaşa gidiyoruz" diye yazmayı unutmasınlar...

23 Mart 2015 Pazartesi

Şişşşt ! 3-2-1

Bir seni sevmişim yalan dünyada, Döktüğüm göz yaşı uğruna feda, En güzel aşkları yaşadım ama, Şampiyon görmeden girmem toprağa, Arasam dünyayı eşin bulunmaz Öyle bir sevdasın paha biçilmez, Lacivert olmadan Sarı sevilmez, Fenerbahçe olmadan hayat çekilmez smile emoticon smile emoticon 

Geçen haftanın yoğunluğu, haftasonunun arkadaşlarla yapılan gece  hareketliliği ve aileyle geçen gündüzlerin huzurlu mekanlarının yanı sıra pazar gecesi rutinim ya evde oturup ütü yapmaktır yada maça gidip (pazar günü oynananlara) avazım çıktığı kadar bağırmaktır :)
Yeni bir haftaya büyük ve olaylı derbi sonrası sesim kısık, üzerimde sarı lacivert elbiselerim ve yüzümdeki enterasan gül
ümseme ile başlıyorum...
İnsanoğlu, hayatı boyunca özellikle sahiplendiği ve vazgeçemediği olguları ile farkyaratır ve herkeste değişkenlik gösterir cinste yaşar. Amma ve lakin, benim renklerime olan bağlılığım her konuda belli olur hatta hayatıma yön verir. Tuttuğum takımın, çalıştığım kurumun ve gözlerimin renginin beni diğerlerinden ayıran en keskin özellik olduğu net ve tartışılmazdır diyor ve pazartesi açılışını böylesine tutkulu biçimde yapıyorum :) 

İşin özü, her ne konuda olursa olsun mutluluğun ve başarıların daim olacağı günler diliyorum....