20 Aralık 2023 Çarşamba

Birine Bi"sey Oldu !

Bisey oldu...
Haber almaktan en korktuğum şekilde gece uyurken telefonum ısrarla çalmaya basladi, 

Bisey oldu...
Ve ben telefonda bagirarak aglayan ve bana hemen evden çıkmamı soyleyen sesi duymadan. anlamaya calisirken coktan arabaya binilip yol gidildi...

Bisey oldu...
2 saat once yemekte beraber oldugum ailem perisan oldu ama benim beynim olan-biteni inkar etti.

Bisey oldu...
Saat 22:00da arkadaslarimlayim birazdan eve gecerim diye konustugumuz cocuk 23:00da yok idi....

Bisey oldu...
Anne yarısi derler bana. teyzosların en eglencelisi, maclarda dayilarin dayisi, seyahatlerde oda arkadasi, ozel konularin sirdasi, ergenlerin cilgin-havali ablasi, son 20 senenin ilk kez verilen tum  unvanlari bir anda elimden gitti.

Bisey oldu...
Buyuturken her duyguyu ayni anda yasadigimiz, cok sikarsak kacar serbest biraksak naifligiyle baskalarina kanar korkusuyla ustune titredigimiz ilk goz agrimiz biyere gitti...

Bisey oldu...
20 yaşına girmesine 2.5 ay kala "'çocuk yok çocuk gitti'"

Bisey oldu...
Trafik kazasi denilemeyecek kadar elim ve sacma bir kazada ucarak kus olan çocuğumuzu cicek gibi gömüp -sulayip eve gelindi.

Bisey oldu...
Giden herkesin ardindan altin vurusu Efe"miz yapti ve takvimler ağustostan sonrasini hic bilmedi.

Bisey oldu...
Ve artik hicbir renk eskisi gibi degildi..!!!

Bisey oldu...
Teselliler faydasız, isyan etmeden yasamaya devam etmek de imkansiz gibi biseydi...!

6 Haziran 2023 Salı

Amaaaan, neyse !

Normalde pek ağlamam, yani aslında çabuk ağlayabilirim duygusal zekam sağolsun herkoşulda herkese uyum sağlayabilme şansı tanıyor bana lakin insan ağlamaya ağlamaya ketumlaşıyor mu ne oluyorsa bir başladı mı birdaha da duramıyor-muşşşşş...En sonki yazım sebebiyle büyük deprem felaketinden sonra tam 40 gün ağladığımı farkettim, nasıl bir uykusuzluk nasıl bir tükenmişlik yaşadıysam artık herşeyi otomatiğe bağlayıp bir boşluk hissiyle yaptığımı düşünüyorum. Kalk-hazırlan-işe git-yemek ye-konuş-eve gel-ağla-yat... diye aynı düzende gidiyordum. Allah dermansız, büyük dert vermesin lakin ne zormuş günlerce bu şekilde ardarda sürmesi.... Ağlarsın geçer kızarsın geçer hatta bir laf vardır, aşağılık insanoğlu herşeye alışır der dostoyevski... benim biraz zor oluyor alışmam da düzelmem de bozulmamda herneyse işte konu... sonra kendi kendini iyileştirmek için arada bul o çareleri... Herşey anlamsız boş ve sıradan geldiğinde başkalarına değil sadece kendime sardığı da farkettim... Hemen algımı ve enerjimi değiştirmek için aldım başımı diyar diyar gittim bilmediğim yerlere / ülkelere yine... ayrı blog konuları olarak İtalya-Roma ve Almanya-Berlin gözlemlerimi yazarım. 

Gittiğim yerlerde gezip -görüp- öğrenirken çok iyi geliyor en azından gün içinde kafam dağılıp yeni enerjilere geçebiliyorum. Dondurma yerken ve yüzerken de oluyor ama kısa süreli bir oyalanmadan bahsetmiyorum. seyahatler biraz daha meşgul tutuyor beni çok şükür ki... yepyeni pencereler açılıyor içimde. kim sevmez ki gezip görmeyi, fakat ben o yolcluklardan bambaşka biri olarak döndüğümü farkettiğimden beri herşeye ve herkese farklı anlamlar yüklemeye başladım. 40ıncı ülkeme ve sayısını bilmediğim kadar çok şehre doğru yürürken de ne öenmli bir yolculuk olduğunu farkediyorum hayatımda bu değişimin....  Bu sene özellikle hayatıma giren yepyeni insanların birazını dinleyerek çıktığım ylculuklar da mevcut, bir arkadaşlarımın önerisiyle terapistine 3-4 seanslık bir tecrübe, birinin davetiyle online meditasyon ve enerji seansları, biriyle aniden bir tatile başbaşa kaçmak, birilerini evimde ağırlayıp güzel masalardan yine kendi ev sahipliklerini görmek gibi... Bakın insanoğlu yine başka birilerinin sayesinde bambaşka hayatlara geçiş  yaparken de yolculuğunun devam ettiğini bilse kendini akışa daha güzel teslim ederdi herhalde. Benim gibi anı yaşarken mutlu fakat akışta kalmak, yaşayıp görmek konusunda fazlasıyla müdahaleci / kontrolcü insanlar bile teslimiyet yolunu deneyimleyip görmelidir. (dedi hiperaktif, sıkıntılı, aceleci tip :) ) Bu durumlar üzerinde hem teori hem pratikte çalışmaya başladım son bikaç zamandır. enerjimi dengelemek gereken zamanda üstüste gelen ülke ündemi malesef beni sakin bir tip olmaya yöneltse de ne yapacaımı bilmek ve zamanını beklemek de çok güzel bir yolculuk, resmen olgunluk üstüne olgunluk yaşıyorum yahu her bir farkındalığımda...Lakin işin içinden çıkamadığım aşırı düşünme durumlarından da nasıl çıktığımı tek kelimeyele özetlemek üzere geldim yazıyorum şuan burda... Başlıktan da anlayacağınız üzere herşeyin sonuna gelince Amaaaan Boşver demek de güzel bir çıkış yolu oluyor. tükendiğinizi hissettiğinizde söylemeniz gereken söz ve bazı evreleri de aşağıda sıralıyorum. ben şuanda umursamazlık evresine gelmiş bulunmaktayım. aslında olumlu anlamda umuramazlık içindeyim çünkü bu maddeler herşeyden vazgeçmek anlamında belirtilmiştir. Linkten detaylarıyla okursunuz. Bende ise 1 tane Burci var ve ben şeyden önemli ve değerliyim boşvermesi. Yani iyi birşey, 38 yaşında zare zor gelen bir uyanş bile denilebilir buna :) 

Neyse siz okurken kendinizi de değerlendire durun, umarım bir sonraki görüşmemeze kadar  boşverdiğimiz, umursamadığımız  konuların bize ne gibi güzellikler de getirdiğini konuşuruz böylelikle....

Boş ver azizim herkes ne yaparsa kendine yapar, ne yaparsa kendine yakışanı yapar.

"Boşver yüreğim, gidelim, değmez, sevdiğine de, sövdüğüne de."
- Özdemir Asaf


Dört evreden oluşan bir süreç bu durumu takip eder.
  • Şevk ve Coşku Evresi (Enthusiasm) Bu evrede kişi iş hayatına karşı istekli, yüksek umutları olan ve motive olmuş durumdadır. ...
  • Durağanlaşma Evresi (Stagnation) ...
  • Engellenme Evresi (Frustration) ...
  • Umursamazlık Evresi (Apathy)

8 Mart 2023 Çarşamba

Deprem !

 

Yıl 1999'un Ağustosu, 

Birkaç akşam önce ablamın nişanı var İstanbul'daki evimizde, görünmez kaza bu ya, ayağım sakatlanıyor ve acilde tedavi ile atel-bandaj vs eve dönüyoruz. Koltuk değnekleri ile yazlığa dönünce makara kaldığı yerden devam ediyor tabi...Yürüyemiyorum haliyle ama çenem ve beynim daha çok çalışıyor herzamanki gibi :) O gece herkesle didişip annemin yatak odasında uykuya dalıyorum. Henüz dalmış olacağım ki sarsıntının şiddeti ve annemin hep aynı şeyi tekrar ederek ışığı açmaya çalışmasıyla uyanıyorum bir anda. Dakikalarca etrafıma baktığımı ve hiç konuşmadığımı, o karanlıkta annemin çaresizliği ve duvarların bile ayrılmaya çalıştığını çok net gördüğümden eminim ama elektrikler kesilmiş aslında... Gecenin 03'ü babamda televizyonda hala spor yorumlarını izlemeye dalmış ve sarsıntının şiddetiyle balkondan atlamaya karar vermiş , son anda biz gelince aklına vazgeçip kapıdan kaçarak çıktık hepbirlikte :) Güdüğüme bakmayın çaresizlik nedir deseniz ilk olarak o geceyi söylerim belki çünkü hiçbirşeyden haberi olmadan devam etmek zorunda kaldığımız o anlardan dolayı... Biz sahile koşarken babam da karşı komşuları sırtında taşımaya çalışıyordu evlerinden çıkarmaya uğraşırken herkesi. Evlerin yıkılmadığının ve herkesin don-atlet olduğunun farkında değiliz. Hepimiz yani tüm Çınarcık kaldırımda evlere doğru sıralanıp oturduk ve hava aydınlanana kadar ne olduğunu anlamaya çalıştık. Ne konuştuk hatırlamıyorum sanırım uğultu şeklinde kaldı bilinçaltımda... Yavaşlatılmış anlardan ibaret ama çok hızlı günler... Deniz yükseldi diyor biri,ne bilelim önümüzden fay hattı geçiyormuş, marmara açıkları bizim evin önüymüşvs vs.. Biz ele ele sürekli olan artçı depremlerin şokuyla artık bağışklık kazandık sanki ilk günden itibaren. İnsanoğlu böyle aşağılık işte önce biraz ağladılar sonra alıştılar herşeye diyordu biri cümlesinde... Öyle doğruydu ki bu söylem !!!! Günlerce ormanda yerde yattık o psikolojiye dayanamadığımızı sandığımız için şehir merkezinde.. Sonra ona da alıştık ama nereye kadar tabi o hayatta... Döndük İstanbula geriye yıkılan binaların ve acının tüm kokularının içinden geçerek. Uzaktan izledik kıyameti içinden çıkarak resmen... Ablam İstanbuldan hemen gelememişti sonrası da zaten kavuşma anı gibi koşarak bize iskelenin üstündeki yarıklardan bahsediyordu, telefon hatları kesildi ve birdaha sizi göremeyeceğimi düşndüm diyordu... yani şuan ayrıntı düşünecek halde değilim lakin ilk aklıma gelen anılarım bunlar sanırım.. 14 yaşındaydım, lisede ve yürüyemediğimi zannederken korku-şaşkınlıktan koşarken buldum kendimi o gece....

yıl 2023'ün Şubatı,

Bir sabah uyanıp telefonumu açtım... Gece kıyamet kopmuştu yine biyerlerde... Ama bu kez çok büyük şiddette hem de  bir değil iki kez ve 10 ilde yaklaşık 14 milyon kişi üzerinde.. İlk etapta erişelen bilgiyle enkaz altında kalan, yıkılan çok sayıda bina vardı. Haber okurken hazırlanıp işe giderken yolda da devam ettim araştırmaya. Okudukça birilerine ulaşmaya çalıştıkça kıyametin büyüklüğünü anlamış da oldum. Tüm gün işyerimde elimde telefonla gezdiğimi hatırlıyorum. Sonraki günlerde de herkese sorarak ve üniversitedeki Hatay'lı sınıf arkadaşlarıma ulaşmaya çalışırken, yardım etmeye ve sosyal medya üzerinden bile aktif kalarak yardım etmeye çalıştığımdaki çaresiz- yıkılmış hallerim kaldı aklımda. Gerisi ise travmalarımın su üstüne çıkması ve hergün ağlamak, merakla haber okuyup daha fazlasına ulaşmakla gelen tükenmişlik. Toplumsal olaylarda çok etkilendiğimi bilenler biliyordu lakin bu kez herkesin kıyameti ayrı kopmuş olmalı ki, 1 aydan fazla zamandır hergün artan bir çaresizlik duygusuyla kendi yaşamlarımıza devam etmeye çalışmak arasında sıkıştık. Yani nedense ben toparlanmak yerine daha da çok tükendim bu kez...!  Az uyku, hergün ağlamak... Aşırı alkol içen veya depresif veya çok yorgun bir insanın bile etkilenmediği her türlü duyguyu yaşatıyor bana son 3o gündür.. Geleyim diyorum ordakilere sakın diyorlar, yardım toplayalım diyorum para geçmiyor çadır bekliyoruz diyorlar sadece..

Allah ölen yüzbinlere rahmet kalanlara sabır ve bundan böyle yaşama gücü versin. neye nasıl inanacaklarını inanın bende bilemiyorum lakin, bu seferki bir başka, bu kıyamet uzaktan bakanlara fragman niteliğinde aslında hem de daha fazlası. Biz ülkemizde bu yüzyılda  bir depremin bize dünyanın sonunun nasıl gelebileceği senaryosunu yaşadık ve yaşattık o masum insanlara resmen çürük yapılar ve zihniyetlerle. Bundan böyle Umut var mı bilemiyorum şu anda fakat bende düşünmeye ve işin içinden çıkmaya yürek, bizim başımıza tekrar gelmeyeceğine dair sabır kalmadığı kesin !

14 Aralık 2022 Çarşamba

KoçÇçum Benim :)

Yaşam koçluğu, (life coaching) bir koçluk sanatı olup, insanların kendi kendilerini güçlendirmelerine yol açan beceriler ve tutumlar geliştirerek kişisel hedefleri tanımlamalarına ve elde etmelerine yardımcı olma sürecidir. Yaşam koçluğu, iş-yaşam dengesi ve kariyer değişikliği gibi konularla ilgilenir ve genellikle işyeri ortamı dışında gerçekleşir.

Yaşam koçu bireyin mevcut yaşamına odaklanmasına yardımcı olur, gerekli düzeltmeleri yapar ve kişisel ve profesyonel yaşamlarında olumlu hedefler gerçekleştirerek ilerlemelerine yardımcı olur. Kişinin yaşamında büyük bir geçiş aşamasından geçip geçmediği ya da sadece belirli bir hedefe ulaşmak için motivasyona ve cesaretlendirmeye ihtiyaç duyup duymadığı, bir yaşam koçu çok değerli bir profesyonel danışman olabilir. Müşterilerinin yaşamlarında olumlu değişiklikler keşfetmelerine ve başlatmalarına yardımcı olmak için gereken soruları, çerçeveyi, alıştırmaları ve hesap verebilirliği sağlar. Yaşam koçları, gayet sağlıklı düşünüp hareket edebilen bireyleri geliştirmeye yönelik adım atarlar. Hayatlarının her alanında “daha iyisini” isteyen bilinçli insan topluluğu ile yapmış olduğu ikili diyaloglar sonucu oluşmuş bir meslek dalıdır. Psikologlardan kendilerini ayıran en büyük farkta budur. [3] diyor. Wikipedia....

Bu sene içinde birde sertifikalı bir koç olmayı başardım. İleride bu mesleği yapmamam ve danışanlarıma şuanda ücretsiz seanslar vermemem için hiçbir negatif nedenim de yok çok şükür... Eee ozaman ben kendimi geliştirdiğim ve kişilerin potansiyelinin farkında olabilmesi için doğru adımlar izleyen bir koç olduğum sürece harika bir eğitim & belge almışım hissiyatımda uzunca bir süre kalabilirim. Alkışlar kendime geliyor öyleyse. Bazen düşünüyorum da ömür boyu öğrenme modeli, eğitimler, yarı yaşımıza kadar okullar,
teknoloji alanında sürekli bir şeyleri güncelleme ve yenileme isteği vs vs. Yap yap yap nereye kadar dimi ?! Karşında muhatap olduğun kişilerin çeşitliliği ve kapasitesi artık beni bile şaşırtıyor ki ben aşırı farklı çevreler ve kültürlerin  harmanlandığı bir kişiyimdir :) her tipten çevreden arkadaşı olmasıyla ünlüyümdür. Benim burada ne işim var diye şaşırdığım ortamların en ünlüsüyümdür :) 

Şimdi diyeceksiniz ki ne alakası var bunların eğitimle sertifikayla vs.. Yaşam koçluğu denilen meslek (Yaşam Koçluğu bir meslek midir? Evet. Koç (Seviye 6) Meslek Standardı 26.06.2013 tarihinde 28692 sayılı Resmi Gazete ile yürürlüğe girmiştir) kişilerin içindeki potansiyeli ortaya çıkarmak, sorgulamadan ve tek taraflı yönlendirmeden, birey olmanın getirdiği sorumlulukla hareket etmesini sağlar. Yani terapide değil koçluk görüşmesinde olduğunuzun farkına vardığınız an kurban psikolojisinden kurtulup neler yapabileceğinize odaklanma biçimidir. Benim tabirim bu şekilde en azından :))) ki bu da gayet açık ve güzel bir neden koçluk almanız için… Aynı sonuçlardan bıkmış kişiler, kendini gerçekleştirmek ve yatırım yapmak isteyenler, bir şeyleri değiştirmek isteyen, ancak değiştirecekleri şeyi bulamayanlar, duygularına hakim olmak ve potansiyelinin farkına varmak isteyen kişilerin tercihi hep bu yöndedir.

Yaşam koçu olabilmek için bu alanda düzenlenen eğitim programlarına katılmak gerekir. Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik ya da Psikoloji bölümlerinden mezun olan kişiler de yaşam koçu olarak görev yapabilir. Ancak genellikle Yaşam Koçluğu Eğitimi Sertifika programlarına katılarak yaşam koçu olunmaktadır. Danışanlarla beraber pekiştirilen bir meslek tecrübeyle sabit ilerleyecektir ki hiç şüphem yok bundan. Lakin işin PR kısmı veya ofis ortamında çalışılması fikri beni biraz gersede ileriki yıllarda çok geçerli bir meslek olacak nasıl ki pandemiden sonra psikolog ve diyetisyen desteğinin zaruri bir ihtiyaç olması gibi. Kişilerin başarı durumu ise malum hem referansları hem de danışan üzerindeki ilerleme durumundan belli olacak. Çünkü yaşam koçu; İşinden başını kaldıramamaktan, yakınlarına ve kendine vakit ayıramamaktan yakınan ya da hayatta ne yapmak ve ne olmak istedikleri konusunda belirsizlik yaşayan kişilerin yaşamlarını dengeleyen ve yaşamlarına anlam kazandıran kişidir. Kişinin geri bildirimi ve somut örnekleri sizin için yeterli ve etkin bir başarı performansıdır. Kişilerin potansiyeli sizin doğru biçimde soracağınız sorularda daha önemlisi kendilerine soracakları ve kendi kendilerine verecekleri cevaplar sayesinde ortaya çıkacaktır. güçlü sorular vardır mesela metodlarımızda, çalışma dokümanlarımızdaki örneklerde ve kendimizde farkettiğimiz olgularda. ben şimdi konuyu burada bitirirken en sevdiğim 3 soruyu buraya bırakıyorum ve bir dahaki görüşmemiz kadar cevaplamanızı rica ediyorum. Öyleyse her zaman söylediğim gibi hoş bakın, hoşça kalın sevgili dostlar.. 
  1. Doğru olduğuna inandığınız ve uğruna savaşacağınız şeyleri yapacağınız gün ne zaman gelecek?
  2. Eğer hatalarınızdan ders alıyorsanız, neden hata yapmaktan korkuyorsunuz?
  3. Eğer kimsenin sizi yargılamayacağından emin olsaydınız, neyi farklı yapardınız?

13 Aralık 2022 Salı

Yıl Kapanışı :)

 Global şirketlerde değil yalnızca, paranın olduğu her yerde yıl kapanışları olur (dönem devir) ve çok uzun sancılı uğraştırıcı zamanlar olabilir. Koca bir yılın planlaması ne ise kapanışı da odur bence... Şimdi döndüm tüm 2022 yılına baktım da, kapanışı toplamda 2-3 blog yazısıyla bitiriyorum şimdi. Muhtemelen bir sonraki yazım 2023 yılında olacak veya hiç olamayacak :) Zaman gösterecek onu...

 So, we will see ;)

Yılın ilk yarısı ile son yarısı bariz farklılıklar oldu mesela benim hayatımda. Yani Q2  farklı gündemle kapandı, şimdi farklı ortam insanlar ve planlarla devam ediyor. İş değişikliği yapmam sebebiyle bölge bir nebze değişti, kültür değişti saatler değişti, kışa geçmekle birlikte aşırı hareketli günler geçti daha sakin ama karmaşık gündemler geliverdi.Zaten pandemiden sonraki süreçte normal hayatımıza ne kadar çabuk geçiş yaptığımızı düşünsekte maskeleri çıkarmamızın haricinde pek birşey geride kalmadı. İnanılmaz seyirde artan enflasyon oranlarında insanlar evde kalmaya devam ediyor, aşı olanlar-olmayanlar mutasyona uğramış virüsü yaymaya devam ediyor, daha güçlü grip vakaları baş göstermeye devam ediyor, Ülke gündemi her gün değişen haber ve skandallarla çalkalanmaya devam ediyor diyebiliriz...
Nedense 2012 yılında böyle bi çalkalandığımızı hatırlıyorum, ölümler değişimler birleşmeler-ayrılıklar doğa olayları vs derken benim hayatım epey bir etkilenmişti, googlada aratırsanız da insanlık tarihinin en ünlü yılı olarak kayıtlara geçmiş, içeriğine değişik haber kaynaklarından bakarsanız sizler de hatırlayacaksınız. Benim 2020-2021 yılım daha sıkıntılı düşük motivasyon ve umutsuz geçmesine rağmen aynı sansasyonel yılı bu sene de hissediyorum. Dünya ve ülkemiz garip değişimler içerisinde ve pek de iyi bir yere gitmiyor gibi. Neyse umutsuzluğa kapılmanın olaylara pesimist bakış açısıyla yaklaşmanın da alemi yok. Kendimizi dik tutmamız lazım, yıpranmanız sadece düşmanın işine yarar:) Yaşayacağız deneyeceğiz ve göreceğiz. Tekrar ediyorum ki ; we will see...

Teknoloji çağı, yapay zeka, robotik kodlar, arttırılmış gerçeklik vs.. Millet aya daha iyi ve hızlı gidiyor derken bir de bizim takılı kaldığımız uğraştığımız konular, kişileri ikna etmeye çalıştığımız olgular var tabi onlardan hiç bahsetmeyeceğim. Yıl olmuş bilmem kaç hala nelerle uğraşıyoruz cümlesi bendeki yerini hala koruyor mesela ... Çok spesifik olaylardan örnek vermeme gerek yok sevgili okuyucu/ takipçi biliyorsunuz siz neyden bahsettiğimi nelere üzülüp nelerle boğuştuğumuzu..
Cehalet çağımızın vebası sanırım, sosyal medyada gördüğü her şeyi gerçek zanneden, başkasının hayatı ve doğrularıyla gerçekliğini kuran ve maalesef diplomalı cahillerin türediği bir nesille yaşamaya çalışıyoruz en üzücüsü bu geliyor bir de bana.. Okul bitiriyor fakat araştırma sorgulama üretme becerisinden yoksun bir nesil geliyor.. Lütfen bana çok zeki ama onlar demeyin.. Kullanmadıktan sonra beynin de bir anlamı yok.. Pratik olmak başka şey, karşıdakiyle kendini kıyaslayıp mükemmel olduğuna inanmak ve fark yaratacak hiçbir şey bulmadan vasat biçimde yaşamak bambaşka şeyler.. Kızmayın ama ben şuan 18-29 arasında tam olarak bu anlattıklarımı görüyorum ve çok üzülüyorum. İmkanları dahilinde kendini geliştirenlere laf yok. Saygı ve sevgiyi tümünü hakkediyorlar lakin TV'den gördüğü hayatları iyi-kötü yaşamadan bana savunan, denemeyen, çabalamayan ve elde edemeyince karalayan bir yeni nesille pek anlaşabileceğimi ve normalleştirebileceğimi sanmıyorum. Evlenip çoluk çocuğa karışabileceğimi ve uğraşabileceğimi de sanmıyorum mesela :))) Tahammülsüzlük seviyem gittikçe düşüyor. Ya yaş, ya da yaşayıştan bilemiyorum. Kalitesiz bir çağa girmek beni çok üzüyor velhasıl kelam...
Neyse ben maddi manevi yıl kapanışımı yaparken kendimle ilgili neler yapmıştım tüm yıla diye hızlıca bir göz attım.. Nerelere gittim ne aktivitelerde ve eğitimlerde bulundum hangi kitapları okudum, hangi sinema-tiyatro  oyunlarını izledim diye kendinizi ufak bir check ederseniz yaşadıklarınınız ve geçirdiğiniz zamanlar daha anlamlı, daha dolu, daha yaşanabilir bir hal alıyor. Deneyin göreceksiniz. üzüntüleriniz sıkıntılarınızın üzerinden geçerken de tekrarlamamasına dikkat edin. Zira üstümüze yapışıp kalması sağlıksız bir ortam beyin ve vücut meydana getirebilir.. Aman diyim !!!
*2 sene aradan sonra Amerika maceram San Diego yani  2.hayatıma uçabildim. Tüm aşılarım tamamlandıktan ve her şeyden emin olduktan sonraydı. Gerçi olmasa ne yazardı ben yine de gitmeyi kafaya koyduktan sonra :) Gidişimdeki uçuşlar tam saatinde sorunsuz ve hava şartları dolayısıyla her sefer iptal edilmişken benim Los Angeles uçuşum direk ve vaktinde gerçekleşti. Hava birden yaza geçti benim ruhumda ve beynimde yaşıyorum hissi oluşuverdi. İstanbul'da kar fırtınası bekleniyordu, ocak ayının son haftası ben kar-kış görmeyeyim diye koşarak ülkeden  uzaklaşırken bağlantılı uçuşum ile San Diego'ya yani 26 dereceye ulaşmayı başarmıştım. Hava -ortam- insanların ruh hali pandemi sonrası bile o kadar mükemmeldi ki ancak rüyada olabilirdim.  Gitmediğim ve özlediğim her zaman, rüyalarıma giren tek yer olma özelliğini halen taşıyor SD bu arada :))) 
2 hafta mükemmel terapi tatilimin sonunda ülkeye dönüşümde ne olduysa oldu ve 2.5 gün biraz havada biraz havaalanlarında yaşayarak kış mevsimine zorunlu giriş yapmış oldum. Amerika içinde sürekli uçarken ve beklerken buluyordum kendimi, pazar akşamı gelmem gereken yere salı günü inebildim ki 3 destinasyon sonrasında İstanbul'a inebilmemin umuduyla geçirdim o zor saatleri. Dünyanın en ünlü havayolu şirketinin telefonda değiştirdiğini söylediği biletimin yanması ve yeniden para vererek kendi imkanlarımla ülkeye döndüğümü de hiç unutmayacağım. Maddi -manevi hep zararsınız be kardeşim kendi halkınıza nedense !!! 
Neyse her zaman derim insan yollarda büyüyor ve olgunlaşıyor bence. Çıktığım her yolculuktan başka bir Burcu olarak döndüğüm doğru fakat tek başıma bu kadar yol çekmek ve her türlü beklenmeyen olayı anı olarak biriktirmek 2-3 yaş almama sebep olmuştur bir anda :)))) Çok gezen mi bilir çok okuyan mı deseler, yaşarken hepsini aynı anda yaşayan derim ben mesela...
*Geçen sene Ürdün'e gidip 18 gün kalmıştım yeni bir ülke olarak pasaportuma geçti. Yaşımla beraber girdiğim ülkelerle ünlüyken nedense son yıllarda aynı yerlere birden fazla gitmeye başladım. Hem yurtdışı hem yurtiçi böyle seyahatleri özler ve planlarken buldum kendimi. Defalarca Fransa, Yunanistan ve Amerika ziyaretlerim oluverdi. Bir ülkenin farklı şehir / bölgelerini görmekle  başladım mesela ilgi alanlarıma. Okuduğum kitaplar izlediğim filmlerde vesile oldu belki bu arzuya. Bodrum'u Alaçatı'yı Kıbrıs'ı her sene görmek isteği ve özlemi içerisindeydim mesela.  Alışkanlık mıdır rahatlık mı bilinmez lakin gerçekleşen seyahat eylemlerim beni hayatta tutmaya devam ediyordu kısacası... Ayvalık İzmir, İznik, Ayvalık, Bergama, Fethiye, Adrasan, Adana, Gaziantep, Uludağ, Likya bu seneye adını yazdırmış yerlerden şuan aklıma gelenler mesela... Çok şükür bin şükür diyerek her fırsatta yüzmeyi, yeni yerler keşfetmeyi başardım yeni yılda daha fazlasına niyet ediyorum. 
*Şimdiye kadar bulunduğum ülke ve şehirleri yazıyorum bazen kağıda, mutlu olurken bir yandan da henüz göremediklerim için hüzün doluyor içim. En son saydığıma göre 36 ülke, 140dan fazla şehirde kalmışlığım vardı. Tabii ki dolar ve euro 19tl lere dayanmamıştı o vakitlerde ve herkesle güzel hızlı planlarımız olabiliyordu. Pazartesi günü karar verip çarşamba Amerika'ya uçmuşluğum, 1 sene içinde 14 ülke gezmişliğim var benim mesela :) Ahh ah ne günlermişşş behhh !!! Devamını da yaşarız inşallah yepyeni yerler yepyeni insanlarla...Tatil kafasında yaşamak kadar güzel bişey yok bence şu hayatta :)
* Bu sene de toplamda 4 adet aşı oldum diye her yere rahatça gidip gelmelerim devam etti. Lakin mecburi nedenlerden dolayı evde otururken de online programlar, piyano dersleri (çocukluk hayalimi canlıya geçirdim ). Konserler gönüllü yardım aktiviteleri, Fenerbahçe organizasyonlarına da ayrıca devam ettim. Aktif ve düzenli olarak spor yapamasamda tüm spor aktivitelerine seyirci olarak katılmaya da devam ettim :) Kombine kongre yardımcı vs. taraftarı olarak renklerime tam destek hep destekte yine tam gaz ileri dedim :) Bazı alanlarda mutlu ve başarılı olurken bazı alanlarda mutsuzluğumuzla yine adımızı tarihe altın harflerle kazıyan kulübüme sonsuz teşekkürler bu nedenle :)
*Şampiyonluklar, dünyadaki savaşlar, yangınlar, deprem sel gibi  bilumum doğa olayları hem ülkemizi hem dünyayı sarsmaya devam etti. Tam unuttuk derken hatırlatan kişi ve kurumlarla gündemde kalmaya devam ettik mesela.
Dünya nüfusu 8 milyarı geçti ve insan yine her yeri kirletmeye mahvetmeye devam etmekteydi. Çevre kirliliğine küresel ısınmaya ve hepimizi ilgilendiren ortak konulara dikkat çekmek isteyenler yine bir avuç insan olarak tarihe geçti. 
Kıssadan hisse, diyeceğim şudur ki hayat zorlaşarak devam ediyor bu hepimiz adına görünen bir gerçek. eskiden biz büyüdük ve kirlendi dünya şarkısını dinlerken şimdi daha atarlı-giderli arabesk şarkılara yöneldi caaanım gençlik, canım güzelim ülke... Benimse dudaklarımda mırıldandığım tek şarkı var ''Sallan Sallan''....

5 Nisan 2022 Salı

Nasıl gidiyor araba?

Merhabaaaaaa, nasıl gidiyor araba ;) 
Bilenler hatırlar, klasik sorumdur kendime has ruh halimle sorarım ve farklı cevaplar almak çok hoşuma gider bu komik soruma...

  • Şimdi son yazımdan beri arabanın nasıl gittiğini özetleyecek olursam aradan geçen zamanlarla başlamalıyım önce... İlk covid vakasının görülmesinin üstünden tam 2 sene geçti. Ölüm sayılarının yüksekliği(malesef çevremden epey tanıdığım arkadaş-akrabamı da kaybettim), haftalarca evde izole olmaya çalışmamız, aşılar, mutasyonlar ve maskeyle yaşamaya çalışmak derken, her biri üstüne günlerce konuşup sayfalarca yazacağımız günlerden geçtik ki hala geçiyoruz. Mesela ben az aralıklarla 3 tane aşı oldum (Biontech aşısı, mRNA veya haberci RNA olarak bilinen bir teknik üzerine kuruludur) maske ve kapalı alanlarda çok az bulunma durumlarına alıştım. Biri bana böyle bir salgından geçeeğimizi ve tam olarak bugünleri yaşayacağımızı söylese ağzımı bırakır başka şelillerde gülerdim mutlaka ! senaryosu kötü yazılmış filmler tadında bir dünya değişimini tahmin dahi edemez hatta izlemezdik bile televizyonlarımızdan.. Neyse diyeceğim odur ki, yaşadık yaşıyoruz ve daha da yaşayacağız anlaşılan...! Değişik varyasyonları ile hayatımızda kalmaya devam ediyor çünkü...
  • Yıl oldu 2022, gündem sıcak savaşlara ve ülke içindeki inanılmaz yüksek enflasyon oranlarına, bel büken hatta can alacak kıvama gelen zamlara geldi. evet kıtlık çıktı çıkacak durumdayız. tüm dünyada zorluklar elbet vardır lakin ülkemizde ciddi boyutlarda bir ekonomik sıkıntı baş gösterdi. 1 ay içinde herşeyin fiyatı 2 hemen sonra 3 katına çıkmaya başladı. evet bu konu da inanılmayacak bir hal aldı ama inanın eksiği var fazlası yok söylemlerimin. neyse bunu da kısa kesiyorum Allah sonumuzu güzel eylesin !
  • Sosyal etkinliklere, maçlara, kapalı ve müzikli alanlara uzun süreli aralar verdik. mesela ben ilk yıl yıllık iznimi bile kullanmak yerine sadece ailemin evinde ve yazlıkta durarak zaman geçirdim. geçtiğimiz yıl Marmara Denizini esiri altına alan müsilaj adlı pislik arkadaş beni her haftasonu farklı bir yerde denize girmeye ikna etti. Vakit ve nakit tamamlandıkça Türkiye'nin en nadide yerlerinde tekrar tatil yapma şansına nail oldum. Çok şükür ki herşeye rağmen çok güzel bir yaz geçirdim. Yurtdışına çıkamayan herkes şansını güzel ülkemden yana kullandı. dövizin inanılmaz yükselişi nedeniyle artık hayal gibi bişey zaten zırt-pırt yurtışı tatillerine çıktığımız zamanlar ! (euro 16,30- dolar 14,85 şuan mesela) inanılacak gibi değil ama gerçek...!
  • ben kafam atınca en uzak yerlere kaçan ben, en sonunda kafayı bozup geçen yıl Ürdün, bu yeni yıl itibariyle de Amerika'ya uçmaya kaldığım yerden devam ettim. Biriken sinir sıkıntılar ve paralar bir şekilde bir yere akmalıydı çünkü :) Aktı gitti çok da güzel oldu, oh sefamız olsun, aklımıza bedenimize bişey olmasın ;) Oradaki günlerimin  nasıl geçtiği, Covid sürecinden nasıl etkilendiklerini  ise ayrıca bir blog konusu olarak yazacağım. şimdilik başlık olarak kalsınlar..
  • son 3 senedir aynı şirkette, yabancı bir yöneticiyle çalıştığım üzere yepyeni ülkeler ve kişilerle tanıştım. hepsini oturduğum yerden laptop karşısından yaptığımı söylememe gerek yok herhalde :) yalnızca ilk 3 ay kadar bir fiiil evden çalıştık ve sonrasında şirkete dönüş yaptık. Yöneticimin yoğun iş seyahatleri dolayısıyla bazı haftalar evden çalışmaya devam ettik. bu dönemde de iş-ev dengesinin değiştiğini gözlemlemiş olduk. Ben denge kurulabilirse bu durumu pek sevdim. Trafiğe çıkmadan, hazırlanma gereği duymadan, özel zamanlarımızda evde olmak bana çok iyi geldi açıkçası. Herşeyin fazlası zarar bakış açısından yola çıkarsak ondan da sıkıldım.  Yıllardır belli bir düzen disiplin altında bulunduğumuz üzere 2 hafta evde olmak bile fazla gelmeye başladı. insanoğlu sosyal bir yaratık ve sürekli dışarda duramayacağı üzere sürekli evden de olmuyormuş bazı şeyler dostlar, benim kişisel görüşüm bu yöndedir :)
  • şimdilerde monotonlaştığını düşündüğüm hayatımda değişiklikler çekiyor canım. Tatillerimi saymazsak pek heyecan katamıyorum hayatıma. Malum herkes evli barklı çocuklu ve bana eşlik etmekte zorlanıyor. Vakit ve nakit olarak da ortada buluştuğum arkadaşlarım gün geçtikçe azalıyor. Evlilik fikri hala gelmedi ne yalan söyliyeyim bu pandemi döneminde de muhtemelen boşanırdım öncesinde evlenmiş olsaydım :) mizah yapmıyorum dostlar bu süreçte tahümmül sınırlarım iyice aşağıya çekildiği üzere özel hayat ve zaruri ihtiyaçları yaşam çemberimde bir arada götüremiyorum sanırım. veya karşıma çıkan insanlar fazlasıyla bencilleşmek nankörleşmek üzere beni yordukları için istemiyorum da diyebiliriz. Bana yardımcı olmayacak, herhangi pozitif bir özelliğini katmayacak insanlardan mümkün olduğunca kaçınıyorum. Lütfen sizde kaçın, bakmadan arkanıza hızlı hızlı ilerleyin :) bir dost tavsiyesi olsun kulak ardı etmeyin lakin... Hayat yeterince zor ve sıkıcı olmaya başlamışken bir de başka insanların (pat diye hayatımıza giren yenilerden bahsediyorum) derdini tasasını ve negatif etkilerini üstlenmeye hiç lüzum yok, ben de bu yüzden duymuyorum ! amma ve lakin beni bana ve hayata daha da çok sevdirecek insanlar gelecekse ömrüme buyursun gelsin hoş gelsin..! Kapımız gelene de gidene de ardına kadar açıktır diyerek burada kesiyorum. Bu bir ara yazı olsun detaylara sonra girelim.. Blog yazılarımın arası çok açılmış farkındayım ama içimden geldikçe yazmaya devam ederim. Geçmiş yazılarımı okuyacağım ben şimdi bakalım neler varmış o senelerin gündeminde...şimdilik hoş bakın ille de hoşçakalın ;)
  • Zengin bitirişi :)

15 Nisan 2021 Perşembe

Virüs Dünyasına Giriş -101


Seneler sonra yazmadığım bloğuma girdim hemen bi arkadaşa bakıp çıkıcam sevgili takipçilerim, eski dostlarım ve düzenli okurlarım :)
2020'ye büyük umutlarla adımımızı attıktan hemen sonra bireysel veya toplumsal olarak başımıza gelen felaketler bir yana dursun, olimpiyat oyunlarını, büyük ihaleleri, şirket bütçelerini, olağan veya olağanüstü tüm tahminleri, eğitimleri, toplantıları, uçuşları, ülkelere giriş ve çıkışları, halk kongrelerini, sokağa çıkan her bireyin günlük düzenini ve kısacası normal akıştaki hayatımızı iptal ettiren bir döngüye girdik Dünya olarak... evet ilk kez karşılaştığımız bu vakayı aynı anda tüm dünya ülkeleriyle yaşamak da varmış tecrübe etmemiz gereken yaşamsal döngümüzde diyerek tanıştık bu pandemiyle. Pandemi ne demek diye soracak olursak,
  • Yeni bir virüs olması
  • İnsanlara kolayca geçebilmesi
  • İnsandan insana kolay ve sürekli bir şekilde bulaşması şeklinde kısaca tabir edebiliyoruz.

insanoğlu neyi yaşıyor ve ısrarla tecrübe ediyorsa o konunun mütehassısı oluyor bir müddet sonra. Mesela siyasal veya toplumsal neyin içinden geçiyorsak o konunun uzmanı oluyor ve araştırmalarımızın büyük çoğunluğunu o konu zerinde yoğunlaştırıyoruz. evde oturan ablalarda, kafelerde restoranlarda ve her köşe başında konuşan abilerde bile durum böyle sirayet ediyor insanoğluna.. şuanda gündem tamamen sağlık olmuş durumda. evet hani şu herşeyin başı sağlık dediğiğimiz, bize klişe gibi gelen lakin başımıza gelince kafamıza dank eden ' sağlık' ! bu seferki ise spesifik bir biçimde hayatımıza giren, virüs olgusu.. gripten hersene yüz binlerin öldüğünü bile farketmezken şuan virüsün ismine cismine çıkışı yayılım ve öldürme oranlarına kadar takip ettiğimiz bir sürece girdik. tartışma konularını saymakla bitmez, insan yapımı patentli bir icat mı, doğal seleksiyonda yayılan gerçek ve aşısı bulunamayan DNA sı henüz çözülemeyen bir hastalık mı tartışmaları şuan sadece kapalı kapılar arkasında sürüyor olabilir ama ülkemizde OHAL ilan edilip sıkı bir sokağa çıkma yasağı gündeme gelmeli mi, maske takılmalı mı, 1 kişi mecbur kalıp sokağa çıkarsa (ki hala çalışan ve toplu taşıma kullanan nüfusun fazlalığı dikkat çekmekte) etrafındaki toplam kaç kişiyi enfekte edebilir, evde atlatılan bir hastalık türümü yoksa öldürücü olması nedeniyle hastanelere mi başvurulmalıdır gibi en basit sorulara yanıt aradığımız bir dönemdeyiz diyebilirim özetle. nedir bu virüsü diye soracak olursak da :
En basit tanımıyla dünyada eşzamanlı olarak çok yaygın bir şekilde çok fazla sayıda insanı tehdit eden bulaşıcı hastalıklara verilen isimdir.
2009 yılında domuz gribi, pandemik hastalık ilan edilmişti. Uzmanlar, domuz gribi nedeniyle yüz binlerce kişinin hayatını kaybetmiş olabileceğini söylüyor.
Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) tanımlamasına göre, bir hastalığın pandemi olabilmesi için kabaca üç kriter aranıyor:
Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve Covid-19 adı verilen hastalığa yol açan koronavirüs, Antarktika hariç tüm kıtalara yayıldı. Türkiye'de ise ilk koronavirüs vakası 11 Mart'ta tespit edildi. 2 Nisan itibarıyla vaka sayısı 18 bini, can kaybı da 350'yi aştı.
Johns Hopkins Üniversitesi'nin verilerine göre, 2 Nisan'da dünya genelinde görülen koronavirüs vakalarının toplamı 1 milyonun üzerine çıktı. Toplam can kaybı 50 bini aştı. 200 binden fazla kişi ise gördüğü tedavi sonucu iyileşti.
Dünyada en fazla vaka görülen ülke, 220 bini aşan vaka sayısıyla ABD olurken, bu ülkeyi İtalya ve İspanya takip ediyor. En fazla can kaybı da 14 bin ölümle İtalya'da hala devam etmekte diyor haber ajansları.
lk kez Aralık ayında görülen ve "2019-nCoV" olarak adlandırılan virüs, Koronavirüs ya da Corona Virüsü adıyla biliniyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 11 Şubat'ta koronavirüs kaynaklı hastalığa Covid-19 adını verdi. Daha sonra küresel salgın anlamına gelen "pandemi" olarak ilan edildi.
dünya tarihine bakıldığında ortalığı kasıp kavuran , insanlığı kırana geçiren pek çok hastalıkla karşılaşabiliriz. ben biraz araştırdığımda gördüğüm oranlar karşısında şaştım kaldım tabii ki fakat şuan içinde bulunduğumuz bu salgın da yabana atılacak cinsten değil. bakınız aşağıda bazı bilgilere yer vereceğim ve karşılaştırmaları, insanlığın nelerle karşılaştığını anlamamız açısından faydalı olacağı kanaatindeyim. yani ben bir bilim insanı edasıyla evde niye kalmamız gerektiğini değil, başımızdan neler geçebileceğini tahmin edebilmek için okuduğum kitaplar, makalaler ve filmleri anca tavsiye edebilirim burdan veya telefonlardan, maillerden şuanda ulaşabildiğim diğer kanallardan...
şte insanlık tarihini şekillendiren en ölümcül salgın hastalıklar:

1) Antoninus (Galen) salgını

MS 165-180 yılları arasında Roma İmparatorluğu'nda yaşanmış olan ve doğu seferlerinden dönen askerler tarafından getirilmiş salgın bir hastalık olan Antoninus vebası günde 2 bin kişinin ölümüne neden olmuş bilinen ilk büyük veba salgınlarından biri.
Araştırmacılar yaşanan hastalığın çiçek ya da kızamık olduğundan şüphelenmiş olsa da gerçek sebebi hala belirsizliğini koruyor. Salgın, Roma İmparatorları Lucius Verus ve Marcus Aurelius Antoninus'un da hayatını kaybetmesine sebep olurken imparatorluk toplam nüfusunun yüzde 30'unu yitirmişti.

2) Jüstinyen Vebası

541 yılında Konstantinopol'de İmparator Jüstinyen tahtta otururken Avrupa'da başlayan bir salgın önce Mısır'a oradan Filistin'e, Suriyeye ve oradan da Anadolu'ya ulaştı. Jüstinyen Konstantinapol'a tüm giriş çıkışları kapattıysa da salgın hastalık askeri birliklerin şehre getirdiği malzemeler arasında yer alan fareler yoluyla girdi.
Farelerin tüyleri arasına gizlenen ve bir milimetreden küçük 'Xenopsylla' isimli uçucu bir böcek, midesinde 'Pasteurella pestie' denen ölümcül veba bakterisi taşıyordu. Bu böcekler uçarak çevrede bulunan diğer farelerin tüyleri arasına yerleşip hızla üredi.
İnsan vücudunun herhangi bir noktasına konup ısırarak veba mikrobunu aktaran böcekler hastalığı bulaştırdıkları kişilerin birkaç gün içerisinde ölmesine neden oldu.
Bir hafta içinde veba şehirde hızla yayıldı ve ölümler başladı. Sarayın çevresi askeri birliklerce karantinaya alındı. Başlangıçta günde birkaç yüz olan ölü sayısı, kısa süre sonra binlere ulaştı. Mezar yerleri dolunca, ölüler denize atılmaya başlandı.
Hastalık normal seyrini sürdürdü ve zamanla kendiliğinden yok oldu ancak o zamana kadar dönemin en kalabalık şehirlerinden olan Konstantinopol nüfusunun yüzde 40'ını kaybetti. Salgın iş gücü ve asker sayısını kaybeden Bizans'ın zayıflamasına ve saldırılara açık hale gelmesine neden oldu ki bu durum Avrupa tarihini kökten değiştiren gelişmelerin yaşanmasına vesile oldu.

3) Kara Veba

1346 - 1353 yılları arasında meydana gelen Kara Veba salgınının 75 ila 200 milyon arasında insanı öldürdüğü düşünülüyor. Tam sayıları bilmek mümkün olmasa da özellikle Avrupa nüfusunun bu yıllarda yüzde 30 ila yüzde 60 oranda azaldığı belirtiliyor.
Yaşanan kıyım sonrası toplumda tanrının ve kilisenin sorgulanmasına sebep olan Kara Veba salgınının dinde reformun ve hayatın pek çok alanında rönesansın başlamasının başlıca nedenlerinden biri olduğu biliniyor.

4) Amerikan yerlilerinin suçiçeği ile karşılaşması

15. yüzyılda Avrupalılar yeni dünyayı keşfetti. Amerika kıtasındaki yerliler ile temas eden Avrupalı kaşifler beraberlerinde getirdikleri virüs ve bakterileri buradaki insanlara bulaştırdılar.
Suçiçeği hali hazırda Avrupa'nın üçte birini öldürmüştü ancak bağışıklık sistemleri Avrupalılar gibi gelişmemiş olan ve ilaçları da yetersiz kalan Amerikan yerlilerinin hiçbir şansı yoktu. Milyonlarca insan öldü ve o dönem yerli nüfusun yüzde 90'ı yok oldu. Bu durum Amerika kıtasının Avrupalılarca kolonileştirilmesini son derece kolaylaştırdı.
19. yüzyılın başına kadar toplamda her iki Amerikan yerlisinden biri Avrupa'dan gelen hastalıklar nedeniyle öldü.

5) Cocoliztli salgınları

16. Yüzyılda 'Yeni İspanya' adı verilen bugünkü adıyla Meksika olan bölgede görülen birkaç farklı hastalığın aynı dönemde oluşmasıyla yaşanmış salgın felaketi 'cocoliztli salgınları' olarak anılıyor.
Bugün yapılan incelemeler sonucunda balıklarda bulunan salmonella bakterisi kaynaklı olduğu düşünülen salgınların 1520 - 1576 yılları arasında toplamda 15 milyona yakın insanı öldürdüğü, Maya uygarlığı için sonun başlangıcı olduğu ve yıllar içerisinde günümüz Venezuela'sından Kanada'ya kadar yayıldığı sanılıyor.

6) Yedi farklı Kolera salgını

Uygarlık tarihimizde yedi büyük kolera salgını yaşandı ancak bunlardan en ölümcül olanı üçüncüsü olan ve 1852 - 1860 tarihleri arasında meydana gelen salgındı. Koleranın başlıca sebebi içme sularının kirlenmesi ancak sebebin bu olduğu üçüncü salgına kadar anlaşılamadı.
Uzun dönemler boyunca insan dışkıları ve atıkları aynı zamanda içme ve pişirme için kullanılan su kaynaklarına döküldü. Bunun büyük bir felaket haline geldiği yer ise o tarihlerde Hindistan oldu.
Bugün bile dünyanın en kirli nehirlerinden biri olan Ganj nehri 2011'de yapılan bir çalışmaya göre 100 mililitresinde 1,1 milyar dışkı bakterisi barındırıyor. Bu oran içerisinde yıkanabileceğiniz en kötü suda olması kabul edilebilecek oranın 500 bin katı. Hindular bu nehirde yıkanmanın kutsal olduğuna inanıyor ve günlük işlerinde nehir suyundan azami şekilde istifade ediyorlar. Bu nedele kolera bu bölgede sıklıkla karşılaşılan bir hastalık türü.
Ne var ki, 19.yy'da yaşanan büyük salgın ile kolera tüm Hindistan'a oradan Afganistan'a ve Rusya'ya yayıldı. Resmi kayıtlara göre sadece Rusya'da bile 1 milyon insanın ölümüne neden olan salgın oradan Avrupa'ya ve Afrika'ya son olarak da Amerika'ya ulaştı.
Kolera bulaşan her 5 kişiden 1'inde tehlikeli derecede ishal görülüyor. Hızla tedavi edilmezse bu kişilerden yarısı hayatını kaybediyor. Yedi kolera salgınında toplamda ölen insan sayısı tam olarak bilinmese de bunu milyonlarla ifade etmek mümkün.
Üçüncü salgın ile doktorlar koleranın nedenini buldu ve o tarihten sonra içme suyunun arıtılması ve kaynatılması gerektiği bilgisi dünyada yaygınlaştı.

7) Üçüncü Veba salgını

1855 - 1859 yılları arasında Çin'de başlayarak dünyaya yayılan ve sadece Çin'de ve Hindistan'da bile 12 milyon insanın ölümüne neden olan bu salgına Jüstinyen Vebası ve Avrupa'nın Kara Vebası ardından 'Üçüncü Veba' denildi.
Etkileri bir asır kadar süren salgın Amerika kıtasına uzak doğudan gelen farelerle taşındı. Daha önceki vebalardan farklı olarak ilerlemiş olan tıp bilimi bu hastalığın incelenmesine ve tedavi edici ilaçlar oluşturulmasına imkan sağladı. Bunların başında da antibiyotikler geldi.

8) Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Tifüs salgını

1914 - 1918 yılları arasında Tifüs bakterisini taşıyan bitlerin neden olduğu salgın savaşın beraberinde getirdiği bir olguydu. Avrupa ve Asya'da 25 milyon kişi hastalandı ve özellikle Sovyetler Birliği ülkelerinde 3 milyona yakın insan hayatını kaybetti. Batılı ülkeler salgına neyin neden olduğunu daha hızlı anladı ve bitlerden kurtulmak üzere önlemler alındı. Doğu ülkeleri ise daha geç önlem aldı ve bu nedenle dünyanın bu kısmında çok daha fazla sayıda insan hayatını kaybetti. diyor kaynak aldığım site; https://tr.euronews.com/2020/02/16/tarihteki-en-olumcul-salginlar-hangileriydi-neden-olustular-ve-nasil-sona-erdiler
Ben şuan daha ziyaede bukadar hızlı bir şekilde tüm dünyaya yayılan virüsü neden yaşıyor olabiliriz ve sonrasında neler oluşacak olabilir gibi sorularıma yanıt bulmak için okuyor ve arştırma yaparak karşışaltırmaya çalışıyorum. varsayımlarla ilerlemek değil ama bildikçe daha az korkacağıma ve tabii ki daha az mutlu olacağıma eminim bundan sonrasında. zaten hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağı, yaşanılan maddi-manevi tüm kayıplarla da tarihe bir bir yazılıyor. alttaki yazılar beni daha çok düşündüren bir özelliğe sahipler. daha fazlası için yıllara, ülkelere ve ölümlere göre dağılım gösteren bu lintken araştırabilirsiniz.
Lakin şuanda içinde bulunduğumuz durum her an uyanmak istediğimiz bir kabus gibi görsek de tüm dünya etkisinden kurtulamadığımız salgının 13. ayı da bitmiş durumda ve aşılanma oranları çok yavaş seyrederken ölüm oranları ise günden güne artarak devam ediyor. Toplu katliam diye değerlendirdiğim bu sürecin tablolarını aşağıda inceleyebilirsiniz. ölmez sağ kalırsak ilerki yazılarımda detay verip ruh hallerimizden de biraz bahsetmek isterim :) zira anlatılmaz yaşanır dedikleri bu süreç muhtemelen herkesi çıldırtmaya yönelik oluşturulan bir süreç, pcr (sürüntü) testleri, aşılar, semptomlar ve vakalardaki hızlı artık yalnızca konuştuğumuz ve geleceğimizi şekillendiren, bizleri evden çalışmaya, markete bile korkarak gitmeye, sevdiklerimizden uzak ve dokunmasız bırakmaya bir çırpıda yetti.. artanları ise sonraki yazımda belitirim belki. Şimdilik sağlıkla kalın ve hoş bakın diyerek ayrılıyorum, birdaha buluşur ve görüşürsek şanslıyız eğer görüşezsek de ''çok sevdim lakin çok da üzüldüm bu süreçte'' bilin isterim :)





27 Kasım 2019 Çarşamba

Değiştir...

Başlığıma bakarak şöyle bir şeylerin tahmininin yapabilirsiniz çok rahatlıkla... 
Eskiyi getir yenisiyle değiştir, söylediğin şeyi değiştir, kendini ve ruh halini sürekli değiştir, şarkıyı değiştir, eşyalarını ve ortamını değiştir... Bi tabii bu söylediklerimi gelgitli ruh haline sahip lanlar gibi sürekli değiştirmek anlamında değil aksine sağlıklı stabil ve tutarlı olabilmek istiyorsan beğenmediğin yönleri, olayları ve insanları değiştirmek anlamındaydı...
Lakin benim bahsedeceğim konu tam olarak ruh emici, kanını dondurucu sinirini sürekli bozucu olan arkadaş,eş dost şeklinde yıllardır yanınızda bulundurduğunuz  birileri varsa ve kan bağınız olmadığı halde bu zmana kadar neden yanınızda olduğunu anlayamadığınız sorunluları hiç durma değiştir !
B
en bu kanıya nasıl mı vardım? öncelikle kendime yaptığım yatırımlar (eğitim,seyahat ve olumlamalar) ile sonra da aşağıdaki maddelerin her birini zamanla farkettiğim insanlar tarafından üzülüp tecrübeyle sabitleyerek değiştirdim hem kendimi hem de çevremi...
Çok zor oldu bazı değişimler, özellikle uzun süredir devam eden alışkanlıklar ve mecburiyet gözüyle bakılan mefhumlar... Amma ve lakin işimi, sorunlu arkadaşlıklarımı ve düzenli negatifleri bir bir değiştirmeyi başarabildim. Kendileri değişmedi aslında ben onları yenileriyle değiştirdim diyebiliriz bu duruma kısaca :) Çok uzun zamandır yazmıyormuşum şu aşağıdaki maddeleri biyerde okuyunca aklıma geldi yazmadığım bile bu arada :)) neyse siz okuyun eğer bende bunlara dahilsem değiştirirsiniz beni de bu arada :) :) :)
1- Sürekli kişisel geçmişiyle ilgili hikayeler anlatanlar.
Bunlarda varlık kaygısı vardır. Aldıkları eğitimi, geldikleri aileyi yansıtamadıklarını düşündükleri için sürekli kısa geçmişlerinden, başlarına gelen en sıradan şeyi bile aşırı derecede överek bahsederler.
2- Sevgilisiyle/ eşiyle övünenler.Bunlar da ellerindekinin yetersizliğinin farkındadır. Sürekli onu överek, başkalarının gözünde daha değerli bir hale getirmeye çalışırlar ki, kendi değerleri artsın. Sevgiliniz sizi onun bunun yanında övüyorsa, bu sizinle ilgili değildir... Sizin üzerinizden sağlamaya çalıştığı pirimle ilgilidir. Ayrıca da sizi yetersiz görüyordur muhtemelen. İtibar etmeyin. Sevgisinden şüphe edebilirsiniz.
3- İki duble içip ne dediğini bilmeyenler.Alkol şişede durduğu gibi durmuyor elbette. Bunda hepimiz hemfikiriz. Ancak iki kadeh içip sallanmaya başlanan, ağzından çıkanı kulağı duymayan, ne yaptığını bilmeyen insanlar size sadece yük olacaktır. Ve uzun vadede zarar verecektir.
4- Durduk yere dedikodu yapanlar.Gıybet elbette ki hepimizi rahatlatır, sakinleştirir. Özellikle biriyle çözülmemiş bir davamız varsa onun gıybeti bizi daha çok ilgilendirir. Ancak sebepsiz yere, hiçbir sorunu olmayan insanların arkasından konuşanlardan rahatlıkla korkabilirsiniz. Büyük sıkıntı çıkarır bunlar başınıza. Niye? Anlatacak konuları yoktur, bir hayatları yoktur, muhabbet olsun diye onun bunun masasında hakkınızda bildikleri üç beş kırık bilgiyi sündürürler de ondan.
5- Üzerinizde baskı kurmaya çalışanlar, fazla sahiplenenler.Ah benim canlarım... Ellerindeki kaçıp gidecek diye ödü patlar bunların. Muhtemelen arkanızdan bir iş de çevirdikleri için onun ortaya çıkmasından korkar ve size resmen yapışırlar. Biri üstünüze fazla düşüyorsa, emin olabileceğiniz tek bir şey var: Size yalan söylüyordur. Kaçın kaçın!
6- Hayatınızla ilgili ileri doğru bir adım attığınızda dur diyenler.İlk kitap anlaşmamı yapmak için şimdiki yayın evimin kapısına dayandığımda sene 2006’ydı. O zaman arkadaş olduğum bir kız, delirmişti bunu duyunca. “Çok acele ediyorsun. Bak ben bile yapmıyorum...” Filan diye bir şeyler gevelemişti. Hiç unutmam. Bunu size ananız-babanız bile yapsa, ona bir şey anlatmayın. Fikrini sormayın. Gizli bir kıskançlıkla sizi durdurmak istiyor demektir.
7- Özel hayatınıza bulaşanlar.Sizin hayatınızı yaşamaya çalışır bazıları. Kararlarınıza müdahale etmeye, sevgilinizle aranıza girmeye çalışırlar. Utanmazlar, sizin adınıza, size hiç haber vermeden gider karşı tarafla konuşurlar bile. Sırf sizi paylaşamadıkları için... Sırf sadece onlara kalın istedikleri için iki yakanız bir araya gelsin istemezler... Tam bir gizli sosyopat modeli. Kaçın canlarım. Kaçın.
8- Size yalan söyleyenler.Yalanın biri de birdir, bini de. Yalanın büyüğü küçüğü olmaz. Biri size yalan söylemeye başladı mı arkası gelmez. Yakaladığınız yerde yüzüne vurun. Sonra da sessizce kaçın.
9- Boş vaatte bulunanlar.Bu da yalanın bir türü vallahi. Yapamayacağı şeyi söylemekten çekinmeyenden her şey beklenir. Salak oğlanlar vardır, flört etmeye başlarsınız, bir sonraki yılın tatil planını yapıp üç gün sonra arazi olurlar. Bunlar da o model. Çarşamba buluşalım dersin, plan yaparsın, son dakikada işi çıkar gelmez bunlar. İş için konuşursun “He he”der bir türlü icraat göstermezler. Kaçın bunlardan. Bunlardan herkes kaçsın.
10- Gereksiz duygu gösterisinde bulunanlar.Neden? Neden bana aşırı sarılıyor ve sevdiğini söylüyorsun, neden? Seni sevmem için. Yapma... İnsanlar yansıtma yöntemini çok sık kullanır. En gereksiz duygu gösterisinde bulunan, size en çok iltifat edenler, sizden en az hoşlananlardır. Ve muhtemelen içten içe ölmeniz için dua etmektedirler. Hissettikleri yansımasın diye kendilerini süslü sözlerle perdelerler. Bunu asla unutmayın.
11- Sürekli negatifler.Asık surat, yalandan bir bezginlik, hayata tutunamıyorum tripleri... Etraflarına negatif yayıp enerjilerini emerek, kendilerini besler bunlar. Bir bak, inanılmaz iyi hayatları vardır. Paraları vardır. Sevgilileri vardır. Ama o meymenetsiz suratları ve sürekli yakınan halleriyle sizin hayatınızı mahvederler. Bir zamanlar bir kızla arkadaştım. Zengin bir ailenin kızıydı. Tuvalet kağıdı olarak dolar kullanıyor, boğazda inanılmaz bir evde oturuyor, ilişkisi olmasına rağmen önüne gelen oğlanı ayartmaya çalışıyordu. Ve yine de mutsuzdu. Çok mutsuzdu. Berbat mesajları ve sürekli enerjisiz sesiyle kanımı emecek kadar mutsuzdu. Arkadaşım dediği herkesin arkasından iş çevirecek kadar mutsuzdu. Umarım bir gün gerçekten mutsuz olmayı başarır. Hedefi buydu.
12- En iyi fikir benim diyenler.Ah! Hiçbir fikri kabul edemez, en iyisini düşünen odur. En akıllı odur. İtiraz kabul etmez. Anlatılanı dinlemez. Mal gibi yaşar gider. Kütük kafalılar. Bunlarla sohbet bile edilemez.
13- Monolog severler.Bunlarla sohbet etmek imkansızdır. Sohbet edermiş gibi görünür, arada konuşmaya çalıştığınız anda sözünüzü kesip konuşmaya devam ederler. Sizin ne söylediğinizin onlar için bir değeri yoktur. Sayıklar gibi bir şey anlatırlar. Cevap beklemezler. Sadece onları dinlemenizi beklerler. Zaten inanın sizi de önemsemez bunlar. Sırf dinleyici olsun diye size konuşurlar.
14- Paragözler.Üçün beşin hesabını yaparlar. Ortak hesap ödemeye kalktığınızda bütün hesabı size yüklemeye kalkarlar. Sizi sömürmek için sizinle arkadaşlık ettiklerini net anlarsınız. Paraları olsa da hiç yoktur bunların. Sürekli paraları olmadığından yakınırlar. Banka hesaplarını açın bakın, sizden çok paraları vardır. Eee... Embesillik kolay değil. Faydasını görecekler tabii...
15- İşi düşünce arayanlar.Sadece ve sadece çıkarları varsa sizi arar, sorarlar. İşleri bittiğinde de defolur giderler. İliklerinize kadar size kendinizi kullanılmış hissettirmekten de çekinmezler. Siz arayın, asla size yardım etmezler. Telefonunuzda engelleyin, kurtulun.
16- Boş zaman kankaları.Sevgilileri olmadığında, paraları bittiğinde, etraflarında kimse kalmayınca sizi arayıp sorarlar. Sadece öyle zamanlarda sizinle görüşürler. Manitayı buldular mı ortadan kaybolurlar. Sevgilileri ya da başka arkadaş grupları için gözlerini kırpmadan sizi satarlar. Canlarım benim. Olmaz olasıcalar.
17- Faydacılar.Sizinle görünmek işlerine geliyorsa sizinle görüşürler. Ama birine nispet yapmak için ama bir ortama girmek için. Özellikle yeni ortam kovalamak için etrafınızda takılanlardan kaçının. O ortama girdikleri an, ilk iş sizi satacaklardır. Di mi? Di mi? Ah di miiiiy!
18- Halk adamı görünen ırkçılar.Sorsan sol görüşlüdürler, azıcık özüne in, aşırı iyi eğitim almamış, soyadı olmayan, belli bir kültürden gelmemiş herkesten tiksinirler. Siyasi görüşleri bile kendilerine yarattıkları dandik imajın bir parçasıdır. İçlerinde gizli birer halk düşmanı yaşar. Neden söz ettiklerini bile bilmezler. O kadar dar bir çevreleri vardır ki, aynen kendilerine benzeyen, kimse onların ne dediğini sorgulamaz zaten. Ne dediğini bilmeyen, bu salak sapilik arkadaşlardan  sakınalım. İnsan başta kendine dürüst olacak. 
19- Goygoycular.İşi gücü milleti yağlayıp ballayıp goygoylamak olan ortam kaypaklarıdır bunlar. Çeneleri hiç durmaz. Boş boş konuşurlar. Kimin yanındalarsa en sevdikleri odur. Diğer tarafı gömer, yerin dibine sokarlar. Goygoylamalarının somut bir amacı bile yoktur. Lan bu niye böyle yapıyor dersin... Cevap yok. Yapıyor, çünkü doğasında var. Yapıyor, çünkü canı öyle istiyor. Sorgulamayın. Uzaklaşın.
20- Herkesle çok iyi anlaşan, herkesi çok sevenler.Bir insan herkesi çok seviyorsa, bilin ki kimseyi sevmeyi bilmiyordur. Bir insan herkesle çok iyi anlaşıyorsa, bilin ki kimseyi umursamıyordur. Vardır böyle tipler. Herkese gülümser, kendilerinden tiksinen insanlara bile sarılır öperler. Size o kadar iyi davranırlar ki, kötü davranmaya utanırsınız, başınıza kalırlar. Size en iyi dostlarıymışsınız gibi davranır, yapışırlar... Samimiyetsizler. Uzak durun. Uzak.

22 Nisan 2019 Pazartesi

Yıl olmuş 2019...



Başlıktan da anlasilacagi uzere yeni bir yila girdik coktan... Ben hala ayni seyleri yapmakla yeni seyler denemek arasinda mekik dokuyorum. Eylulden itibaren yasanilan degisiklikler sayilacak gibi degil lakin yine dondum dolastim kurkcu dukkanindayim 😛 

En son yazdığım tarihe ve içeriğe bir baktım ki.. Oh noooo ! konular nasil birikmis, ozet gecsem yine destan olacak 😲 en iyisi ufak ufak aklima gelenleri yazmak yerleri kisa gecmek sonra detaylandirak icin konu basligi acmak..

Efendim ben bu sure zarfi icinde sirasiyla yuksek lisansa basladim, cok guzel insanlar taniidim, kendimi gelistirebilmem adina harika bir bolumde yer aldim (MBAMaster of Business Administration) hergun is satti bitiminde universiteye muthis zorlu derslere girdim, kah uyudum kah uyandim kah zorlandim kah kendimi asiri caliskan ve zeki hissettim. Lakin universiteden mezun oldugum yildan itibaren cok zaman gectigini farkedince ve hergun isten sonra zorlanmaya basladim. yeni yil itibariyle mevcut isimden ayrilinca okulumu da ilk donem itibariyle biraktim. Totoma zor gelmedi lakin hevesimi aldim ve ogrencilik zamaninda guzelmis diyerek kendimi teselli etmeye basladim. Pisman degilim sadece zamani değilmiş diyerek bu defteri kapattim.
Son isyerimden yaklasik 1,5 sene sonunda ayrildim. Kariyer hedeflerim ve mevcut sartlarim tutmadi ve evden is arama surecine girerek yine inzivaya çekildim. Henuz calismaya baslamadim ama dinlenmek yetti sanirim bu aranin fazla uzamamasi gerekli yoksa sonraki gunlerde cok zorlanacagimi simdiden hissediyorum😏 Tek sansizligim ulkenin enterasan donemlerinde isten cikmak oluyor dolayisiyla fazla mizmizlanamiyorum. Millet is bulamiyor  sen niye mevcut yerden ayriliyorsun is bulmadan diye sorarlar adama.. Bende derim ki "'hayirdir siz keyfimin kahyasi misiniz?'' 😆😈 neyse cok sukur ki guzel is tecrubelerim, referanslarim ve istedigim yer olana kadar bekleyecek cesaretim var. Allah yolumu yolunuzu acik etsin, hayirlisini versin 🙏
Çalışırken olduğu gibi dinlenirken de gezmeye gormeye ogrenmeye devam ediyorum. gecen hafta Ayvalik onesi Lyon- Fransa, bir onceki hafta da Koln- Almanya''daydim onceki ay da Oslo-Norvec''teydim vs vs. Hepsini begendim, hepsine de farkli arkadaslarimla gittim diyebilirim. Sabit oturdugum günlerde tek tek gordugum yerleri yazarim umarim.
Bu dinlenme surecini daha verimli gecirmeye karar verdigim uzere aktif olarak spor hayatima donmek istedim. PT esliginde Kickboks derslerime devam ettim ve yuzmeye başladım. Ha diyeceksiniz ki 'kizim sen ne zaman sabit durdun da duzenli olarak spora gittin? zaten gidemedim 😃 1 hafta duzenli devam etim sonra ya gorusmeye ya yurtdisina ya maca gittim. Ya hastalandim ya hocamin isi cikti.. Neyse onemli olan katilmakti diyerek duzenli yuruyuslere ve acma-germe hareketlerine devam ediyorum. En iyi yapilan spor hazir oldugunda ve acik alanda yapilan sporlardir diyerek bu konuyu da kisa kesiyorum lakin siz lutfen hareket etmekten duzenli beslenip hayat tarziniza entegre etmekten vazgecmeyin. Bu da bir baska blog yazimin konusu olacak cunku 👍👍
yeni yila bu sene ailemle ve istanbulda girmek kismet oldu. Genelde yurtdisi gezilerinde olmaya gayret gosterirdim ama dunya karisik malum ve en kaliteli zamanlar yine aileyle gecirilenler oluyor. Cok onyargili gittigim bogazdaki bir balik restoraninda bu denli eglenecegimi hatta heryerim tutulana kadar dans edip oynayacagima hayatta ihtimal vermezken 2019a hoplayip ziplayarak girmis oldum. Umarim tum sene oyle devam ederim. Daha okadar dans edecegim bir ortama girmedim, dugun dernek sezonu da acilmadi ama umutluyum. Yine okadar eglenecek ve kafa dagitacagiz 😍 sagligimiz afiyetimiz yerinde olsun da hepsi sirayla gelecek: Mutluluk basari para ask mesk...
ask hayatim bi enterasan musadenizle yorumsuz gececegim bu bolumu bu seferlik. Hisleriminizin ve kalbimizin sesinin  bizi bu kadar yonlendirdigini bilmezdim diyerek susuyorum...
Geçtiğimiz hafta ise 2-3 günlüğüne izmir e uçtum ve tek bir kent kart ile  heryeri gezdim tüm toplu taşıma araçlarını deneyimledim ve çok güzel sahil yürüyüşleri yaptım. Karşıyakası, Güzelyalısı Konak ve Bostanlısı derken epey bir semtinde zamn geçirme fırsatım oldu. Yaşam alanları büyük ve tertemiz alanları ücretsiz internet ve şarj alanları ile kendi ülkemde değil gibiydim. Bir yandan şaşırırken diğer yandan da gurur duydum. Bunları da ayrıca seyahatlerimi detaylandırdığım bir blog yazımda anlatmak isterim sizlere. 
Bir geleneksel FB-GS derbisini kazasız belasız ve berabere bir şekilde atlattık. Son 20 senedir Kadıköyde bizi yenemeyen cimbomlu arkadaşlara da selam olsun :) Daha cok beklersiniz, nice 20, 40, 60 yıllara...
Son olarak bir yerde okudugum ve mutlaka uygulamak istedigim bir yaziyi sizlerle paylasmak istiyot ve yeni yıl hedeflerine bir de vazgecmeyi ekleyin diyor asagidaki paragraflari dikkate almanizi diliyorum. Esen kalin mutlu yasayin...
Yeni yılın başlangıcı yeni hedeflere ulaşmanız için vesile olsun. Okuyun, koparın ve buzdolabının üzerine asın. Her gün aklınızda olsun.

• Geçmişte kalan şeylere üzülmekten• Her şeyi kontrol etmeye çalışmaktan• Bilmediğiniz şeylerden korkmaktan• Sağlıksız ilişkilerden• Değiştiremeyeceğiniz şeylere üzülmekten• Kendinizi diğer insanlarla kıyaslamaktan• Partnerinizi değiştirmeye çalışmaktan• Başkalarının sizin hakkında ne düşündüğünü düşünüp endişelenmekten• Sosyal medya bağımlılığından• Gerçekçi olmayan beklentilerden vazgeçin.

“MUTLU İNSANLAR, HER ŞEYİN EN İYİSİNE SAHİP OLANLAR DEĞİL, SAHİP OLDUKLARINI KAYBETMEYECEK KADAR ÇOK SEVENLERDİR.” CHARLES BUKOWSKI