13 Şubat 2017 Pazartesi

Savaş mı?

Geçenlerde bir arkadaşım durup dururken mesajla birşey sormak istemiş.
Soru aynen şu şekilde geldi: Hiç savaş açtın mı kimseye bundan önce ?
İlk olarak sorunun 'bundan önce' kısmından dolayı  yanlışlıkla bana sorduğunu/gönderdiğini düşünüp, ben de soruya soruyla cevap verdim.  Beni resimlerim veya anlattıklarım haricinde pek de tanımadığını düşünürek, önyargılı bir soru olduğunu zannedip, biraz alelacele, çokça sinirli biçimde ''Ben kimseye savaş açmakla uğraşamam, vakti-zamanı gelince istediğimi veya istemediğimi açıkça belirtir ve akabinde aksiyon alarak yoluma devam ederim'' diyerek bu konuda konuşmayı tek cümleyle bitirdim. Sonrasında ise çocuğun basılı bir eser üzerinden sadece kritik yapmak üzere sorduğunu belki de kendi birşey anlatmak üzere olduğunu anladığımda vakit onun için geç benim içinse başlamış oldu :))) Yüzyüze konuşmadığınız ve karşınızdaki insanın gözlerini, mimiklerini görmediğiniz, sesli ortamlarda belki, yazılı mecralarda ise bu tip yanlışlıklar sıklıkla olabiliyor, malesef ki ;)
Neyse ben hemen konuma  dönecek olursam;
Bu soru üzerine geçmişe doğru bir seyahate çıkıp derin derin düşünüp uzun uzun cevaplar buldum kendime...
Kendimi eleştirmeyi, günah çıkartmayı ve özgür kalabilmek adına vicdan muhasebesi yapmayı pek sever oldum son bikaç zamandır nedense. Kişisel gelişim kitapları, güvendiğim insanların analizleri, kurumsal geribildirimler işe yaramış olacak ki, sorunları ilk önce kendi tarafımda çözmeyi deniyorum:) Nedense dedim ama herşeyin bir sebebi olduğunu çok iyi biliyorum artık... Savaş açmanın bilinçli bir şekilde ilerlemenin doğrultusunda gerçekleşeceğini ve aşırı sinirliyken taktik ve tekniklerden bihaber kalacağımın da farkındayım üstelik.

Hayatım boyunca, ciddi anlamda, iki kez savaş açmaya hazır halde buldum kendimi. Yeterli bilgim, güvenim ve öfkeli enerjim mevcuttu konuyla ilgili. Sadece kendime göre değil, yeterli şartlar ve konuya dahil olan herkesçe haklıydım düpedüz. Etik kavramlar havalarda uçuşuyor ve birileri göz göre göre çiğniyordu bu kuralları. Tabir-i caizse herkes kendini basitçe kurtarmaya çalışıyordu ve 'görünen köy kılavuz istemezdi' artık. İkisinden de resmen engellendim, yavaş yavaş vazgeçirildim. Çünkü yapabileceklerim ve kendimden korktuğumu söylediğim sohbetlerde önce yakın çevrem sonra da kendi alanında fazlasıyla kurumsal/profesyoneller girdi devreye. Aman kızım, yapma-etme demek yerine uzun uzun açıklamalar yapıp örnekler verdiler -hayatımı mahvedeceğim ve sonucunda yine mutsuz olacağım- hususunda...
Detaylara girmeyeceğim lakin zamanla bende insanları dinlemeye başladım ve mantık çerçevesinde değmeyeceğine karar verip savaşımdan vazgeçtim. Basiretsiz ve kifayetsiz düşmanlarla uğraşmak benim işim değildi. Dahası kazanacak bir ödül de yoktu ortada. Taçlandırıldığım konu sabrım ve olgunluğumdan daha önemli olmayacaktı. Çoktan kazandığımı görebiliyordum ve zamanı gelince herşey kulağıma geliyor karşıma çıkıyordu nasıl olsa..
Duygularımla hareket edince asla vakit kaybetmediğimi ve kimseye söylemeden hızlı adımlarla ilerlediğimi bildikleri için, onlarda sürekli konuyu takipte kaldılar, zannımca :)
Diğer konu ise yine kendimden emin şekilde yola çıkıp başkalarından destek alarak ve kenara çekilip biraz izleyerek, gücü olanların atacağı adımları merak ederek başlayan bir süreçti. Yani sadece benim savaşım değil yanlışlığı düzeltmek için yapılan bir meydan muharebesiydi. Bu sefer ben uzak tutuluyordum meydanlardan. Yine engelleniyor, yine susturuluyordum bir şekide. Açıkça konuşan ve kendi dahil herkesin yanlışını dile getirebilenden bu denli korkulduğunu ilk kez canlı-kanlı görebiliyordum. Şaşkındım ve daha fazla yıpranıyordum bu süreçte. Konu öyle güzel kapandı süsüyle geçiştirildi ki bu kez savaşın şekli herkesin bildiği yanlışlar olarak rol değiştirdi ! Üstünden geçen onca zamanda biraz ilahi adelet, biraz sabır, biraz herşeyin vakti var diye diye köşemde bekletildim. Bekleten kişilerin hayatlarına baktıkça ve haberlerini aldıkça hiçbirşeyden vazgeçmemem gerektiğini daha net görebiliyor ve daha güçlü daha sinirli olarak geri döneceğimin hissiyatını yaşayabiliyorum. Hayatla olan mücadeleniz sonuna kadar gerekli lakin kendinize, inançlarınıza ve mücadelenize güveniniz var ise ahlaksız kişiler, kurum veya koltuk sevdalısı saçma kişiliklerle olanlar çok onursuz, çok yersiz geliyor bana halen..
Herşeyin ve herkesin bir vakti var emin olun...

Fatih Sultan Mehmet'in sözleriyle yazıma son verirken;
Savaş herkesle barış sadece onurlu insanlarla yapılır demeyi ihmal etmiyorum ;)
Aileniz, tüm sevenleriniz ve başarılarınızla beraber yaşlanacağınız Mutlu, Huzurlu ve Barış içinde yepyeni haftalar diliyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder