16 Ağustos 2013 Cuma

İşler bitsin...

Haydi bakalım geldik yine Cuma'ya...

İşlerin hepsi bitsin, pazartesiye kalırsa temiz ve yeni bir haftaya başlayamıyor insan. Kafasında milyonlarca soruyla haftasonuna giriyor ki hiç tavsiye etmiyorum, sonra ah ile vah ile geçiyor o '2' koca gün. Düşünsem bi dert, düşünmesem gönül razı değil misali...

Ben dün izinliydim biraz dinlenme biraz tüketme vaktindeydim (Ben kendimi tamaman tüketerek dinlenenlerdenim) Sinemaya gittim sahilde balık yedim, ama bir gece öncesinde Hakan Altun konserinde sürünmekteydim. Evet ! resmen adamı dinlerken ağlamaktan-içmekten içim çıktı :)  ertesi gün ise  bol uyku, kaliteli yemek vakti. Bugün zaten cuma hali, tamamdır işler bitebilir demekki diyorum ve bu kafiyeli ortama bir son veriyorum :)
Şimdiden iyi haftasonlarınız olsun dostlar, sağlıkla ve huzurla kalın, güzel giyinin bolca uyuyun bide bu şarkıyı mutlaka dinleyin, pek bir umut verir iç açar tatil günlerinde  :)

http://www.youtube.com/watch?v=d020hcWA_Wg
 
Aha buda hızlı haftasonu planının remixi: http://www.youtube.com/watch?v=UrjfQzm480U


15 Ağustos 2013 Perşembe

Kıskançlık mı ? Aman Allah korusun...


Hayatım boyunca,  kıskanç olmayan bir babanın kızı olduğum için şükrettim ben!
Belki de bu kadar kendime güvenme ve herşeyi kendi sınırları içinde yaşama tarzımı bu duruma bağlayabiliriz...

Bu sabah aklıma nerden geldi bilinmez (Kesin birileri yine gezip tozmamı, kendime olan güvenimi yada herkesle aynı anda ilgilenmemi kıskanmıştır) ama gerçekten asla baş edemeyeceğim bir olgu bu !

Hırslarımızdan veya elde etme arzumuzdan bahsetmiyorum. Sahiplenme veya sakınma durumlarından da deği tabi ki bu durumun izahatil...
Tam olarak belirtmem gerekirse, sosyal hayatımda, çevreme ve erkek arkadaşlarıma karşı bile kıskanç olmayı beceremedim, eksikliğini de hissetmiyorum demek istiyorum ! Kıskançlık duygusu bende soğuma olarak reaksiyon gösteriyor çünkü... Herhangi bir olay veya kişiye karşı uzaklaşma ve vazgeçme eylemi, tam olarak benim hislerimin karşılığı diyebiliriz. Bu durum, bazılarının kabul etmediği için uydurduğu bir söylem olarak karşımıza çıksada, kıskançlığın ileri boyutu kişiyi derinden etkileyen bir hastalık olarak cereyan ediyor. Bendeki kıskanmamak geni de bir çeşit bozukluk olsa gerek, ne biliyim hiç mi kıskanmaz, kıyaslamaz, aşık atmaz bir insan da hemcinsiyle kendini yav :)

Sözlükteki karşılığı "Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum" olarak bilinsede, kıskançlık doğuştan değil, sonradan öğrenilen ve birçok insanı etkileyen, rahatsız eden bir duygudur. Dozunda bırakıldığı sürece kıskançlık bir hastalık değil davranış bozukluğudur. Kişi bu konuda kendini kontrol edemezse bu davranış bozukluğu ileride depresyona sebebiyet verebilir. Kıskançlık öz güven eksikliği ve yetersizlik duygusundan dolayı ortaya çıkmaktadır. Kıskançlık yaşayan birisi zaman ile değersizlik, çaresizlik, öfke, mutsuzluk ve yalnızlık gibi duyguları da yaşar
Bu davranış bozukluğu hayvanlarda da görülmektedir. Örneğin bir evde uzun süre bulunan bir kedi tüm ilgiyi kendi üzerine çektiğini hisseder. O eve ikinci bir kedi geldiğinde diğeri asabi tavırlar göstererek kıskanç olmaya başlar ve sahibini de protesto eder ve evdeki varlığı birden boyut değiştirebilir diyor.... Bunlara rağmen hergün çeşit çeşit kıskanç görüyor ve alışamaıyorum resmen insanlardan soğuyor ve tiksiniyorum !!!

En güzel ilişkilerin bile sonunu getiren kıskançlık aile-iş-aşk üçlüsünde değişik sendromlar ile karşımıza çıkabilir. En sık rastlananı ise Othello sendromuymuş Herkeste farklı boyut ve şekillerle boy gösteren bu sendromu bakın nasıl tanımlamışlar

Othello sendromu adını Shakespeare’in en önemli eserlerinden biri olan Othello’dan alıyor. Othello yakalandığı kıskançlık hastalığı nedeniyle, şüphelerinin içinde boğularak delice aşık olduğu karısını ve kendisini öldürüyor. Kıskançlık bir hastalığa dönüştüğünde, kıskanan kişi için aşık olduğu eşinin varlığı rahatsız edici bir duruma dönüşebiliyor. Othello sendromunun gerçek hayatta da cinayet ve intiharlarla sonuçlandığını görmek mümkün. Gazetelerin üçüncü sayfaları kadına şiddet ve kıskançlık nedeniyle işlenilen suçlarla dolu. Uzmanlar bu durumun daha çok erkeklerde görüldüğünü söylüyor. Bunun nedeni ise kadının kutsal ve dokunulmaz olarak görülmesi. Ancak son dönemlerde kadınların da bu şüpheci yaklaşımla hayatlarını zindan ettiklerini görmek mümkün.

Othello Sendromu belirtileri neler?
Othello sendromu, bir diğer adı ile “patolojik kıskançlık” belirtileri aslında çok açık. Bu sendroma yakalanan kişi sevgilisini aşırı derecede sahiplenir, hastalık derecesinde kıskançlık duygusuna kapılır ve sevgilisinin telefonda alo deme şeklinden, giydiği tişörtün rengine kadar detayda aldatıldığına dair bir delil arar. Gizli gizli cep telefonu karıştırmalar, sürekli kontrol altında tutma isteği ve şüphelendiği her durumda kontrolsüzce saldırganlaşma söz konusudur. Özellikle partnerine ulaşamadığı durumlarda kafasında oluşan senaryolar ile sürekli iz peşinde olması sonunda iki kişi için de tehlike yaratan durumların ortaya çıkmasına neden olabilir.
Aşırı derecede aldatılma korkusu
Herkesten ve her şeyden kıskanarak, kısıtlama isteği

Sevgiliden ayrılmanın bir fobi haline gelmesi
Hakaret ederek partnerine kendini değersiz hissettirmek
Verilen kontrolsüz ve aşırı tepki
Saldırganlık ve şiddet eğilimi

Ne yapmalı?Bu durumla karşılaştığınız zaman, olumsuz duyguları olumluya çevirmeye çalışmanız gerekiyor. Önemli olan empati kurarak onun kafasındaki şüphelerin yersiz olduğuna partnerinizi inandırmak. Dolaylı yoldan verilecek mesajlar yerine onunla direkt olarak iletişime geçip istek ve beklentileri daha açık ifade etmek gerekiyor.

Tabii ki bu şekilde kontrol edemiyorsanız mutlaka bir uzman kontrolünde tedaviye başlanmalı. Eğer tedaviye başlayamıyorsanız aşırı kıskandığınız kişiden uzak durmanızda da çok büyük fayda görüyorum ben :)
Mesela ben kendimi kontrol altına alamıyorsam sevgilimi bırakmayı ve hiçkimseye zarar vermeden bu işi çözümlemeyi bile düşünebilirdim. Allahtan bu yaşıma kadar o tür duygular barındırmadım bünyemde. Bu yüzden de hırs, intikam ve ihtiraslı ilişkilerden uzak kalmaya çalıştım. Sakin bir yengeç burcu kadını kıskançlığını içinde yaşarmış. Benimki kabuğumun çok altında kalmış belliki direk nefrete dönüşüyor fazlası  :) Bakıştan, duruştan ve sözlerimizle dökülen bu duyguya ben katlanamıyorum lakin eşiniz / sevgiliniz tarafından hiç kıskanılmamak da kötü bişey olsa gerek, değil mi ;) Ne o öyle, ne kedi ne hemcinsin beceremediği nötrlükte ilişki mi olurmuş ayol ?

Neyse ki günün şarkıları belli oldu, armağan edip çekiliyorum...Biraz aynada kıskanç yüz ifadesi çalışmalıyım ki beni de kıskanç bir kadın sanıp başetmeyi, kendileri gibi görüp anında boylarının ölçüsünü almayı  göze alabilsinler  :)

Saçın yüzüne değse, tenini kıskanırım birine söz söylesen, dilini kıskanırım
Kıskanırım seni ben, kıskanırım kalbimden bu nasıl aşk Allahım, öleceğim derdimden (Benim için sorun yok, geber :)))

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Ne yesek, ne giysek ?


Selaaaaaaaaaaaaaaaaaaam :)

Bugün blog için konu bulamadım ama en azından uykulu değilim demek için girdim yazıyorum. Dün yoğun bir ağrı eşliğinde aldığım ilaçlar ve revirdeki kas gevşetici iğne seansımdan sonra eve gönderilip bütün gün uyutuldum. Gece de çok geç yatmadığım için bugün gayet sakin ve dinlenmiş biri olarak ofisteyim.
Bir ara çay almak için mutfağımıza uğradığımda farkettim ki böyle günlerde sadece ne giydiğimi göstermek ve ne yiyeceğimi anlatmak için de blog yazabilirmişim...Zaten ülkemizde blogun varsa yazar, Canonun varsa fotoğrafçı, zengin kocan varsa kesin modacısındır, teorisi beni kesinlikle ilgilendirmiyor. Herzaman, herşeyin sadece bana has olmasını istemişimdir ve en güzel fotoğrafları telefonumdan ve anlık olarak çekerim,kıyafetlerimi kesip-biçip değiştiririm.. Bazı şeylerin profesyonelleştikçe bozulduğuna ve güzelliğini yitirdiğine inanalardanım çünkü..(Ah şu geleneksel yanım) Mesela rahat kıyafetleri tercih ettim bugünkü pantalonumu çalışma arkadaşım Aslı dikmişti. Resimlerimde bile epeyce kullandığım ve üniforma haline getirdiğim, hem kırmızı hem rahat kesimli bu pantalon için kendisine tekrar teşekkür ederim...
Öğlen yemeklerimiz konusuna gelince ise hergün yediğim menü tartışmasız aynıdır. Bol yogurt eşliğinde çorba ve tatlı olmazsa olmazımdır. Salatayla pek işim olmaz yoksa bütün gün kafam çalışmaz :) Enerjisi bol, beni hep ayakta tutacak şeyler tüketmem gerekiyor. Bazen sakinleştirmek için yaseminli çay da veriyorlar hani !
Diğer işyerlerini bilemem ama biz boğazına düşkün bir şirketiz, öğlen çayımızda kekimiz, Böreklerimiz,dondurmamız ve meyvelerimiz eksik olmaz. Kuruyemiş her masada vardır herkes elini daldırıp işe devam edebilir :) Sürekli diette olanlar da var tabi ama benim masamdaki çikolataları görene kadar süren bir diyet listesi onlarınki ! Birara yemekten içmekten kesiliyorum, yaşama sevincim kırılır hayatın bi anlamı olmaz ve işe güce konsantre olamam diye ödüm patlamıştı. neyseki resimde görüldüğü üzere herşeyi karıştırarark yemeğe devam ediyorum. Eski bir sporcu olarak tehlikenin farkındayım eee yaşta kemale erdi biraz dikkat şart ! Gel gelelim ki kendimde böyle bir amaç güden tip görmüyorum :) Sosyal hayatımda da çok enterasan ve renkli yeme alışkanlıklarım vardır. Bu arada, hiçbir sosyal paylaşım sitesinden yemek resmi paylaşmak huyum değildir. Kimsenin kahvaltısında, kaç zeytin yediğini ve yarım ekmek resimlerini de görmeye meraklı değilim !  Yediğim yemekte eğer masa sandalye yanmıyorsa kolay kolay paylaşmam ! Ama bugünkü geleneksel öğlen yemeği tepsimi paylaştım. Kaç kalori olduğu hakkında fikrim yok sadece herşeyi aynı anda nasıl tüketebildiğimin bir göstergesiydi bu :) Neyseki kilo almaya meyilli bir yapım ve obezite sınırında bi ailem var, mayam da sağlam maşallah :)
Tek sevindiğim ve aynı zamanda üzüldüğüm konu ise mutfak işlerinde başarısız olmam...!
Yani denemek bile istemiyorum ve evimde mutfağımda tencere-tava dahi almadan yaşıyorum. Geceleri meyve ve yoğurt şeklinde süren yaşantı ileride evde kalma riskimi arttırıyor mu orası tartışılır tabi :)
Ozaman;
Bir sonraki konumuzu erkeğin kalbine giden yol midesinden mi geçer başlıklı bir makaleyle tamamlamaya dair söz vermeden huzurlarınızdan ayrılıyorum...

Yarın ruh durumuma göre bir konuyla tekrar görüşürüz :)

13 Ağustos 2013 Salı

DİKKAT! Bu sendrom modern kadını yalnızlaştırıyor-muş

Uzun zamandır bir ilişki yaşamak istiyor fakat buluşma aşamasına geldiğinizde vazgeçiyorsanız, biriyle birlikte olmak istiyor ama cinselliği yaşamayı dahi düşünmeden kaçıyorsanız Modern Kadının Flört Endişesi Sendromu’na yakalanmış olabilirsiniz...


Modern çağın en büyük sorunlarından biri de yalnızlık. İster kendi seçimim deyin, ister hayat şartları, yalnızlık aslında sanıldığı kadar kolay değil. Özellikle de ilişki konusunda yalnızlık sorunu yaşayan kadınlar, zamanla yalnızlığa alışıyor ve ilişki kurmak daha da zorlaşmaya başlıyor. Klinik Psikolog Jessica Cassaday’in yazdığı ‘Bir Gün Onunla Tanışırsanız Telaşlanmayın’ isimli kitabında belirttiği Modern Kadının Flört Endişesi Sendromu (MKFE) da bu zorluğa eklendiğinde, geriye mutsuz ve cinsellikte doyumu tek gecelik ilişkilerle yaşamaya çalışan kadınlar kalıyor. Peki, nedir bu MKFE? Cassaday’e göre bu sendromu yaşayan kadınlar aslında kendine güvenen, başarılı ve sosyal yaşamları oldukça hareketli olan kadınlar. Ancak sıra aşk, seks ve ilişki konularına geldiğinde, bu kadınlar farklı kademelerde endişeler yaşamaya başlıyor. Kadınlar güçlendikçe yalnızlaşıyorsa ve yatakta da yalnızlık başlıyorsa ilişkiler de tükenmeye başlamıyor mu? Konuyla ilgili görüştüğümüz Klinik Psikolog Tuğba Kaplanhan şöyle diyor: “Modern kadın yalnız, çünkü modern kadın yalnızlığı seviyor. Başka birinin hegemonyasında olmak, başka birinin gücünü kabullenmek zor geliyor. Güçlü kadınlar erkeklerle omuz omuza çalışıyorlar, onlarla rekabet içerisinde oluyorlar. Erkeklerle işyerinde rakipler, sokakta rakipler, yani her alanda rekabet edebiliyorlar. Ama asıl sorun erkeklerin güçlü kadınlarla baş edemeyeceklerini düşünmesi.”

Kadınların orgazm döngüsünde uyarılma, plato evresi, orgazm ve çözülme evresi var. Erkekler için ise orgazm daha basit bir durum. Çünkü uyarılmaları daha kolay, plato evresi yani ereksiyon olmaları daha hızlı, orgazm daha rahat ve çözülme evresi daha basit oluyor. Kadınlar birden uyarılamıyorlar ve kadınlar için cinselliğe adapte olmak erkekler kadar kolay değil.

FLÖRT ENDİŞESİNİN ALTINDA NELER YATIYOR?
Modern Kadının Flört Endişesi Sendromu’nun altında travmalar, tacizler, eski ilişkilerde yaşanan sorunlar yatıyor. Kadınlar hassas oldukları için geçmişte yaşanan deneyimleri silmeleri kolay olmuyor. Bu kişilerde EMDR yani Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme tekniği işe yarayabiliyor. Bu teknik, taciz, doğal afetler veya çocukluk döneminde yaşanan üzücü olaylar gibi rahatsız edici yaşam deneyimlerinin neden olduğu duygusal sorunların yanı sıra, fobi, performans kaygısı, panik bozukluk, beden algısının bozukluğu, çocuklarda travma belirtileri, yas, kronik ağrı ve başka sorunların tedavisinde kullanılan psikolojik bir yöntem.
Klinik Psikolog Tuğba Kaplanhan, yetersizlik, iş başarısında düşme gibi sorunlarla kendilerine başvuran hastaların temeline inildiğinde çok ciddi yetersizlik algısı sorunuyla karşılaşabildiklerini belirtiyor. Kaplanhan, “Bize farklı sebeplerle başvuran hastada aslında geçmişinde çok basit gibi görünse de ailesinden ya da erkek arkadaşından ‘çok güzel değilsin, çok şişmansın’ gibi cümleler duyduğu için yetersizlik algısı çıkabiliyor. Böyle bir olay yaşayan kadın, sonrasında kendini yetersiz hissettiği için ciddi bir ilişkiye adapte olamayabiliyor. On kadından üçü ya da daha fazlası geçmiş yaşamında tacize uğramış olabiliyor. Tacizler genelde erkek arkadaşlar, tecavüzlerin çoğu ise eşler tarafından gerçekleştirilmiş oluyor. Bu da partnere duyulan güveni azaltıyor” diyor.

JAGER KADINI
Jager kadını modern kadınlar için kullanılan bir kavram. Bu kadınlar tek başlarına içmeye gidiyor, festivallere katılıyor, eğlenmeyi seviyor fakat günün sonunda eve tek başına dönüyor.

Erkekler güçlü kadınlardan kaçıyor !
Yalnız kalan kadınların en sık yaşadığı sorunlardan biri obsesyon oluyor. Bu kişiler, mükemmeliyetçi, kontrollü, takıntılı davranışlar sergiliyor. Klinik Psikolog Tuğba Kaplanhan, “Mükemmeliyetçi kadın, Ahmet diye biriyle tanıştığında ve o kişi ona incineceği bir şey söylediğinde, sıradan bir şey de olsa buna takılıyor ve ‘Benim bu kişiye ihtiyacım yok’ diyerek daha başlamadan ilişkiyi bitirebiliyor. Karşısına Mehmet çıktığında da o kadar kontrolcü oluyor ki o ilişkisi de bitmek durumunda kalıyor. Sonra bu negatif deneyimler kadını yalnızlaştırmaya başlıyor. Yaşadığı ilişkiler sonrasında erkeklerin karşısına daha güçlü çıktığında erkek kadına nasıl davranacağından emin olamıyor ve kaçabiliyor” diyor.

CİNSELLİK NE ZAMAN OLMALI?
Klinik Psikolog Tuğba Kaplanhan, “Kişiler tanışıp, aynı gün beraber olduklarında karşısındakine negatif bir anlam yükleyebiliyor. Cinsellik beyinde başlıyor bu nedenle bir flört evresinden sonra cinselliğin olması özellikle kadını ilişkiye başlama açısından daha da rahatlatıyor. Kur aşamasında cinsel hazırlık evresi daha iyi oluyor. Birden olması çok sağlıklı olmayabilir ama ilk gece birlikte olundu diye ilişki olmayacak diye de düşünmemek gerekiyor. Böyle bir ilişki de olabilir, imkansız değil” diyor.

Cinsel işlev bozukluklarına yol açıyor
Son zamanlarda erkeklerde ereksiyon sorunu, erken boşalma gibi cinsel işlev bozuklukları daha sık görülmeye başladı. Çünkü her şey yerli yerinde iyi gidiyor olsa da artık kadınlar flört evresini bir basamak ileri götürmek istemiyor. Erkek ise o evreyi geçmek istiyor. Kadın kaçtıkça erkek yetersizlik hissetmeye başlıyor. Erkek yetersizlik hissettiğinde yatakta da yetersizlik oluyor. Erkek için yataktaki performans oldukça önemli. Durum böyle olunca cinsel işlev bozukluklarının görülmesi de kaçınılmaz oluyor.

Tek odalı evler çoğalıyor
İnsanlar yalnız yaşamayı tercih ediyor ve flörtten kaçınıyorlar çünkü güvenli bir ortam istiyorlar. Çiftler birbirlerine çok fazla güvenmiyorlar, sağlam temeller kurulmadan bir şeyler inşa edilmeye çalışılıyor. Bunun sonucunda sağlıksız ve boşanmayla biten evlilikler ortaya çıkıyor. Klinik Psikolog Tuğba Kaplanhan, “Dikkat ederseniz artık inşaat sektörü bile ilişkilerden etkilenmeye başladı. Artık evler üç oda yerine tek odalı evler olarak inşa ediliyor. Çünkü insanlar tek yaşamayı tercih ediyor, çünkü güvenli ortamı oluşturmak zorlaşıyor ve kimse kimseye teslim olamıyor” diyor.

Özgürlüğün de sınırı olmalı
İlişki içindeyken özgürlük de farklı bir boyut kazanıyor. Kişinin kendi sınırlarını belirlediği kontrollü bir özgürlük olması gerekiyor. Bir ilişkiye başladığınızda önünüze gelen herkesle takılamazsınız, herkesle yatamazsınız ve herkesin kuruna cevap vermezsiniz. Bu bir kısıtlama, fakat karşınızdakinin size getirdiği bir kısıtlama olmamalı. Kendi kendinize yapacağınız bir kısıtlama olmalı.

DEPRESYONA NEDEN OLUYOR
Yalnız kadınlarda depresyon çok sık görülüyor çünkü yalnızlık beraberinde ciddi bir depresyonu getiriyor. Yalnız olan kişiler, sabahları mutsuz uyanıyorlar, keyifsiz, iştahsız, enerjisiz oluyorlar.
Kadınlar bir gecede defalarca orgazm olabilse de kadınların yüzde 35’inden fazlası orgazm olma sorunu yaşıyor.
Erkekler mutlu kadınları seviyor bu nedenle gülümsemenize nerede, ne zaman ve kimin aşık olacağını bilemezsiniz.

KADINLAR ÖNCE RUHUNU YATAĞA KOYUYOR
Yalnızlığa alışan ve ilişki kurmaktan korkan kadın, kendini farklı ilişkiler içinde bulabiliyor. Bu ilişkiler daha çok tek gecelik ya da sadece cinselliğe yönelik ilişkiler olabiliyor. Klinik Psikolog Tuğba Kaplanhan, “Bütün bu deneyimler kadının gerçek bir ilişkiden uzaklaşmasına neden oluyor. Kadınlar yatağa tek girmiyorlar önce ruhlarını sonra bedenlerini yatağa koyuyorlar. Çünkü kadınlar aşık olduğunda teslim olur gibi aşık oluyorlar” diyor.

NE YAPMALI?
Klinik Psikolog Tuğba Kaplanhan, “Flört endişesi olan bir kadına ilişki tavsiye etmiyorum. Çünkü direkt bir ilişkinin kucağına atıldığında olabilecek herhangi bir şey onu ilişkiden uzaklaştırır. Bu nedenle egoyu ve kendine atfettiği değeri güçlendirmek gerekiyor. Kadın şunu diyebilmeli; ‘Ben güçlü bir kadınım, benim yanımda bir erkek olabilir ve ben mutlu olurum. O giderse mutsuz olmam çünkü ben kendimi seviyorum, değerliyim.’ Seanslarda da bazen danışanlara sarılın kendinize diyorum. Kendinizi sevin ve aynaya bakın. Kişinin kendini önemli hissedebilmesi, değeri yüksek tutması yeni bir ilişki için ilk basamak oluyor” diyor.

YENİ BİR İLİŞKİDE NASIL DAVRANMALI?
Flört endişesi olan bir kadın yeni bir ilişkiye başladığında öncelikle mükemmeliyetçi, kontrolcü yapısından kurtulmalı. Yeni ilişkisinde oyunu kurallarına göre oynamalı ve iplerin bir kısmını karşı tarafa da bırakmalı. O ilişkiyle mutlu olmaya bakmalı ve her şeyi çok sorgulamamalı. Bazı kadınlar flört etmeye başladıkları erkeğe hemen evlenilecek mi yoksa evlenilmeyecek mi diye bakıyor. Fakat bu düşünce de yanlış. İlişkinin en başlarında evliliği çok fazla düşünmemeli. Sadece keyif almaya bakmak gerekiyor.

ERKEK NASIL DAVRANMALI?
Klinik Psikolog Tuğba Kaplanhan, “Bu endişe bir ayrılık travmasından mı yoksa bir taciz olayından mı kaynaklanıyor erkek buna göre davranmalı. Anlayışlı olmalı ve güven oluşturmalı. İletişim kurmalı, sorunu paylaşmalı ve çözüm üreterek adım atmalı. Kadın da flört endişesi varsa açıkça sorunu karşısındakiyle paylaşmalı, ancak bu şekilde sağlıklı bir ilişki kurulabilir” diyor.

Nilgün Yıldız
Formsante Dergisi Eylül 2011 Sayısıhttp://www.formsante.com.tr/

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Yönetim uyuma, uyuyana sahip çık !

Günaaaaaaydın tatilden dönen, ruhunu bedeniyle birleştirip İstanbula getiremeyen ve gözümün içine baka baka uyuyan insanoğlu :)

Bu pazartesi direk yazlıktan işyerime bağlandım ve erkenden işlerime başlayıp blogumu yazmak için biraz mola verdim.

Küçük bir gecikme yaşadım ama sorun olmadı günaaaaaaaaaaaaaaaydın diye uzatarak ofise girdim müdürlerimin direktörümün ve iş arkadaşlarımın önlerinden resmi geçit şeklinde süzülerek güne başladım. Henüz kimseyle sohbet etmedim ! Çünkü boğazım düğümlü sesim kısık :) yolda yediğim harika tost-ayran  sayesinde daha da huzurlu uyuduğum belli olmasın diye hareketli müziklerle sürekli kafa sallıyorum, Türk kahvemin kokusuyla kime fal baktırsam diye düşüncelere dalıyorum :)

4 günlük yazlık tatilimden sonra geri dönüş yaptığım hayatımdan şuan memnun değilim ama özlediğim şeyler de olmuş... Mesela evim, köşe koltuğum ve balkonumu özledim. Şirkette çay-kahve molalarında bahçedeki stand-up gösterilerimi özledim, bide kod adı  'tırtılımı' özledim :)

Sabahlara kadar aile ve arkadaş ortamında yeyip-içip-eğlenen birinin İstanbulun keşmekeşini özlemesine imkan vermiyorum zaten. Hayır gittiğim yerlerde sürekli dans etmek ve uykusuzluktan dinlenemediğim apaçık ortada ama eminim ki herkes için tatil anlayışı biraz da olsa yorularak enerjiyi üstümüzden atmak adına yapılan tatillerdir. Kimisi benim gibi uyumadan ve mideyi hiç boş bırakmadan kimisi  ise  spor-spa-wellnes ile sağlıklı beslenerek tatilin tadını çıkarır.

Şimdi ben bunları yazarken eminimki sakin duran herkes aynı konuları düşünüyor (özel bir sıkıntısı olmayan herkes)  Kimse kimseyi sıkboğaz etmiyor ve birbirlerinin yüzüne sanki 'uyandırmaya kıyamadım' dercesine bakıp geçip gidiyor :)
Amma velakin asıl soru şu ki: öğlen yemeğinden sonra herkesin ayılıp, koca bir haftaya giriş yaptığını anlamasıyla dananın kuyruğu kimbilir nasıl kopacak ? Mesela dün akşamki Kupa maçında Galatasaraya 1-0 yenilen Fenerbahçeyle ilgili en ufak bir yorum bile yapmayan halk birden nasıl ayılacak? Özellikle beni Aziz Yıldırım'ın kızı zanneden çevrem, mail ve tweetleriyle yavaş yavaş nasıl sinir etmeyi başaracak ? Yapılması gereken işler birden bire üstüste gelecek ve herkes aciliyeti hususunda desteğimi kimbilir nasıl rica edecek?  vs vs...
Sonunu düşünen kahraman olamazmış ama ben şuanki sakinliğimi fırtına öncesi sessizlik  gibi görüp değerlendirmede bulundum. İnşallah hepimizin haftası güzel sakin ve anlayışlı geçsin ve ben boşuna pesimist bir yaklaşım sergilemiş olayım. Para pul aşk meşk zaten daimi isteklerimiz olduğu için tekrarlamaya gerek duymuyorum.
Kafamdan geçen anılar ve şarkılarla işlerime dönüyorum. Sonra neler olduğunu zaten en ayrıntılısından yarın anlatırım...
 
Günler uzun,biz zaten hep netteyiz, iyi haftalar :)