14 Kasım 2013 Perşembe

Giyin yada Giyin-me



Kadin milleti ayni anda herşeyi yapabilir, düşünür, harekete geçer ve geçirir, kısacası multitask olarak dünyaya gelir.

Çalışıyorsa bir gününü yada tatilini çok önceden hazırlayabilir. Sabah evden çıkarken belkide tüm toplantıları, alışverişleri, görüşüp konuşacakları, akşama ne yemek yapacağı ve ertesi gün için tüm işlerin alternatifleri bile muhtemelen aklının bir köşesinde hazır vede nazır bulunuyordur. Dedim ya kadın milleti korkulası varlıklar, heran herşeyi düşünür yaparlar...
Eğer ki, gücü ve keyfi yerindeyse değişimin ta kendisi olurlar, olurlar da
gel gelelim hergün ne giyeceğim derdinden Dünyanın en mutsuz, en problemli, en düşünceli insanına anında dönüşebilirler.Evet! Bazen mutsuz olmak bizim için bu kadar kolay olabiliyor işte...

Üzülerek söylüyorum ki, herzaman bir erkek gibi düz ve yalın giyinme-düşünme gibi tarzımız yoktur bizim...

Mesela beni evden çıkarmasalar aynı spor kıyafelerimle yatar,kalkar,yaşarım :)  Hatırı sayılır bir gardrobum olmasına rağmen sadece bir pijamaya, bir t-shirte bağımlı yaşamışlığım olur zaman zaman. Rahatlıktan mıdır boşvermekten mi? bilinmez ama çok bunaldığım zaman ömrümün geri kalanını sadece parmak arası terlikler ve beyaz t-shirt, bol pantolonlarla yaşama isteğiyle doluyorum.

Bu blogumu tam olarak arkadaşlarımın isteğiyle, gezdiğim gördüğüm ve alışveriş hastası olduğum dönemlerde aldıklarımı yazmak için oluşturmuştum. Sosyal hayatımdaki detayları yazmaya kalksam sayfalar yetmez, zaten çok özeli anlatma konusunda da yasaklıyım :) Hiçbirzaman da eteğim şu mağazadan pantolonum filanca yerden gibi moda detaylarına el atmadım, millete akıl verir gibi olmasın diye. Çok merak eden takılır peşime çarşı pazar gezer ozaman dedim ve başka konulara eğildim ;)
Amma velakin, öğrenciliğim, spor hayatım ve kurumsal iş hayatım boyunca dikkat ettiğim husus, olması gereken yada gerekmeyen kurallarla giyindiğiniz zamanlardan ziyade tarzınız ile kalıyorsunuz insanların hafızalarında.
Genelde her sabah farklı bir ruh haliyle uyanıyorsanız, tarzınızda değişiyor. Yani şuanda  benimde bazen spor bazen de toplantılara göre klasik çizgim sürekli değişiyor olması gibi... Bazen dünya yansa umrumda olmuyor bazen de mecburiyetler takım elbise şekline bürünüp üzerimdeki yerini alıyor...

Bu sabah okuduğum röportajda da bahsedilen konu, iş yaşamında kılık kıyafet ile yarattığınız imaj ve değişim üzerineydi. Açıkçası herzaman içimden geldiği gibi giyinen-yaşayan bir insan özelliğinde olmama karşın okuduklarımdan da farkettim ki, herşey dış görünüşünüzle kendizi nasıl yansıttığınız yada yansıtmanız gerektiğiyle başlıyormuş.

Vakti zamanında, profesyonel iş hayatının önde gelen üst düzeylerinden biri tarafından, iş dünyası için kılık-kıyafetten, kişisel bakıma birçok detayı kapsayan bir proje hazırlanıyor. Ve o projenin başındaki isim ile yapılan röportajın bazı kesitleri aşağıda mevcuttur. Herkesin bildiği ama uygulayamadığı kuralları çarpıcı biçimde vurgulamış kendisi de...

Capital: İş hayatında başarı ve istikrarda kılık-kıyafetin, imajın yeri nedir?
- Moda ve hazır giyim kökenli biri olduğum için şimdiye kadar bu konuda çok değişik deneyimlere sahip oldum. Gördüğüm çok net bir şey var: İş hayatında giyim, hem meslek gruplarına hem kurumlara göre değişiyor. İş hayatında herkesin bir de kurumsal temsil durumu var. O temsilin çok doğru yapılması lazım. Bu, hijyenden başlayarak tırnak bakımına, ayakkabıya kadar birçok detayı barındıran bir durum. Bir de şirketin belli giyim kodları var. Yani “Bu işyerinde böyle giyinilir” diye yazılı metinler, kurallar dağıtılıyor. Kısaca içinde bulunduğumuz roller, çalıştığımız sektörler, bulunduğumuz pozisyonlar ve şirketimizin kurumsal kültürü, iş hayatındaki giyim-kuşamın en belirleyici unsurları oluyor.

Capital: Yani biraz kendimiz için değil kurumumuz için giyiniyoruz, öyle mi?
- Biraz öyle. Giyim-kuşam, çok kişisel bir tercih ama iş hayatında tüm bunları göz ardı etmemek gerekiyor. Mesela bir üst düzey yöneticinin iş gardırobunun, bir üst düzey yönetici gardırobu gibi olması lazım. Burada kesinlikle kişinin bulunduğu sektör ve pozisyonu ana belirleyici olacaktır. Pozisyonunuz yükseldikçe model olma durumunuz doğuyor. Her türlü abartıdan kesinlikle kaçınmak gerekli. İş hayatında giyim-kuşam, kişiliğin değil pozisyonun ve kurum kültürünün ön plana çıkarılması için kullanılmalı. Sonuçta vasıflarınızı, gücünüzü, şirketinizin gücünü bu şekilde karşı tarafa gösterebilirsiniz. Tabii ki bu tek yol değil ama çok kuvvetli bir enstrüman.

Capital: Rahatlık tüm bunların neresinde olmalı?
- Rahatlık, kesinlikle atlamamamız gereken bir konu. Çünkü iyi hissetmek günlük başarıyı direkt etkiliyor. Sırf şık olma veya yönetici gibi giyinmiş olma kaygısıyla rahatsız bir şeyler giydiğinizde, belki şık ama güvensiz ve mutsuz olursunuz. Örneğin kadın yöneticiler, dar ve kısa etekler tercih ediyor ama toplantılar esnasında sürekli eteklerini çekiştiriyorlar. Veya çok yüksek bir topuk, evet çok şık duruyor, ama tüm gün ayağınızda olunca artık size acı veriyor. Tüm bunlar önemsiz detaylar gibi görünüyor ancak inanın, gün içindeki rahatlık performans üzerinde çok etkili. Çünkü iş hayatı, kendinize olan güveninizin en yüksekte olması gereken alanlardan biri.

Capital: Peki “yönetici giyimi” diye bir şey var mı? Türk iş insanlarını bu konuda nasıl buluyorsunuz?
- Evet, var tabii. Kadın yöneticilerden başlarsak… Ben Türkiye’deki kadın yöneticilerin giyim tarzını çok iyi buluyorum. Yönetici olmanın gerektirdiği otoriteyi ve ciddiyeti yansıtıyorlar. Öte yandan bazı Avrupa ülkelerinde ve ABD’nin bazı kesimlerindeki kadar da sert ve katı giyinmiyorlar. Bence bu çok hoş bir şey. Türk kadını iş yaşamında henüz yeni olduğu için iş kıyafetlerinin biraz daha özgürlükçü dönemine denk geldi. Yani yıllardan beri edinilmiş o çok katı iş kadını imajına fazla saplanmadık. Bu bence iyi bir şey.

Capital: Bir yöneticinin gardırobunda neler olmalı?
- Bu işin biraz modayla da paralel gitmesi gerektiğine inanıyorum. Belki moda kökenli olduğum için böyle düşünüyorum… Ama çok katı kurallardan yana değilim. Olmazsa olmazlar dersek; tabii ki siyah bir takım, bir etek-ceket ve bunların farklı renklerde alternatifleri olmalı. Pantolon-ceket mutlaka yer almadı. Gömlekler, güzel trikolar, renkli twin-setler olmalı. Makul topuk boyları olan şık ayakkabılar çok önemli. Yöneticiyiz diye illa ki her zaman siyah, gri, lacivert giymek zorunda değiliz. Biraz daha modanın getirdiklerine de bakılabilir. Örneğin şimdi elbise çok moda. Şık elbiseler kullanılabilir.

Capital: İş hayatında otoriter veya etkileyici bir görüntü, imaj nasıl sağlanabilir?
- Tabii ki uygun seçilmiş kılık-kıyafet, oluşturmak istediğiniz güçlü ve otoriter imajı sağlamanıza çok ciddi katkı sağlayabilir. Bence zarafet çok önemli. Yaşınız ne olursa olsun makyaj kesinlikle hafif olmalı. Daha olgun veya otoriter görünmek için ağır makyaj yapmak son derece hatalı bir seçim.
Çok şekilsel bakmamalıyız ama örneğin iyi bir firmanın üst düzey yöneticisinin kaliteli ve iyi bir kalemi mutlaka olmalı. Bunu sadece şıklık adına söylemiyorum. Bence iyi ve kaliteli bir kalem, yöneticinin işine gösterdiği özeni simgeliyor. Özellikle üst düzey erkek yöneticilerde kol düğmesi de her zaman çok etkileyicidir. Aynı şekilde hem kadın hem erkek için çok etkili ve önemli bir aksesuar. Kadınlar için inci takılar da iyi bir alternatif. Açıkçası fazla aksesuardan yana değilim.

Capital: Sizin Türk iş dünyasında şık, tarz sahibi bulduğunuz iş insanları kimler?
- İş hayatımızda çok şık yöneticiler, iş insanları var. Örneğin bu röportajı yapma vesilemiz olan Akın Bey, bence ilk 10’a girebilecek bir isim. Kadınlarda ise Güler Sabancı, son derece iyi giyiniyor. Güler Sabancı’nın tarzını çok beğeniyorum. Sadece şirketi anlamında değil, Türkiye için de çok önemli bir pozisyonda. Aslında böyle bir pozisyonda giyimini seçmesi çok zor ama bence gayet iyi seçiyor. Abartılı bir giyimi yok, güç gösterisi yapmıyor, ama son derece etkileyici ve tarz sahibi.

Capital: Bir de tarz konusu var. Nasıl tarz sahibi olunur?
- Belli bir tarza sahip olmak çok önemli ama iş hayatında kılık-kıyafette bir tarz oluşturmak maalesef yılları alıyor. Kendi adıma şunu diyebilirim, iş giyimi tarzımın oturması 5-10 yılı buldu. Bu tamamen iş yaşamınızdaki halinizi tanımakla ilgili. “Hangi kıyafetleri giydiğimde kendimi daha iyi, rahat ve özgüvenli hissediyorum?” Bu soruları aradan yıllar geçtikçe yanıtlayabiliyoruz ve ancak o zaman tarz sahibi oluyoruz.
http://www.capital.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder