14 Ocak 2015 Çarşamba

Bana Lüks demeeee!


Hiç soran yok öldün mü kaldın mı diye? Gerçi ben ölsem cenazem bile ülkede büyük yankı uyandırır illaki duyardınız ey sevgili takipçiler :))

Sessizliğimin nedeni yeni bir yıla girerken yazmak-konuşmak değil, aksine gezme- görmek ve kendimle vakit geçirmek üzerineydi.

Öncesindeki yoğunluğumun nedeni ise bitmek bilmeyen yılbaşı davetleri, şirket ve arkadaş ortamındaki organizasyonlar ve ekip yemekleri ile keyifli günler geçirmemizden ileri geliyor. Hal böyle olunca da yazı yazmaya zaman kalmıyor efendim..
Şimdi uzun uzun anlatılan ülkeler, alışverişler ve yorumlarıma hazır olun. Arkanıza yaslanın ve mümkünse bu yazıyı dinlendiğiniz bir vakit okuyun. Serviste yani çekilmez trafikte, evdeki istirahatlerde ve kendinizle başbaşa kaldığınız diğer alanlarda -siz biliyorsunuz oralari :) olmasını şiddetle tavsiye ediyorum. Zira 4 ülke,1 anne, enterasan yorumlarım ve gözlemlerimle başbaşa kalacaksınız...

Öncelikle süper eğlendiğim bir şirket yeni yıl organizasyonundan sonra annemin ''yeter kendin gezdiğin biraz da beni götür uzaklara'' demesi ile haritadan bir yer seçmesi benim bukadar uzun süre ortalıklarda görünmememin ilk nedeniydi. Kendisi Paris'e gidelim demiş olsa bile ben bununla yetinmeyip bir Benelux (Belgium-netherland-luxemburg)  turu ayarlayıp yeni yıl itibariyle buralardan ayrıldım. Her ülkeden canlı yayın yaptım lakin yorumlarım biriktikçe birikti..Şimdi kronolojik sıralarıyla yorumlarıma geçiyoruuuuum...

Yeni yıl arifesi, sabah cok erkenden yollara düşüp Almanya'ya uçmamız ve Lüksemburg'a geçmemiz ile başladı maceramız. Turumuz bilindik ve büyük bir şirket araciligiyla oldu. Biz ise bütün ekstra turları satın almış bir anne-kız olarak koştur koştur yollardaydik. Annem gayet rahat çünkü ben her fırsatta yurtdışı tatillerine gide-gele yollarda epey açıkgözüm, uçak saatleri, kapıları ve havalimanlarına hakimim. Pasaportu, boardingpassi ve kimliği benim ajandamda geziyor zira kendisinin özel asistanlığını yaptım seyahatimiz boyunca. Sanırım hayırlı bir evlat olma  kriteri bu yollardan da geçiyor :)
Neyseki akşamında otelimize yerleştik ve şehir turuna geçebildik. Turda yeni evli çiftler, sevgililer, anne-kız ve kız kıza gelen kişi sayısı yarı yarıya mevcut. Dolayısıyla yaş ortalaması gayet ortalarda mesleki açıdan ise harmonik. Doktorlarımız, mühendis-kimyagerlerimiz, özel işyeri sahipleri ve yabancı ülkelerde uzun süre yaşayıp Türkiye'ye geri dönenler tadını çıkaracak bu bir haftanın. Ben yeni şehirler görüp fotoğraf yakalayacağım annem ise aynı anda herşeyi yapacak muhtemelen de alışveriş çılgınlığında beni bile geçecek kendisi...
İlk durağımızda Dük Sarayı, Adalet Sarayı, Belediye Sarayı ve Askeri Meydan bu ülkedeki görülecek yerler arasındaydı, herşey tamda kağıtta yazdığı sıralamadaydı amma ve lakin Lüksemburg`ta akşam 6dan sonra açık market bile bulamamak bizi epey şaşırttı. Biz akşam yemeği tercihimizi Meksika restoranından yana kullandık diğer tur sakinleri de değişik yerlere dağıldılar. Garip olan tek şey meydanların bomboş olması ve gece yapılacak yeni yıl kutlaması için hazır olmamasıydı. Ortadaki kocaman ağaçların süsü bile bizim eve kurduğumuz çamlardan daha azdı :) Belkide mevsim itibariyle soğuk, karanlık ve inanılmaz küçük olan bu zengin- ruhsuz ülke tam 12'ye girerken bizi biraz heyecanlandırdı. Meydanlarında toplanan bütün halkı ve bizler havai fişek gösterisi ile sıcak şaraplarımızı yudumlarken karşıladık 2015'i. İyiki gece otelden annemi kaçırıp taksiyle tekrar geldik bu alana, en azından uyuyarak girmedim yeni yıla, farklı bir ülkedeydim yanımda hem yeni tanıştıklarım hemde bir aile ferdim vardı oynaya zıplaya geçirdik o geceyi , o nedenle yinede memnunum :)
Ertesi gün Paris'in şahşalı caddesi Champ Elysee yani Şanzelize'de aldık soluğu. 2 km uzunluğundaki bu cadde, Eyfel Kulesi, restoranları ve alışverişleri düşündüğümden ve beklentilerimden daha da üstte çıktı. Şehir planlaması tam da benim gibi  simetri hastalığı olanlar için paha biçilmezdi. Çünkü o tarihi dev binalar yolun karşı tarafında tekrar karşınıza çıkıyordu. Sanırım, 14.Louis sarayından bakınca heryeri eşit ve simetrik görmek istiyordu, buda biz turistlerin gayet işine gelen bir durum oldu :) Müzeler, saraylar, zafer anıtları ve hediye edilen heykelleri ile hem tarihi hemde modernleşen görüntüsüyle Paris hepimizi etkilemeyi başardı kısacası. Türk parasının 3 katını baz alarak yaptığımız alışverişler ve yemek keyiflerimiz epey akılda kalıcıydı (35 Euroya çorba içtik biz :D ) Fakat genele bakacak olursak diğer ülkelere göre bir aşırılık göremedim. Paris benim için sanat veya günlük yaşam adına gayet doyurucu bir yerdi. Annemin gözünden bakarsak ise ferah ferah mekanlar, bohem olmayan ve gez gez bitmeyen müzelerden ibaretti. Kendiside pek beğendi diyebiliyorum yani gün sonunda...

Ortak zevklerimizden anladığım kadarıyla biz ferah mekanlar uzun caddeler ve heybetli yapılardan hoşlanan bir aileyiz ama mütavazi Belçika evlerini de bayıla bayıla yaşam alanı seçebiliriz. Paris'ten nefret etmiş ve gereksiz bir tatil seçeneği olarak gören arkadaşlarımda var tabiki. Bu aşamada zevkler ve renkler olgusunu belirtiyor ve kararı siz gidenlere bırakıyorum. Tabiki bu yazdıklarımın yanı sıra biz ekstra turları satın alıp Eifell Kulesi, Notre Dame, Benlux Duty Free, Sacre Coure Kilisesi ve Ressamlar Tepesi gibi tüm alanları sindirerek gezdik, kahvemizi şarabımızı yudumladik, alışverişlerimizi yaptık, Paris'in keyfini sonuna kadar çıkardık. Bir ülkeyi yada şehrini  önce turlarla her köşesini görerek daha sonrasında ise eşimle dostumla spesifik olarak bir yerinde yaşamayı tercih ederek taniyanlardanim ben. Dolayısıyla Paris'e birdaha gidebilirim umuduyla diğer ülkeye gönül rahatlığıyla geçtim.
Hollanda'ya geçerken tüm günümüzü geçirdiğimiz Belçika'dan ise çok uzun bahsetmeyeceğim. Lüksemburg'u beğenmediğimi, 3 meydanını görünce olayın bittiğini apacik söylediysemde Belçika için harika biryer, yazı ayrı kışı ayrı güzeldir kesin diyebiliyorum. Masal şehri gibi heryer. Binalar, yollarında yürürken özlediğiniz doğal yaşam olgusu ve film setinde gibi hissetmenize neden olan renkli ve çarpıcı tarihi eserleriyle kesinlikle muhteşem bir ülke izlenmini uyandırdı herkeste. Kış aylarında olduğumuzu, yağan sulu kari biz meydanları gezerken her anlamda iliklerimizde hissetsek bile mutlaka görülmesi gereken biryer özelliğini kesinlikle hakediyor. Resimlerin hepsi güzel, restoran ve çikolata dükkanlarının hepsi şahane, modern ve farklı dizayn ile birleşmiş tarihi ile akıllarda hep kalacağını düşündüğüm bu şehre bayıldık. Hatta sosyal medyada resim paylaştığım andan itibaren 4 ülkeden en çok burası beğenildi gibi sanki...
Neyseki Hollanda da bütün ekstra turlara katılarak ülkenin güneyi, kuzeyi ve en mühim yerleri görüldü, gezildi adete akıllara resmedildi. Amsterdam'da 2 gün kalındığı üzere caddeler kafeler ve tarihi yerleri (redlight bile!) gezildi. Ama benim özellikle vurgulamak istediğim peynir çiftlikleri, değirmenleri, lale bahçeleri, tahta ayakkabı atölyeleri ile zannedilenin aksine güzellikte bir yer olduğu ile ilgiliydi. İllegal madde kullanımındaki serbestlik  ve seks turizmi olarak özellikle erkekleri fazlasıyla cezbeden Amsterdam bile farklı boyutlarıyla da ele alabileceğiniz bir şehir özelliği taşıyormuş. Kanalların üzerine kurulu olması ve tüm şehir bisiklet yolu, metro düzeni ve tek araçlık yolları ile dikkatleri üzerine çekiyor. Kanal turu cok etkileyici ve tavani cam tekne gayet akillica kullaniliyor. Dünyanın en ünlü sanat eserlerini müzelerinde barındırıyor ve sadece haftasonları için bile inanılmaz bir insan sirkülasyonuna sahip. Elinizi attığınız heryer hediyelik eşya ve turistten oluşuyor, yani en azından benim için öyleydi :)
 En sonki gecemizde ise otele zaten geç döndüğümüz için annem birdaha çıkmayacağını belirtince bende turdaki diğer arkadaş grubuma bağlandım ve elimde harita güzergahımız havalimanının içinden metroyu kullanarak tekrar Amsterdam'a gitmek oldu. Ekstra farklı bir yüzünü gördüm diyemem  zaten herşey tahmin ettiğim, gördüğüm ve anlatılan gibiydi. Makara olsun diye birkac yere girip baktik. Arasıra keyif için içtiğim naneli sigara bile başımı döndürürken  tabiki burdada merak edip herhangi birşey denemedim.  Diger kizlarda hic denemek istemedi. Hayatım boyunca merak etmediğim ve eksikliğini hissetmediğim bazı şeyler için teşekkür ediyorum bazen kendime. İlgi alanıma girmiyorsa yok sayıyorum mesela :) Bayan olduğum için de cazip gelmedi bu ünlü yer ancak belki ileriki zamanlarda kendi arkadaş grubumla gelir, onların komik tavırlarıyla eğlenebilirsem ekstra bir fikrim olabilir burayla ilgili. Mesela bana Hollanda'nın Marken ve Volendam turundaki doğal güzellikler daha cezbedici geldi. Resmen şehir hayatından çıkıp nefes aldığımı hissettim, şarabın ve leziz peynirlerin tadına resmen vardım. Sanırım büyüyorum çünkü Rotterdam ve Lahey de çekildiğim resimlerde daha huzurlu, sakin ve gülen gözlerim olduğunu gördüm. Ferah mekanlar, renkli doğal ortamlar ve açık havadaki organizasyonlar herzaman cazip gelmiştir fakat bu seferki daha zinde tutunca  resmen emin oldum. Katedral ve gotik yapilarin hepsi itinayla gezildi, haci oldum :)))
Kissadan hisse, herzaman vurguladığım birşey var ki oda sevdiğiniz ve sizi mutlu eden, kısacası iyi gelen şeyleri mutlaka hayata geçirmeniz, yanınızda size eşlik eden insanlarla bu hislerinizi paylaşmanız ve onları da dahil edebilmeniz yaşantınıza artıların en büyüğünü katacaktır. Bu düşüncem sadece gezip görmekten ibaret değil elbette, iş-aşk yada başarı konularında da geçerlidir... Yalnız yiyen yalnız ölür derler ya hani, buda onun gibi birşey sanırım. Ben ülkeleri, kültürlerini ve değişik insanlarla aynı ortamda olmayı seven bir kişilik olduğum üzere yanımda bunları benimle paylaşacak birilerinin varlığı asla rahatsız etmez beni. Annem olmasaydı mutlaka bir arkadaşım olurdu. Oturup sevgilim olmasını beklemeden yine gider gezerdim oralarda. Heryerin keyfi herkesle ayri ayri birdaha cikar cunku...
Esas marifet, Hollanda' da bir anıtta da yazdığı gibi ''Tekim ama yalnız değilim'' diyebilmektir. Yaşamayı sevdiğiniz herşeye sevdiklerinizi de dahil ettikçe çoğalıyorsa mutluluğunuz durup öylece beklemeninde anlamı yok..!
Gezdiğim gördüğüm ve her daim paylaştığım şeylerin maddi boyutları herkese ve her keseye göre değişir elbette. Bu anlattıkların iyi güzel de '' Benelux degil resmen Bana Lüks'' diyorsanız, ancak biriktirilen paralarla, sizi destekleyen ailenizle, gezmeyi seven eşiniz yada biryerlerden kalan mirasınızla olabilir.  Vurgulamak istedigim amacınız başkalarıyla uğraşarak kendinizi yozlaştırmak değil, çok okuyup \çok gezip \çok dinlenerek vizyonunuzu geliştirmek olsun efendim.

 Bu nedenle, başta en büyük maddi&manevi sponsorum Babam Beyfendiye, sonrada iyi&kötü heranımda yanımda bulunabilen ve beni destekleyen diğer ahaliye teşekkürü bir borç bilirim...

Ben herzaman yaptığınız güzel şeylerin yanınıza kar kaldığı kötü şeylerin ise dönüp dolaşıp sizi bulacağı kanısındayım. Tam olarak  KARMA'' kafasındayım.
Yeterki pişman olacağınız olaylar ve sözler olmasın hayatınızda. Yeterki ödemek zorunda olduğunuz bedeller ağır gelmesin günün birinde..
Yeterki birşeylerin değerini zamanında kavrayabileceğiniz bir farkındalığınız olsun ve 2015 herzamankinden de hareketli geçsin...
Ayrıntı çok ama günlerde çok diyerek bugünü tamamlıyor ve geri dönüşümü gün ve gün kutlayacağımızı bildiriyorum. Bu kez ciddiyim vakit kaybına tahammülüm yok artık ;)

Güzel bakan güzel görsün mottosuyla yaşayacaginiz günler dilerim efeniimmm :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder