17 Şubat 2014 Pazartesi

Kral, Kralcı ve Tohum


Haftanın ilk gününe başlarken gezdiğim gördüğüm ve kalabalıklar ile paylaşımda bulunduğum; gerçek insan müzesi, mezarlık ziyareti, arka arkaya 3 heyecanlı takım maçı (Basketbol ve Futboldaki Fenerbahçe galibiyetini bizzat seyrettim) 3-4 değişik mekan gece gezmesi, kızlarla büyük bir akşam yemeği, güzel bir misafirlik kahvaltısı gibi faaliyetlerin detaylarını ve resimlerini paylaşırsam sayfalar süren bir blog ile karşı karşıya kalabilirsiniz.
O nedenle haftasonunda hayata geçen faaliyetlerimden ziyade şuanki gündemimizi hatta kendi yaşantımdan da pay biçebileceğim bir örnekleme yapacağım.

Hikaye bir kitaptan alıntı fakat içinde son gunlerde söylenmesi gereken herşey ama hersey özet olarak sunulmuş. Gündem maddeleri olarak da; yüzbinlerin adalet için yürüyüşü, ülke ve insanlarımızın bencil yasam tarzi, gösterilen ile gerçeğin tamamen farklı, tamamen alakasız olması, sessiz kalmayi tercih ettiğimiz birilerinin' kendini nasıl da akıllı sanarak yasadiklari  ile ilişkili olabilir.
Ama kanımca ana konu sadece bir cümleden oluşuyor: ''Sen doğru ol da, eğri belasını bulur nasılsa''

 Evvel zaman içinde kalbur saman içinde uzak bir ülkede, Kral Karnak artık iyice yaşlandığının farkındaymış. Çocuğu olmadığı için krallığını kime bırakacağını düşünüp dertleniyormuş. Derken aklına bir fikir gelmiş. Ülkeye haber salmış ve kendisinden sonra kral olmak isteyen herkesi saraya çağırmış. Şövalyeler, soylular şatoya doluşmuş. Hepsi de birbirinden gösterişliymiş. Birbirleriyle düello edeceklerini ve tüm dövüşleri kazananın kral olacağını sanıyorlarmış. Şatonun yakınlarında yaşayan bir çiftçinin oğlu olan Jack de oradaymış. Jack, neler olup biteceğini görmek istiyormuş. Kral, şatosuna doluşan tüm bu gösterişli horozları sıraya dizmiş. Sonra da, dövüşler hâlâ başlamadığı için homurdanıp duran şövalyelerle soylulara birer minik tohum vermeye başlamış. Bir çiftçinin oğlu olarak ne yapılması gerektiğini gayet iyi bilen Jack de bir tohum almış. Kral tohum verdiği kişilerden altı ay sonra yetiştirdikleri bitkiyle yeniden şatoya gelmelerini istemiş. Altı ay sonra, tüm o iri yarı, heybetli şövalyeler ellerinde bin bir renkte kocaman çiçekleri olan gösterişli bitkilerle saraya doluşmuşlar yeniden. Jack de oradaymış ve görünüşe göre tohumu yetiştirmeyi beceremeyen tek kişi de oymuş. Sonra olanları tahmin etmek zor değil. Kral, tüm o gösterişli çiçeklere şöyle bir bakıp geçmiş. Jack’in elindeki boş saksıyı görünce, “İşte yeni kralınız!” demiş. Meğer kral dağıtmadan önce tohumları bir saat boyunca haşlamış. Meğer şövalye ve soyluların krala gösterdiği tüm o gösterişli çiçekler dağıtılan tohumlardan değilmiş. Meğer şatoya gelen tek dürüst insan Jack’miş.

Ama anladığım kadarı ile, bu Jack kardeş çiçeği yetiştirmek için hergün suladığını gübrelediğini soğuktan ve diğer etkilerden koruduğunu belirtip yinede beceremediğini ve ölüme razı olduğunu açık yüreklilikle göstermiş. Lafın kısası bazen ne yapsanız ne etseniz olmuyorsa olmuyordur, elinizden geleni yapıp kaderinize razı olmak gerekir. Bu hakikati benimsemek kimi zaman sizi gerçek kılacaktır ve değerinizden düşürmeyecektir...Diğerlerinin arasından dürüstlük ve gerçek kimliğinizle sıyrılacağınız günler dilerim.

 Hoşçakalın, iyi haftalarımız olsun :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder