17 Ekim 2014 Cuma

Cuma Felsefesi

Kişinin beni anlamasının, hem de zorunlukla anlamasının koşulları, bunları pek iyi bilirim. Benim yalnızca içtenliğime, tutkuma dayanabilmek için, düşünsel konularda katılık kertesinde ''dürüst olması gerekir'' kişinin. Dağlarında yaşamaya alışkın olması gerekir çağın siyasetinin ve halkların çıkarcılıklarının sefil gevezeliğini kendi altında görmeğe. Aldırmaz olmuş olması gerekir, hiç sormaması gerekir, doğruluk yararlı mıdır diye, bir kötü kader olup çıkar mı diye...
Bugün kimsenin sorma yürekliliğini göstermediği sorulara sertliğin verdiği yatkınlık; yasaklanmış olana yüreklilik; labirente önceden-belirlenmişlik. Yedi yalnızlıkta edinilmiş bir deneyim. Yeni bir müzik için yeni kulaklar. En uzaklar için yeni gözler. Şimdiye dek sağır kalınmış doğrular için yeni bir vicdan. Ve yüce üslubun iktisat istemi: gücünü, heyecanlanmalarını derli-toplu tutmak...
Kendi kendine saygı; kendi kendine sevgi; kendi kendisi karşısında koşulsuz bir özgürlük...
İşte! Bunlardır benim okurlarım ancak, benim sahici okurlarım, benim önceden belirlenmiş okurlarım: geri kalan neye yarar ki , geri kalan, insanlıktır yalnızca. Kişinin, gücüyle, ruhunun yüksekliğiyle, insanlığa tepeden bakması gerekir  hor görüşüyle...
ve hayatı yeniden okuyup anlamak için, iyiki doğdun Friedrich Nietzsche

16 Ekim 2014 Perşembe

Saç-Baş

 Yurtdışı seyahatlerimden sonra sanki hiç gitmemişçesine yerimi alır ve haftaya devam edebilirim. Ancak metobolizmam ve ruh halimin bir bölümü orda kalıyor bundan eminim artık.

Her memleketin pozitif ve negatif yönlerinden  minumum derecede etkilendiğinizi düşünürsek geri dönüşünüz biraz zaman alıyor. Biryerin havası biryerin suyu, yemekleri, insanları ve yaşam biçimleri derken az biraz onlardan oluyor sonra kürkçü dükkanına geri dönüyorsunuz. (Çok sevdiğiniz yerlerde uzun süre kalmak hatta yaşamak bile istiyorsunuz hatta)
Mesela ben Tayland'da en fazla 1 hafta yaşarım gibi geliyor. Bu denli sıcak, aniden dökülen muson yağmurları ve nemli bir havaya ne kadar alışmaya çalışsamda pek başarılı olamam, net ! Saçlarım hiç dökülmedi nemden sanırım ona hayret ediyorum birtek :)
İşin şakası bir yana mevsim geçişinde denize girmek (Hint Okyanusu) yağmurda yürümek ve tropikal meyvelerle beslenmek çok iyi geldi. Sadece kısa süre olması nedeniyle olsa gerek kendimi dönünce çok doymuş ve ekstra güçlü hissettim.Bu gücün nedenlerini bilemiyorum tabi ama ben bugün farklı bir konuya bağlantı yapıp saç konusunu araştırdım. Sadece onu paylaşacağım :)
Şimdilik hoşçakalın kendinize iyi davranın diyor, New York’lu Dermatolog Dr. Marc Glashofer, saç dökülmesinin nedenlerini sıralamış bende bu havalara iyi gider diye paylaşıyorum…

1-Fiziksel stres: Her türlü fiziksel travma, ameliyat, zor bir hastalık, hatta grip bile geçici saç dökülmesine neden olabilir. Dökülme, genellikle travmanın 3-6 ay sonrasında fark edilir hale gelir.

2-Hamilelik: Hamilelik de saç dökülmesine neden olabilen, bir çeşit fiziksel strestir. Hamileliğe bağlı saç dökülmesi, hamilelik sırasında görülmesinden ziyade bebek doğduktan sonra daha sık görülür.
3-Aşırı A vitamini: Amerikan Dermatoloji Akademisi’ne göre, A vitamini içeren takviye ve ilaçlardaki aşırılık, saç dökülmesini tetikleyebilir.

4-Protein eksikliği: Amerikan Dermatoloji Akademisi’ne göre, diyet sırasında yeteri kadar protein alınmadığında, vücut bu eksikliği gidermek için saçın büyümesini durduruyor olabilir.

5-Erkek tipi kellik: Çoğu erkek tipi kellik olmak üzere, 60 yaşla beraber yaklaşık 3 erkekten 2’si saç dökülmesi yaşar. Bu tip saç dökülmesi, genler ve erkek seks hormonları karışımına bağlı gerçekleşir.
6-Kalıtım: Androjenik veya androgenetik alopesi olarak adlandırılan kadın tipi saç dökülmesi, temelde erkek tipi kelliğin kadın versiyonudur. Ailedeki kadınlarda belli yaşlarda dökülme görülüyorsa, kişinin de buna yatkınlığı olabilir.

7-Dişi hormonları: Hamilelik gibi, hormonlar da saç dökülmesine neden olabilir, hormonal denegedeki değişiklik ve menopoz da aynı etkiyi yaratabilir.

8-Duygusal stres: Duygusal stresin saç dökülmesine neden olması, fiziksel stresten daha az rastlanır bir durumdur ancak boşanma ya da sevilen birini kaybetme gibi olaylar sonrasında görülebilir.

9-Anemi: 20 – 49 yaş aralığında neredeyse 10 kadından 1’ide demir eksikliği nedeniyle ( aneminin en sık görülen nedeni) anemi görülmektedir. Anemi nedeniyle yaşanan saç dökülmesi, basit bir demir takviyesiyle düzelebilir.

10-Hipotiroidizm: Boyunda yer alan tiroid bezi, metabolizmanın yanı sıra büyüme ve gelişme için kritik olan hormonları üretir. Bu bez yeterli çalışmayıp yeterli hormon pompalanmadığında, saç dökülmesine bir etkisi olabilir.

11-B vitamini eksikliği: B vitamini seviyesinin düşük olması da saç dökülmesinin nedenlerindendir. Anemideki gibi basit bir takviye, sorunu çözmeye yardım edecektir.

12-Otoimmüne bağlı saç dökülmeleri: Bu durum temelde, aşırı aktif bağışıklık sisteminin bir sonucudur. Vücutta yaşanan bir karmaşa sonucu, immün sistem saçları yabancı olarak algılayıp yanlışlıkla hedef alır.

13-Lupus: Başka bir otoimmün hastalık olan Lupus da saç dökülmesine neden olabilir.

14-Kilo kaybı: Bir çeşit fiziksel travma olan ani kilo kaybı, saç dökülmesi ya da saç incelmesiyle sonuçlanabilir. Saç dökülmesi, belirgin kilo kaybının yanı sıra bulumia gibi bir yeme bozukluğunun belirtisi de olabilir.

15-Kemoterapi: Kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, saç dökülmesine neden olabilir. Kemoterapi, hızla bölünen kanser hücreleriyle beraber, hızla bölünen saç hücrelerini de yok eder. Kemoterapi durduktan sonra saçlar da tekrar büyür.

16-Polikistik over sendromu (PKOS): Erkek ve dişi seks hormonlarındaki başka bir dengesizliktir. Androjenin fazla olması yumurtalık kistine, kilo almaya, aşırı diyabet riskine, menstrual periyodda değişikliğe, kısırlığa ve saç incelmesine neden olabilir.

17-Antidepresanlar, kan sulandırıcılar vb.: Bazı ilaç sınıfları, saç dökülmesini ilerletebilir. Bunlar arasında en yaygın olanlar, bazı kan sulandırıcı ve beta-bloker olarak bilinen tansiyon ilaçlarıdır.
18-Aşırı şekillendirme: Yıllar boyunca yapılan kuvvetli şekillendirme ve saç tedavileri saçın dökülmesine neden olabilir. Örnek olarak; sıkı örgüler, saç örgüleri, saçı düzleştirmek için kullanılan kimyasal gevşeticiler verilebilir.

19-Yaşlanma: 50’li ve 60’lı yaşlara giren kadınlarda saç dökülmesi ve incelmesi sık görülmekle beraber nedeni henüz bilinmemektedir.

20-Anabolik steroid: Amerikan Dermatoloji Akademisi’ne göre, anabolik steroid alanlar da saçlarını kaybetme tehlikesine sahipler. Anabolik steroidler, vücut üzerinde polikistik yumurtalık hastalığı (PKOS) ile aynı etkiye sahiptir.

14 Ekim 2014 Salı

Oda-Şuda-Budha

Din olgusu yaradan ile kul arasında, kişilerin başkalarına ıspatlamaya gerek duymadan yaşamları boyunca yerine getirmekle yükümlü olduğu kurallar bütünüdür. Bu nedenle hiçir zaman yazmaya yada insanlarla tartışmaya gerek duymadığım bir konudur. Özgürlüğünü kısıtlamadıkça kimsenin kimseyi yargılama hakkı yoktur ve bazı hassas konulara asla karışmaması gerekir.

Ancak seyahatlerim boyunca gezdiğim yerler(kilise,katedral,tapınak), öğrendiğim inanışlar ve konuştuğum kişilere bakarsak herkesin inanışı ve dini yaşayışı bambaşka şekilde yaşam buluyor. İlk kez gittiğim bir yerde bu olgu din değil de direk bir felsefe olarak karşıma çıkınca araştırıp yazmak istedim.

Zaten millet olarak en büyük sorunumuz, bilmediğimiz her konu hakkında ahkam kesmek,  insanların yüzlerine önyargılarımızla bakmak olduğundan daha da hızlı keserim iletişimi. Mesela ben bile Budha heykelerine tapan, tapınaklarda ömürleri boyunca günah çıkaran bir millet beklerken hiçbirşeye inanmayan ve felsefe olarak bazı kurallara göre kendi halinde pozitif yaşayan insanoğlu ile  karşılaştım :) Hatta izlediğim showlardan da anladığım kadarıyla cennet ile cehennem kavramlarının aynı olmasına çok şaşırdım. Etik davranış ilkelerini kendilerine baz almış bir milletten çok da zarar gelmez diye düşünüyorum şu enterasan günlerde...

Kendi inanışım doğrultusunda dini eğitimimi ilk olarak ailede, sonrada okulda olması gereken kadarı ile edindiğim bilgilerime daha sonra çok sayıda değişik ismin yorumlamasıyla kulaktan dolma bilgilerle değil bizzat kendim araştırarak tamamladım. İnanırsınız yada inanamazsınız asla bu konuyu yoruma açık görmüyorum ancak merak edenler için Budizm kısaca neymiş ve nasıl yaşanırmış okuyup öğrenmek için kıssadan hissesini aşağıda özetledim. Çok ta karmaşık bir yapılarının olmaması ve Sosyal ve ekonomik adaletin etiǧine inanarak  yaşamaları (adaletin olmadığı biryerde) beni açıkçası memnun bile etti diyebilirim pozitif insanların varlığıyla   :)
Budizmin, tek tanrılı dinler olan (Müslümanlık, Yahudilik ve Hristiyanlıktan) farkı
Budizm, teist, tek tanrıcı bir din deǧildir; fakat bu onun ateist bir din olduǧu anlamına da gelmez. Evet, Budizme gőre yaratan bir tanrı yoktur, fakat yaratılma düşüncesinden baǧımsız olarak, herşey birbirine baǧlı ve eşzamanlı olarak vardır.
Budizm genelde bir din olarak kabul edilir; ancak kimi zaman Budizm için “ruhani felsefe” tanımı da yapılmaktadır. Bunun nedeni Budizm’de mutlak bir yaratıcı tanrı fikri bulunmamasıdır. Buda’nın yaşadığı dönemlerden itibaren, bir yaratıcı kavramının bulunmayışı Budist düşüncenin ayırt edici özelliklerinden biri olagelmiştir. Budizmin yaklaşımı klinik ve sistematiktir; Dört Yüce Gerçek’te Buda ızdırap sorununu analiz etmiş, kökenindeki nedeni teşhis etmiş ve ızdırabı ortadan kaldıracak reçeteyi yazmıştır. Buda’nın öğretilerine göre, sekiz katlı asil yolu izleyen tüm duyarlı varlıklar, “bensizlik” (anatta) kavramının kavranması yoluyla cehaleti, dolayısıyla acıyı ortadan kaldırabilir. Bu nedenle, Budizm bir yaratıcı tanrı kavramına değil, ahlak, meditasyon ve bilgelik kavramlarına dayanmıştır. Bu açıdan Budizm, nihai bir benlik tanımlayan Hindu düşüncesiyle çelişir
Bir Budist rahip, bir keresinde hoca Zen Joshu Jushin’e (778-897) sordu:
“Ben kendim olarak neyim?”
Hoca Joshu ona sordu:
“Sabah lapasını yedin mi?”
“Evet, bitirdim.”
Bunun üzerine, Joshu ona şőyle dedi
“O zaman git tasını yıka.”
Türkiye’de, bildiǧim kadarıyla büyük bir budist topluluğu ya da bir tapınağı yok. Tek tek kişiler ya da küçük budist gruplar olabilir.
Budizmin dogmatik bir karakteri yoktur, zaten kendi inançları olanları dőnüştürmek amacı da taşımaz. Genel gőrünüş, bütün evren, bütün varlıklar, farklı ve çeşitli kültür ve inançlara saygı ile bütün bunların birbirlerine olan karşılıklı saygısıdır.
İçsel bir bakışı anlatan şu Zen őyküsü benim çok hoşuma gider: Bir őǧrenci, hocasına sorar: “Buda nerededir?” Hoca, bu soruya şőyle yanıt verir: “Buda nerede deǧildir ki?”
Eǧer yeni yemek yemiş birisine, yemek onerirseniz bunun anlamı yoktur. Budizm, kişiler tarafından ona ihtiyaç duyulduǧunda, arandıǧında ortaya çıkar.
Buda’nin işaret ettiǧi gibi, Yaşam Çemberi’nin tek çıkışı uyanış ve kişisel aydınlanmadır.
 
Buda öğretisindeki “Dört Yüce Gerçek”
1. Acı vardır
2. Acıların bir nedeni vardır
3. İstek ve arzular bırakılırsa acılar sona erdirilebilir. Barış ve huzura ulaşılabilir. (Nirvana)
4. Acıların sona erdirilmesinin yolu Sekiz Aşamalı Yüce Yol'dan geçer. (Orta yol)
 
“Sekiz Aşamalı Yüce Yol’u kısaca
1. Gerçek Bilgi: Sezgisel ve ayrımsız. Doǧru amaçlar.
2. Doğru Anlayış: Net olarak gőrebilmek.
3. Doğru Söz: Yararlı sőzler. Doǧru iletişim.
4. Doğru Davranış: Őldürmemek, çalmamak, etik deǧerleri gőzetmek, saldırgan hareketlerde bulunmamak.
5. Doğru Yaşam Biçimi: Sosyal ve ekonomik adaletin etiǧiyle.
6. Gerçek Çaba: Çalışkanlık. Enerji ve azimle, iyi olanı yapmak, kőtüyü yapmamak.
7. Gerçek Dikkat: Sanrılar oluşturan zihinsel tuzakların farkına varmak, doǧru vizyonu unutmamak. Şimdiki anda ve burada olmak.
8. Gerçek Uyanıklık: Doǧru konsantrasyon ve meditasyon. Zihni parlak ve açık tutmak, huzur duymak, hareketi sınırlamak.
http://www.hayatinanlaminedir.com/hayatin-anlami-4-milyardan-fazla-insanin-inandigi-hayat-gecici-bir-sinavdir-olabilirmi/

13 Ekim 2014 Pazartesi

GO Thai Girl

Uzun zamandır buralarda görünmeme nedenim, bir iş günü sabahında haydi Tayland'a gidelim teklifime evet diyen arkadşımla 2 gün sonrasında çıktığımız enterasan yolculuktan ibaretti.

Enterasan diyorum çünkü benim için birçok anlam yüklü olan ülkede gördüklerim, resimlerim, tanıştıklarım ve birleştirdiğim parçalar sonucundaki hayat görüşüm herzamankinden farklıydı.
Nihayetinde Avrupa yada Amerika kıtasında değil direk Asya kültürünü gözlemlemeye Bangkok-Pattaya ve Mercan Adasına gittim. Singapura zaman yetmedi, Phuket adasına ise kendi isteğimle gitmedim. Zaten önyargılarımla Taylanda nasıl gittiğim bile hala muallakta kalan bir konu! Neyseki saydığım 3 bölgede de denizin,kumun,iklimin, masajın ve yaşam tarzlarının en uç noktalarını beynime resmettim. Muhtemelen bu hafta aklıma gelen herşeyi buradan mümkün mertebe paylaşacağım :)
En başa dönecek olursak; Bayramın ilk günü herkesle bayramlaşıp, kendime göre vedalaşıp yola koyulduk ve 9 saat sonucunda Bangkok'a indik. Orta sınıfın olmadığı, nüfusun kalabalık, araç trafiğinin ise İstanbul'dan beter olduğu bir şehir burası. Hangover filminin çekildiği yerden, tüm bölgeyi izleyerek kıyas yapmak çok mümkün ve doğal bir süreç. Ancak bizden daha fakir bir ülkede olmak ürkütücü. Çünkü orta sınıf halk profili hiç yok. Gökdelenlerin yanında teneke evlerde yaşayan bir halk, soya sütü etkisinden çok muhtemelen imkansızlıktan kadın olmak için sayısız ameliyatlardan geçen büyük bir çoğunluk ve sokaklarda böcek, akrep ve yılanların yendiği bir yer hayal edin öncelikle. Gece hayatı özellikle Pattaya bölgesi için sadece sex kölelerinden oluşsun, eğlence anlayışları gözler önünde herşeyi yaşayan diğer milletlerden gelen bir halk ve tek tip Tayland kızlarıyla çevrili büyük mekanlarda izlediklerinize inanamadığınız bir yer belirsin zihninizde... Tabiki bu saydıklarım en kötü özellikler olarak ülkenin adını kazıdı benim hafızama. Bembeyaz kumlar, tarif edemeyeceğim güzellikteki suyun rengi ve ekim ayında Hint Okyanusuna girme zevkimiz paha biçilemezdi.  Her istediğim dakika masaj yaptırmak bir nebze olsun yorucu ve sıcak günlerin kaymağı oldu.
Para birimleri epey değişik. 100 Baht=7 TL olarak işlem görüyor. Dolayısıyla euro yada dolar olarak bozdurduğunuz para harca harca bitmek bilmiyor. Tayland ipeğinden şallar, ahşap fil ve Budha figürleri derken bir bakıyorsunuz ki kendinizi yeniden exchange bürosunda buluvermişsiniz.
Gece hayatına epey para döktük, yalan değil ! Çünkü birkere geldik görelim tarzında 12 kişilik bir arkadaş grubuyla heryere girdik ve ülkemizin kıymetini anlayacak nitelikteki eğlence hayatlarına maruz kaldık :) 2 kız olarak gittiğimiz turda bizler gibi genç gruplar ve yeni evli çiftler de vardı. Her ortama ayak uydurabilecek nitelikteki insanlar oldukları için de sürekli beraber hareket etmek daha keyifli günler geçirmemize sebep oldu. Mercan Adası ve vahşi hayvanlarla resim çekildiğimiz Parklar ve sahne showlarını anlatmaya kelimler yetmez kesinlikle görülmesi ve adrenalini bizzat yaşanılması gereken cinsten yerlerdi diyebilirim.
Yemekler denemeyeceğimiz kadar kötü görünüyor dahası rezalet kokuyordu. O nedenle fast food restoranlarının baş müdavimi olduk çıktık. Hatta ben bir Türk resoranında 2 kere çorba içtim ve oralarda yaşama süremi bir nebze uzatmış oldum :)
Kim olursanız olun, yurtdışında en büyük probeminiz yemek ve tuvalet ihtiyacından ibarettir. Yabancı dili olmayan biri bile beden diliyle kendini oraya adapte edebilecekken, açlıkla geziye devam etmesi inanın çok zor !!
İnsanları çok güleryüzlü ve herşeyde yardımcı olmaya çalışıyor, ingilizceleri çok iyi olmamasına rağmen sizi anlamaya uğraşıyorlar. Önceden erkek olduğunu anlamayacağınız profesyonellikte ameliyatlar bu ülkeden geçiyormuş. Hepsi taş gibi inanmakta zorlanıyorsunuz o nedenle cinsiyetlerine :)
Ülkemizde komik silikonlar ile ortada dolaşanları  ve kırılmış bölgelerini düzelltirmek için estetisyen bulmakta zorlananları oraya yönlendirmekte fayda görüyorum. Zira adamlar gerçekten kendilerini aşmış ve bütün ülkerden koşa koşa gidenler olduğunu öğrendik. Ama ne fayda ki fakirlik ve pis koşullar hala hat safhada...
Eğitilmemiş insanların yanısıra inanılmaz zeki ve evcilleşmiş hayvanlara da üzülüyor herkes birkaç showdan sonra, ruhsuzlaşıyorsunuz gördüklerinizin enterasanlığından çünkü.
Muson yağmurlarına yakalansakda nemden bayıltan hava şartlarına karşı önlemimizi klimalı masaj&spa merkezlerinde aldık. Hatta uçaktan indiğimiz gibi ilk önce bütün kızlar olarak ayak masajıyla ortamları test ettik onayladık sonrasında da bize kalan boş vakitlerimizde hemen soluğu oralarda aldık. Herşey çok ucuz olsa bile bir zaman sonra doyduk denize kuma güneşe masaja bile.. Büyük resme bakacak olursak güzel arkadaşlıklar kurduk. Aile gibi olduk, yiyeceklerimizi paylaştık ve alışveriş mekanlarında birbirimiz adına indirimler sağladık. İndirim almak için pazarlık etmezseniz ödeyeceğinizin 3-4 katı fiyat veriyorlar çünkü size. Ve bu durum birzaman sonra eğlenceye dönüşüyor, alışkanlık haline gelip herşeyin fiyatını aşağıya çekmeye çalışıyorsunuz. Aldıklarınızı arkadaşlarınızla kıyas yapmamınızı tavsiye ediyorum çünkü aynı ürünü bir taraf mutlaka daha ucuza almış oluyor. Çoluk çocuk yada yaşlı ebeveynlerle gidilmesini tavsiye etmiyorum. Tapınaklar gezilirken sürekli ayakkabı çıkar, üstüne uzun kollu birşeyler giyin, şiddetli yağmura yakalanmamak için koştur ve gece hayatında seçkin mekanları keşfetmek için epey efor sarfediyorsunuz. Zira gençlikte ve birkere yapılacak türden bir gezi olmaktan öteye geçemiyor Tayland seyahati.. Sadece bir adaya gidip 5 yıldızlı tatil yapmak da ülke görmek, insanlarıyla aynı kültürü yaşamak anlamına gelmiyor anlayacağınız..

Konular çok, resmedilen kişiler ve yerler inanılmaz farklı, anlat anlat bitmez...
Bugün ana başlık olarak geçtiğim uzakdoğu gezimin detaylarını ve sadece birkaç resmini haftanın diğer günlerinde paylaşacağım. Madem tek parça döndüm, tadını çıkarmak üzere iyi haftalar diliyorum...