Şirketteki kahve makinalarımıza kahveyi birazda şekeri ilave ediyorum suyu kendisi ayarlıyor eğer keyifle içeceksem birde sevgimi katıyorum ki köpüğünden geçilmiyor (içilmiyor).
Geleneksel bir Türk kültürü olmasının yanı sıra, evdeki kurallarınızın başını da yeme-içme alışkanlıkları çekiyorsa ve hergün 1 kahvemiz içilip kapatılıyorsa bağımlılıklarımıza bir yenisini eklemişiz demektir. Hatta ben misafirliklerde veya sosyal hayatımda, fazlası bana dokunduğu için 'fal bakmazsanız içmiyorum' diyecek kadar aştım kendimi !
Yurtdışına giderken bile paketim cezvem yanımda giderim. Amerikadaki ev sahibime hediyelik set götürmüştüm ama biraz ağır geldiği için vitrindeki yerini hemen alan kahvemizin meziyetini halini hatrını anlatmakla bitiremem. Emin olduğum birşey var ki, bu olgu sadece bize has ve bütünleşmiş bir yaşam biçimidir.Yunanistan'da Greek coffe olarak bilinsede, Yemenden getirilsede kahve bizim kahvemiz arkadaş ! Bakın tarihçesi de ne diyor:
1517 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul'a getirdi. Türkler tarafından bulunan ve daha sonra Avrupa mutfağına giren yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını aldı. İlk olarak Tahtakale'de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.
Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlandı. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyordu. Kısa sürede, gerek İstanbul'a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk Kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupa'yı oradan da tüm dünyayı sardı.
http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk_kahvesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder