12 Mart 2015 Perşembe

Zaman Makinesi

Hergün yeni bir Dünya'ya açılan hayatımızı sorgularken geriye dönüp bakmak bazen çok anlamsızken bazen de çok eğlenceli olabiliyor. Hele ki benim gibi anılarıyla yaşayan ünlü bir Yengeç burcu insanıysanız... Gerçi bunun burçla-murçla alakası yok bildiğiniz nostalji insanıyım ben, belki sendromu bile olabilir, bilmiyorum :)))
Yaşım itibariyle tek kanallı döneme yetişemedim belki ama kendimden önceki periyodun yankılarını test ettim diyebiliriz. Özellikle de 90'lı senelerde yaşadığımız Türkiye ile günümüz arasındaki farklılık yadsınamaz. Milenyum çağına bir geçtik pir geçtik..
Bende araştırdım neler yapıyormuşuz nelerle yaşıyormuşuz o dönemde diye ve çok güzel günlere geri gittim. Bu arada sorsanız geriye dönmek istermisin diye cevabım kesinlikle ''hayır'' olurdu. Onca şeyi baştan yaşayamam, çok yer-mekan-zaman değişikliği yaptığım üzere geleceğe yönelik yaşamamız gerektiğini çoktan tecrübe ettim ben :)
İnsan hayatında herşey olması gereken zamanda ve mükememellikte ilerler. Kaybettiklerimiz ve kazandıklarımız da buna dahil edilebilir...
Çocukluğumda aklımda kalanları paylaşırken takipçilerim de kendi evveliyatlarına gitmeyi unutmasınlar lütfen, muhtemelen tarih aralığı 80-70-60 ve 50'ler diye geri gidecek ve sizi de mutlu edecektir...

Üzerine yıllardır bağımlılık araştırmaları yapılan kokulu silgiler, arkadaş canlısı ve tüylü garip oyuncak förbi, obez olmaya ramak kala almayı bıraktığımız ciplerin içinden çıkan ve benimde koleksiyonumu büyütmek adına fazlasıyla oynadığım tasolar, modası hiç geçmeyen renkli ve büyük misketler, yaratıcılığımızı konuşturmak için bebeklerin bile elinden aldığımız legolar, ( ben yeğenime hala en gelişmişlerinden alıyor ve oynuyorum)  herkesin telefon numarasına ulaşabiliyoruz diye ajan olduğumuzu düşündüren ve çok kalın gibi görünen sarı telefon rehberi, gazeten çıkan karton evler, kes-yapıştır kıyafet modülleri, ( ki benim bunlarda da koleksiyonum vardı kıyafet değiştirmeye doyamazdım o kağıt bebeklere), döndürerek çevrilen telefonlar (anneannemde vardı, çok severdim, takriben 10 dakikada arayabiliyorduk karşı tarafı çünkü), çığlık ve bumerangını bizden biri gibi atan dağlar kızı Zeyna, havada uçup, o voleyi ruhumuzun en derinliklerinde hissettiren Tusubasa, güç bende artık diye bağıran egosu batasıca He-man, rengine göre tanıdığımız Power Rangers'lar, sevgilisiyle bir dargın bir barışık olarak bölümlerce içimize fenalık getiren ''Şeker Kız Candy'',  altyapı sorunu ve şehir planlamasına karşı gelen Ninja Kaplumbağalar,  gibi büyüklerinde sıklıkla izlediği okul öncesi-sonrası çizgi diziler,  sokak telefon kulübesinin jetonla yaptığımız görüşmeleri, sonrasında kartlı döneme geçtik Allah'tan, yoksa jetonsuz nasıl konuşulur, iple atılan jetonla ankesörlü telefonlar nasıl kandırılır başlıklı tez yazacaktık :)
Tüplü televizyonlar ve kapattıktan sonra tam uykuya dalacakken çıkardığı çat-çut-pat sesleri, kaseti kalemle sarmalar, walkman-discman gibi teknoloji harikası! müzik çalarların yanımızda taşınması, renkli kaplarla süslenmesi ve kasetten cdye geçerken yaşadığımız post-modern heyecanlar :) benim çocuk sahibi olursam ne denli bir sayko olacağımı kanıtlayan sanal bebek anahtarlıklar asla unutulmayacak ve yaşamayanların asla anlayamayacağı cinstendi.( o sanal bebek tam bir annelik imtihanıydı, tokken yemek yediriyordum, sürekli kontrol, gözüm üstündeydi biran önce büyütmek için gösterdiğim performans kaydadeğerdi) .

Sanırım ozamanlarda herşey daha sadeyken, 3'lü müzik grupları henüz dağılmamışken ve her çıkan yeni şarkı hayatımızda büyük bir yer kaplamışken, Yabancı şarkıları kasetlere kaydettirip ezberler hatta Barbaros Hayrettin'in Ben sizin babanızım ben ne dersem o olur şarkısıyla bile coşmayı başarabilen, Tarkan' cımısın Burak Kut'cu mu?  diye sınıf ayrımına giden,  atari salonlarında harcanan vakit-nakit hesaplamalarını hiç bilemezken, uzaydan gelen ne idüğü belirsiz Alf'i bizden biri zannederken, Susam Sokağıyla dev hayvanları severken, Barış Manço'ya çıkan çocukları ' vay akıllı veletler' diye yüceltirken, evdeki tek tetrisi bütün aile üyeleriyle kavga-gürültü ve turnuvaya çevirmişken, kütüphaneye gitmeye üşendiğimiz dönemlerde evdeki tüm ansiklopedeleri hatta komşudakileri bile tararken, futbolcu kartları ve çıkartmalarını tamamlamak hatta gönderip hediye kazanmaya çalışırken, gazeteden topladığımız kuponlarla Dünyayı satın alabileceğimizi düşünür ve bitmesini dört gözle bekleyip sabrederken (ilk cep telefonumu renkli model olsun  diye azmedip kuponla ve daha  ortaokuldayken almıştım ben), pazar geceleri duştan sonra Bizimkileri izleyip Kaygısızlar dizisinde kahkalar atarken, A takımı ve Polis Akademisi'ndeki karakterleri analiz ederken, Ruhsar ile ruhlar alemine inanmış, Mahallenin Muhtarları ve Süper Baba ile aile dizilerini sevmişken, Çılgın Bediş'te hangisi daha güzel-çirkin tartışması yaparken, fotoğraf makinesindeki en güzel resimlerimizin tab ettirdikten sonra yandığını görmeden, evinde atari sonrasında hemen bilgisayar olan çocukların ne şanslı olduğunu ve çabuk akıllandığını farketmezken, bisiklet tekerleklerinin tellerini rengarenk süsler, Hugo ile telefon tuslarını ezberlemişken, çim adamı düzenli sularken ve tenefüslerde lastik atlamayı ihmal etmezken, mavi Solo Test ile kim akıllı kim gerizekalı diye yarışırken, sosyal mecralarda boğuşmak yerine mektup, kartpostal ve kısıtlı telefon görüşmeleriyle eşimizin dostumuzun halini hatrını sorarken, seyehatlerimizin herbiri çok özel eşyalarla eve dönüp haftalarca yeni birşeylerin sevincini yaşarken, girdiğimiz tavuk budu ladesinde çocuk aklımızla sadece Yumiyum, patlayan şeker ve göz yaşartan sakızlardan oluşan yasadışı beslenme şeklini benimsemişken ve Türkiye'ye henüz gelmemiş ilk Barbie, minyatür araba ve alışveriş merkezlerinden alınan kıyafetlerin sahibi olurken hayat daha güzeldi. 30'una ramak kalmış biri olarak söylüyorum size , hiç büyümeyecektik biz, orta yolu bulup 90'larda kalacaktık işte :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder