27 Eylül 2013 Cuma

Cuma, Friday, Vendredi, Freitag, Venerdı, пятница

Bu haftayı bugün itibariyle bitiriyoruz !

Nedense biraz fazla mı yorulduk ne, geçmek bilmedi günler. Çalıştık ama dinlenemedik hava değişiminden ve kafa yorgunluklarından... Herşeyi anlattık olan olmayan acıtan kanatan ve yeniden hayata bağlayan. Resmen kendi içimde dağıldım ben bu hafta... Şimdi toplanıyorum yavaş yavaş, işimi gücümü aklımı duygularımı istediklerimi ve istemediklerimi olmak üzere ayırıyorum..B vitaminine başladım, kitap okumak bile iyi gelmiyorsa hemen değiştiriyorum modumu. Müzik dinlemek en iyi çareyse konsere gidiyorum mesela..Sevdiklerimle daha fazla vakit geçirmeye çalışıyorum. Hayat arkadaşımdan (evli değilim tabiki sadece ayrıl barış 10 senedir süren ve nereye varacağını bilemediğim bir arkadaşlığım var) az ama öz destekler almam da  işimi kolaylaştırıyor en önemlisi. Şuan herşeyi bırakıp kaçıp gitmek değilse çarem herşeyi deniyorum kafa bozukluğum uzun sürmesin diye... Bikaç gün buralarda olmayabilirim, biraz dinlenip daha sağlam gelebilmek için..

Malum hayat zor ama bende kolay sayılmam:) Mutlu huzurlu hayırlı cumalar diliyorum, gönlünüzü ferah kafanızı ve isteklerinizi önce kendiniz sonra başkaları için temiz tutmanız dileğiyle...

26 Eylül 2013 Perşembe

AMA NASIL?

Bazı sonlanışlar, yeni başlangıçlar demektir  daha güzel ve daha özel... İş hayatında daha başarılı, sosyal hayatta daha renkli, kendi kendinize daha güçlü... Her dilde eminimki bir karşılığı vardır ve kadere kısmete ölüme ve ahirete inanmayan kişilere göre bile bilinen bir gerçek... Güle güle dedikten sonra hayatta herşeye tekrar merhaba dersiniz,. Biri yazmış ben okudum, hatta demiş ki : Bir kapı kapanırsa diğeri açılır: AMA NASIL?
''Yaşamı boyunca bir çok başarısızlıkla yüz yüze gelen insanoğlu inatla savaşır, yeteneklerine güvenir ve asla vazgeçmezse başarıdan başarıya koşar. Önemli olan kapıların kapanmasını yeni bir şans olarak değerlendirmektir. Hiçbir şey olanaksız değildir. Yeter ki hayallerinizi gerçekleştirmek için gerekli olan adımları cesurca atın, gerisi zaten gelir.
 
Aslında başarısızlık, içimizdeki cevheri ortaya çıkarmak ve "yaşam fırsatlarla doludur" sözünün doğruluğunu kanıtlamak için binlerce fırsatla doludur. İyimser olan ve zorluklarla mücadele edip yılmayan insanlar, yaşam boyunca kazanır, yılgınlıkla yere düşenlerse hep kaybeder. Başka bir deyişle; mücadeleci insanlar için başarısızlık, büyük başarılara açılan bir kapı olarak algılanmalıdır. Kendinizi kötü, karamsar bir durumdan kurtarmak için başkasına veya şansa bel bağlamayın, kendi gücünüzü sonuna kadar kullanın. Çünkü sizin dayanma noktanızı başkası bilemez. Aksilikleri, zorlukları, başarısızlıkları yeni kapıları aralamak için altın tepsi ile getirilmiş fırsatlar olarak görün. Hangi durumda olursanız olun yeteneklerinize güvenin. Kötü bir tecrübe azminizle hatırı sayılı bir kariyerin başlangıcı olabilir.
 
KAPILAR NASIL AÇILIR? Kapıların neden kapandığını iyi irdelerseniz, yani geçmişe yönelik muhakemenizi ne kadar iyi yaparsanız bunu olumlu bir deneyime dönüştürme şansınız o kadar artar zirveye ulaşmak için kısa kısa ama temkinli adımlar atın. Her adımda geriye dönüp neleri eksik yaptığınızı bulun. Bu şekilde zirveye çıkanlar kolay kolay alçaklara inmezler.
 
İçinde bulunduğunuz durumu değiştirmek, istediğiniz başarıya ulaşmak zor hatta imkansız görünüyorsa, kısa süreli hedefleri düşünün. Kendiniz için neyin önemli ve öncelikli olduğunu düşünün planlarınızı ona göre yapın başarısızlık ve hayal kırıklığı pes etmezseniz size mutlaka yeni kapılar açacaktır.
Hiç beklemediğiniz bir anda yaşamınızın en verimli ve başarılı çağında değişim planlarınız birden bire geriye tepebilir, yıkılabilirsiniz. Ne olmuş yani? Kariyer ve mevki sahibi insanların tamamına yakını mutlaka başarısızlıklarla tanışmıştır. Peki onların diğer insanlardan farklı kılan nedir? Onlar olumsuz deneyimleri olumluya dönüştürerek yaşamda başarıya ulaştıran bir yola odaklanmış ve kazanmışlardır. Fakat bunu her insandan beklememiz yanlış olur. Bir çok kez başarısızlığa uğrayabilirsiniz. Ama bunun sizi yıkmasına izin vermeyin, umutsuzluğa kapılıp kendinizi bırakmanız tamamen aptalca bir davranış olur. Böyle bir tutum ancak öz benliğini yitiren zavallı insanlara yakışır''
Arthur PINE'ın
Bir Kapı Kapanır Bir Kapı Açılır( Çeviren : Ulaş KAPLAN ) kitabından kısaltılmış özet

25 Eylül 2013 Çarşamba

Kahvem nasıl olsun?

Genelde orta olsun isterim kahvemi sipariş ederken. Gerçi hiç orta gelmez ya acı ya tatlı geliyor çoğu yerde nedense :)

Şirketteki kahve makinalarımıza kahveyi birazda şekeri ilave ediyorum suyu kendisi ayarlıyor eğer keyifle içeceksem birde sevgimi katıyorum ki köpüğünden geçilmiyor (içilmiyor).

Geleneksel bir Türk kültürü olmasının yanı sıra, evdeki kurallarınızın başını da yeme-içme alışkanlıkları çekiyorsa ve hergün 1 kahvemiz içilip kapatılıyorsa bağımlılıklarımıza bir yenisini eklemişiz demektir. Hatta ben misafirliklerde veya sosyal hayatımda, fazlası bana dokunduğu için 'fal bakmazsanız içmiyorum' diyecek kadar aştım kendimi !

Yurtdışına giderken bile paketim cezvem yanımda giderim. Amerikadaki ev sahibime hediyelik set götürmüştüm ama biraz ağır geldiği için vitrindeki yerini hemen alan kahvemizin meziyetini halini hatrını anlatmakla bitiremem. Emin olduğum birşey var ki, bu olgu sadece bize has ve bütünleşmiş bir yaşam biçimidir.Yunanistan'da Greek coffe olarak bilinsede, Yemenden getirilsede kahve bizim kahvemiz arkadaş ! Bakın tarihçesi de ne diyor:

1517 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul'a getirdi. Türkler tarafından bulunan ve daha sonra Avrupa mutfağına giren yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını aldı. İlk olarak Tahtakale'de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.
Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlandı. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyordu. Kısa sürede, gerek İstanbul'a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk Kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupa'yı oradan da tüm dünyayı sardı.
 
  • İngilizlerdeki çay saati geleneği gibi, kahvenin de Türk toplumunda bir zamanı vardır. Genellikle sabah ve öğlen öğünleri arasında içilir. Türkçe günün ilk öğünü anlamına gelen "kahvaltı" sözcüğü kahve içimi öncesi yenen şeyler demektir.
  • Kahve falı ile geleceği anlatmak için kullanılan tek kahve türüdür.
  • Kahvehane adlı işletmelerin doğmasına yol açmıştır.
  • Dini Bayramların ve geleneksel "kız isteme" törenlerinin bir ögesi olmuştur.

  • http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk_kahvesi
     

    24 Eylül 2013 Salı

    Önce uyanmalısın !



    Zamanı ilerletmenin 3 yolunu severim: Uyumak, kitap okumak ve müzik dinlemek...

    Düzenli bir hayatım olduğundan beri ise zaman bana yetmiyor. Hergün erkenden uyumak ve sabah erkenden kalkıp akşam olmasını istiyorum çünkü. Genel olarak uykuyu seven bir insan olarak söylüyorum tabiki bunları. 2 gün üst üste biraz fazla uyusam günlerce uyumadan tavana bakacak duruma da geldiğim oluyor. Yalnız, son zamanlarda dikkat ettiğim olay; herkesin uyumak için cat atması ! Mevsim geçişinden, aşırı beyin yorgunluğundan yada milletçe depresyonda olmamızdan dolayı olabilir. Ancak yorgunluk ve uyku halinin de birbirleriyle karıştırılmaması gerekiyormuş. Yorgunluk, aşırı fiziki aktivite ile ortaya çıkan bir durum olup, dinlenmeyle geçiyor  Ancak bu durumun birde hastalık boyutu varmış ki, uykusuzluk problemi olanların gıpta ile bakabileceği türden :)

    Narkolepsideki aşırı uyku hali, sürekli uyku hali yokken, birden bire uykunun gelmesi ve uykuya genellikle direnilememesidir. Narkolepside uykular dinlendirici oluyor ve hasta kısa süre uyuduktan sonra kendini dinlenmiş hissediyor. Hastaların uyku hali hiçbir dış faktörden etkilenmediği gibi mevsimsel değişimlerden de etkilenmez. Hastalar gündüz aşırı uykulu olmalarının aksine geceleri sık sık uyanırlar ve bazı hastalar gündüz uyku ataklarını gece uykusuzluklarına bağlayabilirler.Hipersomnia aşırı uyku uyuma ve aşırı gündüz uyku gereksinimleri ile kendini gösterir. İnsomniaya göre daha nadir görülmektedir. Hipersomniaya narkolepsi yol açabilmekte ve madde kullanım bozukluğu da hipersomniada etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Hipersomnia normal uyku-uyuma düzeninin bozulması ile ortaya çıkar. Birey uyanık kalabilmek için çaba sarfeder, kısa süreli bile olsa yatağa girerek uyumalar ve normal kalınan sürenin dışında yatakta kalma ile kendini gösterir.

    Hipersomnia belirtileri
    · Hergün uyku zamanlarının uzaması en az 1 ay boyunca süren uyku hali,
    · Aşırı uykulu olma durumu,
    · Hipersomnianın bir genel tıbbi durum ya da kullanılan bir ilaçın yan etkisinden bağımsız olarak ortaya çıkması,
    · Hipersomnianın mutlaka bir beyin sendromuyla ortaya çıkmaması,
    · Aşırı uykulu olma durumu kişinin mesleki ve toplumsal düzenini bozmaktadır.

    Tedavisi
    Hipersomnia genetik özellikler taşımaktadır. Tedavisi mümkün olan Hipersomnia tedavisinde sabah ve ya akşam uygulanacak amfetamin gibi uyarıcı ilaçlar kullanılmaktadır.

    Hipersomniadan sorumlu en yaygın durumlar ve klinik tablolar; Narkolepsi ve Uyku Apnesidir.

    a ) Narkolepsi: Aşırı gündüz uykusu çekme durumu ve en az 3 aydır devam eden günlük REM uykusundaki anormal bulguları içermektedir. Narkolepsi uyku mekanizmasında özellikle de REM yaşanan mekanizmadaki anormalliktir. En yaygın belirti uyku ataklarıdır. Hasta uykuya geçişini engelleyemez. Narkolepsi çok yaygın bir hastalık değildir. Genetik özellikler taşımaktadır.

    Narkolepsi belirtileri
    · En az 3 ay süreyle karşı konulamaz ve engellenemez uyku atakları ve uyku ya geçmeler,
    · Narkolepsi genel bir fizyolojik duruma bir madde bağımlılığına ve ya ilç kullanımına bağlı değildir.

    Tedavisi
    Narkolepsi her yaşta görülebilen bir rahatsızlıktır. Ancak en çok genç erişkinlikte ve 30 yaşından önce görülmektedir. Narkolepsinin en önemli yönü kişinin uykuya dalışı engelleyememesi ve karşı koyamaması nedeniyle otomobil ve endüstri makineleri kullanırken ani kazaları meydana getirici nitelikte olmasıdır. Narkoleptik hastalar uykuya hızlıca daldıklarını ancak çok sık uyku bölünmesi yaşadıklarını ifade ederler. Katapleksi denilen düşme şeklinde ataklar, uyku başlangıcında ve uyanırken ortaya çıkan kısa süreli felçler, halk arasında karabasan denilen bir ağırlık hali, uykuya geçerken oluşan halüsinasyonlar ve hayaller bu klinik tabloya eşlik eder. Tedavisi mümkün bir hastalıktır. Tedavisinde günün sistemlenmiş saatlerinde uygulanan kestirmeler yardımcı olmaktadır. Tedavide bazen ilaca dahi gerek duyulmamaktadır. İlaç tedavisinde amfetamin gibi uyarıcılar yararlı olmakla birlikte özellikle katalepside antidepresanlarla kombinasyonda fayda vardır.

    b ) Uyku Apnesi: Uyku sırasında çok sayıda genellikle 30'dan fazla, kısa süreli
    (10 saniyeden az) solunum durması (apne) ile seyreden uyku bozukluğudur. Normal kişilerde de, uyku sırasında az sayıda solunum durması atakları olabilir.

    İki ana tipi vardır.
    Birincisi solunum yollarını engelleyen olaylarla birlikte olan mekanik uyku apnesidir. Büyük bademcikler, burundaki deviasyon, çene anormallikleri, üst solunum yolu enfeksiyonları en önemli mekanik uyku apnesi nedenleridir.

    İkinci neden ise merkezi uyku apnesidir. Daha çok beyin sapı denilen bölgenin hastalıkları bu tür uyku apnesine yol açar. Uyku apneli hastalarda, şişmanlık, apneleri arttırabilir. Bazen şişmanlık, tek başına bu apnelerin nedeni olabilir. Horlama yine uyku apneli hastalarda sık görülen bir bulgudur. Diğer bir bulgu ise gün içindeki aşırı uyku halidir. Öncelikle solunum yollarını daraltan veya tıkayan engeller ortadan kaldırılmalıdır.

    Tedavisi
    Şişman hastalar, zayıflatıcı diyet programına alınmalı, varsa uyku apnesinin diğer nedenleri ortadan kaldırılmalıdır. Bunlarla sonuç alınamayan hastalarda, solunum yollarına devamlı pozitif basınç veren aygıtlarla tedavi gibi diğer yöntemler kullanılır.

    Uyku apnesi en basit tanımıyla uyurken hava akımının burun ya da ağızda 10 saniye ve üstü bir süre kadar durmasıdır. Bir kişide uyku apnesi olduğunu anlamak için saatte 5 apne veya gece boyu 30 apne yaşaması gerekir. Uyku apnesi tehlikeli bir hastalıktır. Bazı sebepsiz ölümlerin, çocuk ve bebek ölümlerinin sebebi olduğu düşünülür. Son dönemde yapılan araştırmalar Hipersomnia incelemesi yapılan hastaların % 40'ının Uyku Apnesinden yakındığını ortaya çıkarmıştır.  diyor Prof. Dr. Arif Verimli...


    Bende,
     Hayallerinizi gerçekleştirmek istiyorsanız önce uykudan uyanmalısınız diye bitiriyorum bugünü...Birde bu sözün en anlamlısından ingilizcesi var ki onuda J.M Power dile getirmiş.

    If you want to make your dreams come true, the first thing you have to do is wake up :)                    

    23 Eylül 2013 Pazartesi

    Onarmaya çalışmak mı, yıkıp yeniden başlamak mı ?


    Kumdan bir kale düşünün. Çevresine güzel su kanalları yapmış, hendekler kazmışsınız.
    Yalnız öyle bir yere inşa etmişsiniz ki kalenizi, dalgalar güçlendikçe önce su kanalları doluyor, sonra heybetli surlarınız tuzlu suyun ellerinde giderek erimeye başlıyor.

    Sizse elinizde küçük plastik kovanız, sahilden topladığınız kuru kumlarla surları onarmaya çalışıyorsunuz. Yaptığınız yamalar, bir sonraki dalganın darbesiyle çirkin şekiller almaya başlıyor.

    Küçük plastik kovanızla habire koşturup duruyorsunuz. Kan, ter ve panik içinde!..

    O kadar odaklanmışsınız ki “onarmaya”, bu yıkımın artık sizin kontrolünüzde olmadığını göremiyorsunuz.

    Oysa bir dursanız, durup da yukarıdan baksanız kaleye, çamur haline gelmiş surlara ve dalgalara; onarmaya harcadığınız sürede yepyeni bir kale inşa edilebileceğini göreceksiniz. Denizin biraz ötesinde, yeni bir başlangıç yapabileceksiniz...

    Yaşam da birçoğumuz için böyle geçip gidiyor.

    Katlanamadığımız bir işimiz, sevmediğimiz bir çalışma ortamımız ya da gururumuzu inciten bir yöneticimiz oluyor bazen.
    “Alışmaya” çalışıyoruz. İncinen yerlerimize her gün küçük yamalar dikiyoruz.
    Ertesi gün sökülüyor yamalarımız, yara bere içinde, delik deşik, yorgun argın dönüyoruz evlerimize. “İşimi sevmiyorum ama dayanmak zorundayım!” diyoruz.

    Her şeyi bırakıp düşlerimizin peşinden gitmek, bir lüksmüş, şımarıklıkmış gibi görünüyor gözümüze. Öyle ki utanıyoruz da bazen, gitme düşlerimizden!

    Parasal anlamda risk alalım ya da almayalım; “Çevrem ne der? Yıllardır çalışıp aldığım terfilerim ne olur?” kaygılarımız, hırslarımızdan ve profesyonel (!) değerlerimizden vazgeçemeyişimiz ve daha birçok neden bile bizi yeni başlangıçlardan alıkoyabiliyor.
    Aynı durum ilişkiler için de, bitmiş ama süregelen evlilikler için de, hani o hep gidip yerleşmek istediğimiz huzur dolu sahil kasabası için de geçerli; değil mi?
    Bazen bir şeyi onarmak için, önce tamamen yıkmak gerekmez mi?
    Hayatınızdaki bazı kumdan kaleler, denize karışmayı çoktan hak etmedi mi?  diye yazmış Deniz Yalım Kadıoğlu...

    Yeni haftaya başlarken ne de güzel oldu bu yazıyı hatırlamak kendi kendimce...Mutlu huzurlu ve ne istemediğini bilen, istediğinden emin oğlu emin olan bir hafta diliyorum bende herkese...








    Bu arada çiçek gelmiş biyerlerden, yeter artık güzel haberler yeni başlangıçlar yap çiçeklerin tazelensin demek istiyorlar belliki ...Öyleyse bugün düşünmeliyim  'kumdan kaleleri onarmaya mı çalışayım yıkıp yeniden mi başlamalıyım diye ! Hadi Hayırlısı ;)