20 Mayıs 2014 Salı

En uzak mesafe


Onca eğlenceli şey vardı yazılacak, resimler eşliğinde paylaşılacak. Orada öyleyken burada böyle cinsinden yorumlarla değil hemde... Herşey pozitif çerçeveden bakarak yapılırsa ne kendine ne başkasına zararı dokunmaz kimsenin...
Birşeyi yansıtma şeklinde art niyet yoksa hiçkimseye karışmam hatta merak bile etmem ben. Ama şu sıralar sosyal medyadan yayınlananalar öyle uç noktalarda ki, ben bile kayıtsız kalamıyorum kimseye. Herkesin acısını yaşama şekli, duygularını belirtme yada içinde yaşama biçimi elbette farklı ama etrafınızda yüzlerce kişi öldükten 2 gün sonra ''hayat nasıl olsa devam ediyor, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın'' tarzı yaklaşımda bulunanalar yada tam tersi bir müdahale ile ''niye kimse yas tutmuyor, Allah susan herkesin belasını versin'' zihniyetine tahamül edemiyorum şu sıralarda.. Uçlarda düşünmek insaniyet namına pekte iyi görünmüyor yani.. Sen hayatına bildiğin gibi devam et, edebiliyorsan. Reklama gerek yok, yardımını da eğlencenide yasını da bazen kendi içinde yaşamak en güzeli olabiliyor.
Yani diyeceğim şu ki, normal zamanda bile kimsenin yediği içtiği, gittiği mekanları ifşa etmesi beni hiç enterese etmediği gibi, sıkıntıma sıkıntı katıyor şu sıralarda ! Yakın arkadaşlarım-eşim-dostum ve akrabalarım harici kimseyi listeme eklemediğim gibi hoşlanmadığım insanları da asla takip etmiyorum. ( neden beni takip etmeye çalıştıklarına da hiç anlam veremiyorum! )  Sosyal medyadaki merakı yüzünden çok kişiyle tartışmışlığımda var hani ! Ama tüm bunlar bir yana düşünüyorum da, belki tamda planlanan haliyle geldiğimiz noktada, tamda şuan içinde olduğumuz kutuplaşmalardan sade vatandaş da nasibini alıyor. O çok renkli, muhteşem hayatlarımızı ortalarda yaşamak yerine milletin acısını-sevincini aynı anda paylaşabiliyorsak  ozaman  insanız demekki kardeşim !!!
Ruhsuz insan görmeye dayanamadığım için bu hassasiyetim. Yoksa bende biliyorum ateş düştüğü yeri yakıyor, uzaktan konuşması da kolay ve hayat malesef en acısıyla-en tatlısıyla, sabrıyla devam ediyor. Bugün bir köşe yazısından bazı kesitler okadar ruhuma dokundu ki, belkide herkesin bildiği ama dile getirmeye bile boşverdiği şeyler yazıyor aşağıda...

 Bir yandan ateş düştüğü haneleri çoktan yakmış, bir yandan da eli kolu bağlı olmanın ızdırabını yaşıyoruz. Bu arada sosyal medyada da bu acı olayı unutmamak, unutturmamak, sorumluların peşini bırakmamak için pek çok ileti paylaşıldı. Ama her zaman olduğu gibi bunu da öylesine abarttık ki, sanki en acılı tweet’i atan “en çok yas tutan”...
Oysa kimi Twitter’da belli eder üzüntüsünü, kimi gerçek hayatta, kimi de sadece kendi içinde yaşar...
Kime ne? Soma ile ilgili çok tweet atınca duyarlı insan sayılıyorsunuz, atmazsanız duyarsız... Neredeyse Twitter, insanın insanlığını ölçen bir terazi olup çıkmış... Yas tutmak 140 karaktere sığar mı Allah aşkınıza?
Sosyal medyada Soma’ya giden ünlüler için kimileri “Reklam yapmak için mi oradasın” diye bozuk attı; kimileri gitmeyenlere “Bu kadar acı varken sen neredesin” diye...
Madencilere yardım yaptığını açıklayanlar görgüsüzlükle suçlandı, açıklamayanlar “Sen neden yapmıyorsun” diye...
Ne acıdır ki milletçe yas tutmamız, el ele olmamız gereken böylesine günlerde bile aramızdaki nefret tohumları daha da filizleniyor, saflar daha da ayrışıyor.
Dilerim bu linç kültürü nedeniyle ileride yaşanabilecek olaylarda korkudan kimse elini kolunu
kıpırdatamaz hale gelmez. Bir yanda Soma’nın acısı, bir yanda birbirine tahammül bile edemeyen insanların varlığı içimizi iyice eziyor.

“En uzak mesafe ne Afrika’dır, ne Çin, ne Hindistan...
Ne seyyareler, ne de yıldızlar geceleri ışıldayan.
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir, birbirini anlamayan” demiş Can Baba. Sanki bugün yaşadığımız bu akıl ve gönül kopukluğunu anlatmış büyük usta, sizce de öyle değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder