24 Mart 2015 Salı

Bir varsa bir yokmuş :)

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde yani yeryüzünde ne istediğini hiçbir zaman tam anlamıyla ifade edemeyen ancak ne istemediğinden kesinlikle emin olan bir kız yaşarmış. Kızımız hayatında yer alan bütün adamları sevmesine ve çok sevilmesine rağmen birtürlü ömrünü paylaşacak birini kendine layık bulamamış. Kimisi kurbağa prens kimisi de aslan kral olan bu ''hayat arkadaşı aday adayları'' zaman içerisinde başka birşeye dönüştükleri üzere miladlarını doldurmuşlar.  Herşey tam aklıma ve kalbime uygun  dediği sırada bile birşey hep eksik kalmış. Kimisi çok arkadaş olmuş geleceği düşünmemiş, kimisi çok sahiplenecek diye kıskançlıktan ölmüş-öldürmüş en nihayetinde de nefes aldırmayarak beyaz güvercini kendi elleriyle kaçırmış.  Kızımız günlerden birgün, en rahat zamanlarını yaşar ve etrafındaki herkesi görmezden gelir iken birşey anlamış. Herkesi olduğu gibi kabul eden ve öyle de kabul görmek isteyen kahramanımız en çok bu şartlar altında mutlu olacağına ve mutlu edeceğine emin olmuş. Çünkü aksi ıspatlanmadıkça değil evliliğe inanmayı göstermelik mutlu beraberliklere bile yanaşmayacakmış :) Etrafındaki formalite beraberliklere de sadece gülüp geçip zamanını bekleyerek haklılığını kanıtlayacakmış...
Yani yazarımız diyor ki ey takipçi, hayatınızda sizi değiştirmeye çalışmadan pozitif duran aileniz, dostlarınız ve eşiniz olacak ise siz ancak birey olur, ışığınız ile etrafınızı aydınlatırsanız. Çocuklarınıza örnek anne\baba, hayatınızdaki herkese iyi birer insan olma yolu bile kendiniz gibi olmaktan geçiyor olabilir hatta. Bir başkası gibi olarak yada -mış,-muş hayatlar yaşayarak herşeyin sonunu getireceğinizi çok iyi biliyorsunuz değil mi? Bilmiyorsanız da aklınızı başınıza doğru alırsınız inşallah diyor ve aşağıdaki yazı ile sizleri başbaşa bırakıyorum :)

Mutlu, huzurlu ve sağlıklı birer ''kendiniz'' olmanız dileğiyle..

Evlenmek niyetiyle görüşmeye gelmişlerdi.
Delikanlı, genç kızı, şöyle bir süzdü ve sessizce düşündü: "Güzel kız fena değil. Ama biraz kendini beğenmiş. Acaba ...bu hali devam eder mi? Ya ederse? O zaman bununla yaşanmaz. Ben dayanamam ukala bir kadına, kadın dediğin biraz uysal olmalı... Neyse canım, hele bir evlenmeyi kabul etsin. Ben onu değiştirmeyi bilirim."

Genç kız da simasının ortasına sinsi bir tebessüm kondurdu."Fena çocuk değil. İşi de yerinde. Rahat bir hayat yaşarım. Lâkin biraz 'dediğim dedik' gibi. Acaba buna, sözümü dinletebilir miyim? Aman canım, düşündüğüm şeye bak. Evlenelim de ben onu mum gibi yapmasını bilirim."
Ve "değişim savaşı"nın imzaları alkışlar arasında atıldı.Ayaklar birbirini ezmek için yarışır.
"Bal/ayının" tatlı meltemi yerini yavaş yavaş kuzey rüzgârlarına bırakır.

Genç adam, sabah işe gitmeden eşini uyandırmaya çalışır:"Ben hazırlanırken sen de kahvaltı hazırlayabilir misin?"
Genç kadın uyumaya devam eder.
"Hayatım, geç kalıyorum haydi uyan."
Genç kadın sağından soluna dönerek,"Sabahın bu saatinde de kalkılmaz ki? İşyerinde bir tostla çay alırsın." der.
"Allah! Allah! Ben akşama kadar çalışacağım, sen bir kahvaltı hazırlamaya zorlanıyorsun."
"Ama çok uykum var."
"Benim de uykum var ama kalkıp işe gitmek zorundayım."
Kadın istifini bozmaz, kapıyı çarpıp çıkarken "Can çıkmayınca huy değişmezmiş." diye söylenerek işe gider genç adam.

Başka bir gün...
"Hayatım, bugün yemek yapamadım. Dışarıya çıksak diyorum."
"Yine mi? Ama çok yorgunum, şöyle evimde dinlenmek istiyorum. Dışarıya hafta sonu gideriz.Sen şimdi git yemek yap bana, der"

"Annem haklıymış. 'Bu adamı değiştiremezsin' demişti de inanmamıştım. 
Ve böylece; onunla evlendiğim için değişir zannetmiştim diyerek mızırdayan bir kadın ve eşine zorla birşeyler yaptırmaya çalışan bir erkek figürü çıkar ortaya..

Kimse 'ben onu değiştiririm' demesin...Birbirini değiştirme hayaliyle kurulan bir aile tablosu bu.
Her iki taraf da "Acaba eşimi nasıl mutlu ederim?"yerine "Nasıl değiştiririm?" sevdasında.
Daha doğrusu "güç savaşında".
Oysa eşler güçlerini" değişim savaşı"nda tüketmek yerine mutluluğu yakalamak yolunda sarf etmeli. Evlilik, "Ben seni adam ederim"yerine "ben seni mutlu ederim" düşüncesi üzerine kurulmalıdır. 
O zaman evin pencerelerinde mutluluk meltemi eser. Saksılarında huzur çiçekleri açar. Odalarında şen kahkahalar çınlar. Eşler, birbirini mutlu etmek için yarışır. Planlar, "onu nasıl değiştiririm" yerine "onu nasıl mutlu ederim" üzerine yapılır. Mürebbiye gibi değil, psikolog gibi davranılır. "Değişim savaşı" vererek ne kendisini tüketir ne de eşini. Aksi halde kadın dırdırcı", erkek "baskıcı" mutluluksa "toz-duman" olur. Bu sebeple, evlenecek gençler, ruhen uyum sağlayabilecekleri kişileri seçmelidir. "Ben onu değiştiririm" diye düşünerek başlıyorlarsa, boşuna evlerini dayayıp döşemesinler. Silahlarını yağlasın, kelime mermilerini yığsın, savaş yerlerini belirleyip sığınaklarını hazırlasınlar. Gelin arabasının arkasına da "Evleniyoruz mutluyuz" yerine "Evleniyoruz ve savaşa gidiyoruz" diye yazmayı unutmasınlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder