28 Kasım 2014 Cuma

Acaba

Keşkeleri, vah vahları ve bilseydimleri olmayan insanların büyük itimalle sadece acabaları vardır..
İki seçenek arasında kalmalar, olaylara dönüp tekrar tekrar bakıp defalarca kritik yapmalar ve karar verme aşamasında hangisinin daha çok fayda sağlayabileceğini düşünerek kendi içinde boğulmalar hep bu ''acaba''ya münhasır gelişen süreçlerdir. Benim de çok kullandığım bir takılaçtır (takılıp kalma durumu)
Belirsiz durumlar beni, sırf şu acaba'' sorgulamaları yüzünden  gerip delirtme aşamasına getirebilir mesela..
Acaba haftasonu yağmur yağacak mı, acaba yola çıksam mı, acaba canımı sıkan yada bana iyi gelen biriyle ilk konuşmayı ben mi yapsam derken bir bakmışım ki ''eeeh  varsın olan olsun ilk aksiyon benden olsun'' diyerek bu belirsizliğe bir son veriyorum. Hızlı alınan kararlardan pişman olmuyorsanız ne ala, ben olmuyorum çünkü.. Acaba biraz daha mı beklesem daha mı iyi olacak ki ?diye sorguladığım herşey beni huzursuzluğa götürüyor, sonucu daha kötü oluyor. Eminim, test ettim onayladım :)
Bu haftasonu için acaba demeden aklıma gelen herşeyi, beklettiğim ve yürürlüğe koymak için beklediğim bazı şeylerin ''acaba'sını kaldırıyor ve pazartesi anlatmak üzere huzurlarınızdan hızlıca ayrılıyorum. En fazla başınız belaya girer ancak yaşarken bazı şeyleri gözlerinizle görmek herşeye değer...Hayat elinizi alnınıza dayayarak beklemek için fazla kısa çünkü :)

26 Kasım 2014 Çarşamba

Saygılar Sevgilerrrrrrr

Bazen aşırı özgür düşüncelerim ve yaşantım olmasına rağmen genel anlamda saygıda kusur etmeyen ve bu bağlamda oluşturulan insani davranışlardan ve haliyle ilişkilerinden hoşlanırım ben.

Şimdi diyeceksiniz kim bunun aksini düşünür yada isteyebilir ki?
İşte sorun tam olarak şudur ki; günümüz insanı modernleşmeyi, rahat insan ilişkilerini ve bencil davranırken etrafını görmemeyi, saygısızlık boyutuna getirdiğinin farkına dahi varamıyor..!
En basit örnekle, ben sana istediğimi söylerim ama sen söyleyemezsin, davranamazsın yada uygulayamazsın gibi olgularla karşılıklı saygı alanının dışına çıkıveriyor.
iş veya özel hayatımda, aile bağlarımda ve arkadaş çevremde kendime nasıl davranılmasını istiyorsam o ölçüde saygılı sevgili ve hoşgörülü olduğum bir gerçek. Yalnızca, ''sen yaparken mübah ama sıra bana gelince niye günah'' söylemi devreye giriyorsa bir sıkıntı var demektir. Yani eğer ben saygıda kusur ettiysem (ki kolay kolay etmem!) mutlaka vardır bir bildiğim =) diyerek sözlük anlamlarıyla da ne demek istediğimi anlatıyorum. Hoşçakalın ve diğerlerine hoş davranın...
Saygı, ilişki içinde olan birey veya kurumların(örneğin dinlerin veya ulusların), birbirlerinin ilgi ve tutumlarının farkında oldukları, yapıcı bir davranış tarzını benimsedikleri olumlu bir duygudur. Saygı, ilişkide olunan, iletişim kurulan varlık veya oluşumun hak, değer, inanç ve her türlü özelliğini göz önünde tutmak ve bunlara önyargısız yaklaşmayı içerir. Her ne kadar tersi gibi gözükse de saygı kavramı haklar kavramının varlığından önce gelir ve haklar kavramına dayanmaz.
  1. Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram.
  2. Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu.
Aslında saygı terimi kişiler arası ilişkilerle sınırlı değildir; hayvanlar, gruplar, müesseseler ve örneğin ülkeler arasında kullanabilen bir terimdir.
Her ne kadar saygı zaman zaman kibarlık veya görgü ile eş anlamlı kullanılsa da, bunlar birer davranışken saygı bir tutumdur. Davranışlarda görülen kültürler arası farklılıklar ve aynı davranışın farklı kültürlerde farklı anlamlar taşıması sonucu zaman zaman kişiler tamamen kendilerine dair unsurlardan veya dışa dönük çeşitli davranışlarından dolayı, saygısızlık kastı olmasa da saygısız olarak tanımlanabilirler.

24 Kasım 2014 Pazartesi

Öğretmenim, canım benim

Çocukluğundan beri öğretmen olmak isteyen ve kısa süre de olsa bunu gerçekleştiren biri olarak yazıyorum bugünkü blogumu..
Küçükken evcilik oyunlarında sürekli öğretmen olurdum çünkü teyzem rol modelimdi. Okul müsamerelerinde en uzun ezber metinlerinden sorumlu öğretmen ben olur, ilkokul birinci sınıfta okuma bayramının 3 sayfalık açılış ve üniversiteyi bitirirken kep törenimde (Spor Yöneticiliği) bölüm kapanış konuşmasını yapan cingöz kız olarak ise tarihe geçtiğim doğrudur :)

Özel okullarda birkaç yıl yüzme öğretmeni olarak çalışmak, spor&sosyal tesislerinde antrenör olmak ise eğitimcilik alanında paha biçilemez tecrübeler edinmeme ve kutsal meslek tanımını öğrenmeme neden  olmuştur. Velilerimden gelen teşekkür mektuplarımı hala saklar ve o günlerimi eşsiz anılar olarak hatırlar dururum. Dünya üzerinde her önemli meslekten ayrı tutulacak birşey varsa o'da kesinlikle ''öğretmenlik''tir derim ben.. Karşılık beklemeden emek vermek ancak ebeveyn ve öğretmenlikte olabilir birtek. Aldığınız maaş, yetiştirdiğiniz insanların başarılarının yerini asla ve asla tutmayacak cinstendir çünkü.
Hele de ülkemizde atanmayı bekleyen binlerce öğretmen ve diğer ülkelere göre çok küçük maaş artışlarıyla çalışan insanları gördükçe daha bir kutsallaşıyor bu meslek gözümde !!
Sadece birgün kutlamak hatırlamak ve değer biçmek ne annelere ne babalara ne de öğretmenlere yakışacak bir durum olamaz elbette ancak diğer ülkelerde de kutlanan bu günün tarihine bakacak olursak;
24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti devletininin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün "Millet Mektepleri'nin Başöğretmenliği"ni kabul ettiği gündür. Bakanlar Kurulu, Mustafa Kemal Atatürk'e "Millet Mektepleri Başöğretmenliği" ünvanını 11 Kasım 1928'de yaptığı toplantıda vermiş ve bu ünvan, 24 Kasım'da Millet Mektepleri Talimatnamesi'nin yayınlanması ile resmileşmişti. Türkiye'de her yıl 24 Kasım, Öğretmenler Günü olarak kutlanır.
Diğer ülkelerde biraz daha erken başlamış ve Dünya'da 5 ekimde kutlanıyor olsa da bizde 1981 yılında başlamış bir uygulamadır. Nedeni ise apayrı bir gün konusudur, şimdilik bukadarı biline..


Mesleki yeterliliği, demokratik bilinci ve bireysel gelişimi olmayan insanları ise ne eğitimci nede öğretmen sınıfına koymuyorum. Her sepette olan çürük yumurta gibi benim de karşıma 1 tane çıkmış ve eğitim-öğretimimde aklınca burnumu sürtmeye çalışmıştı. Tarihin tozlu raflarına kaldırıyorum öylelerini, kendi çocuklarını da öyle ellere teslim etsinler diyorum sadece !!!Bu vesile ile çevremdeki öğretmenlerin ve bir zamanlar benim gibi eğitimcilik yapmış arkadaşlarımın da öğretmenler gününü kutluyor ve aydınlık bir ülkenin bireylerini yetiştirmeleri için kolaylıklar diliyorum. Atatürk'ün izinden giden insanların başarıları daim olsun ve akıllarda yalnızca sevgisiyle, saygıdeğer tavırlarıyla ve sonsuz emekleriyle kalan öğretmenlerimize en güzel günleri yaşamak nasip olsun inşallah diyorum...

Atatürk nerede bir okul görse girer öğretmen ve öğrencilerle sohbet ederdi.
Bir gün Atatürk’ün yolu bir köy okuluna düşer. Tek sınıflı okulda genç bir öğretmen ders vermektedir. Atatürk sınıfa girer.
Öğretmen kürsüsünü terk ederek Atatürk’ün oturmasını ister.
Atatürk: “Hayır, yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz” der. “Eğer izin verirseniz, biz de sizden faydalanmak isteriz. Sınıfta ders sırasında, Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir.”