22 Ekim 2013 Salı

Sen Benim Kim Olmadığımı Biliyor Musun?

 
Bir dönüp baktımda geriye...

Herşey değişiyor sanki bir ben değişmiyorum !

En büyük yalan değişimin kendisine inanmamaktır. Karşınızdakini değiştirmeye çalışmak yerine kendinizi tanıyıp anlayıp yola çıkarak başlar tüm gelişimimiz oysaki. tüm sorunlar böyle çözülür, insanlık şüphesiz böyle huzura erer refah seviyesini korur, başarıların devamı gelir...

Millet olarak herşeyi bilen, ahkam kesen, kendimizi herzaman haklı görüp sorunların faturasını başkalarına mal eden insanlardan oluşuyoruz. Eğitimle törpülüyoruz kendimizi fakat kişiliğimiz değişmiyor, değişmiyor...

Diyeceğim şudur ki; kişilik bozukluğu olan insanlarla muhattap oluyoruz sürekli ama farkedemiyoruz. Her ne mevkide yada kültürden olursa olsun herkesi kendimiz gibi görüp mesafe koyamıyoruz çoğu kez. Halbuki insan denilen mekanizma içinde neler barındırıyor, neler !

İyi yanlarımızı da  gün gelir yazarım belki ama bazı bozukluklar varmış içimizde. Ben okudum da bende de hepsinden biraz illaki vardır, ileri boyutuna  henüz rastlamadığım :) Kendine aşırı güvenen, deli cesaretine sahip, tatmini zor ama bazen de şaşırtıcı derecede kolay bir insan olduğum için bendeki bozukluk şüphesiz farklı bir maddede gizli. Okurken asla sahip olmadığım sorunlar içinde şükrediyorum Tanrıya hergün, binlerce kez :)

Aşağıda okuduklarınız ise sadece başkalarında gördüklerimiz değil, kendimizi tüm ilişkilerinizde sorgulamanız gereken davranış bozukluklarının temel nedenleridir...

Keyifli okuyup özeleştiri yapınız. Biliyorum çok zor ama değişime önce kendinizden başlayınız ;)

NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Bu bozukluğa sahip kişiler, kendilerini aşırı beğenir, devamlı övülme ihtiyacı duyar ve empati yeteneğinden yoksundurlar. Benlik değerlerini aşırı düzeyde abartmış ve fiziksel, zihinsel ve ruhsal yönden üstün olduklarına inanırlar. Bulundukları sosyal ortamda el üstünde tutulmak ve hak etkileri ilginin gösterilmesini isterler.
Diğer insanlara göre özel olduklarını, dolayısıyla her şeyin en iyisinin kendi hakları olduklarını ileri sürerler. Çok zeki, başarılı, güçlü ve fiziksel olarak üstün olduklarını veya öyle olacaklarını düşünürler. Başkalarını yönlendirmeye eğilimlidirler. Kendilerini hep ön planda tutmaya ve çok önemli kişiler olduklarını göstermeye çalışırlar. Eleştirilmekten ve yargılanmaktan nefret ederler. Başkalarının önerilerini kabul etmezler; onların başarı ve çabalarını kıskandıkları için küçümser ve sürekli eleştirirler.
Üstünlüklerini ortaya koyabilmek ve herkese gösterebilmek için başkalarını kullanabilir ve onları maddi ve duygusal yönde sömürmeye çalışabilirler. Oldukça bencil davranırlar ve kendilerini dünyanın merkezi görürler. Bu nedenle sağlıklı ve dengeli arkadaşlık ilişkileri kuramazlar.
Başarılı bir aile ve iş yaşantıları yoktur; çünkü etkin bir çalışmada bulunmaz ve sorumluluktan kaçarlar. Akıllarının estiği gibi özgürce hareket etmek isterler. Bir türlü istedikleri tatminliği yaşayamadıkları için süreğen bir doyumsuzluk yaşarlar.
Kendilerinden başkasını düşünmez ve onları anlamaya yönelik bir çaba göstermezler. Üstün ve benzersiz görülme, takdir edilme ve onaylanma beklentileri gerçeklemediği için sürekli bir hayal kırıklı ile karşı karşıyadırlar. İstedikleri saygıyı, ilgiyi bulamadıkları ve aşırı kaygı ve stres durumlarında bunaltı, çökkünlük, kırgınlık yaşabilir, aşırı düzeyde öfke ve atak nöbetleri geçirebilirler.

ÇEKİNGEN KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Bu kişilik bozukluğu grubuna giren bireylerde aşırı, utangaçlık, çekingenlik, sosyal ortamlardan kaçınma, eleştirilmeye ve ret edilmeye karşı duyarlılık yoğun bir biçimde görülür. Her davranışının başkasında oluşturduğu etkinin üzerinde gereğinden fazla dururlar, kabul edilmemekten ve eleştirilmeye karşı ciddi kaygıları vardır. Alay edilecekleri korkusuyla grup ortamlarında durmazlar. Davranışları üzerinde aşırı bir oto kontrolleri vardır.
Bütün ilişkilerini ve iletişimini kabul veya ret üzerine kurarlar; kabul edileceklerinden emin olmadıkça ilişkiyi başlatmaz veya sürdürmezler. Bu nedenle sağlıklı ilişkiler kuramazlar. Aslında sosyal ilişkilere, duygusal yakınlığa ve dostluk ilişkilerine ihtiyaç duyarlar; ama benlik saygıları gelişmediği için kabul görülmeyeceklerini düşünerek geri durmayı yeğlerler.
Girdikleri ortamda başkalarının dikkatini çekecek yanlış davranışlar yapmaktan korkarlar, kendilerini küçük düşürücü bir söz söyleme korkusuyla mecbur kalmadıkça tek kelime bile konuşmazlar. Konuştuklarında ise bütün bedenlerini bir heyecan sarar; yüzleri kızarır, elleri titrer, kekelemeye başlarlar. İş yerinde ve diğer sosyal ortamlarda sessiz, kendi halinde, utangaç ve hassas bir görünüm oluştururlar. Yalnızlığı sevmedikleri halde çekingenliklerinden dolayı çoğu zaman yalnız bir yaşam sürerler.
Çekingen kişilik bozukluğu ile sosyal fobi arasında çok benzer özellikler bulunmaktadır. Bu nedenle bunları birbirinden ayırmak güçtür. Sosyal fobi, bireyin yaşamının herhangi bir döneminde ortaya çıkar ve bir kişilik örüntüsü değildir. Kişi, yaşadığı durumun farkında ve bu durumdan ciddi anlamda rahatsızlık duyar, üstesinden gelmek için çeşitli çarelere başvurur. Çekingen kişilik bozukluğunu, şizoid kişilik bozukluğundan ayıran temel özellik, birincisinde kişi insanlarla bir araya gelme gereksinimi içindedir ama çekingenliğinden dolayı uzak durur ve böyle davrandığı için de üzülür; şizoid kişilik bozukluğunda ise, kişi özellikle yalnız kalmayı tercih eder ve insanlarla yakın ilişkiler kurmaktan uzak durur.

BAĞIMLI KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Başkalarına bağımlı olan ve onlara boyun eğen kişiler bu grupta yer alırlar. Birçok konuda başkasının onayı olmadan hareket edemezler. Birçok farklı kaynaktan onaylanma gelmeden kolay kolay karar vermezler. Kendi başlarına harekete geçemezler, sorumluluk alma gücünü kendilerinde bulamazlar. Risk taşıyan işlerden uzak dururlar.
Fedakârlığı sürekli başkalarından beklerler ve hep alıcı olmayı tercih ederler ama vermeye ve fedakârlık yapmaya yanaşmazlar. İsteklerini kabul eden kişilere karşı boyun eğici bir tutuma sahiptirler.
Güven arama arayışları yaşam boyu devam eder. Başkalarına dayanmadan kendilerini yapayalnız, çaresiz ve huzursuz hissederler. Yalnızlığa itilme ve bir başlarına bırakılma kaygısını taşırlar. Aksini düşünseler bile, bir başkasının görüşünü tereddütsüz onaylarlar; çünkü itiraz etme, karşı fikir beyan etme cesaretinden yoksundurlar. Kendileriyle başbaşa kalınca hiçlik duygusuna kapılırlar.
Psikanaliz kurama göre bu bozukluğu olan kişiler oral döneme saplanıp kalmışlar. Aşırı korumacı, özerklikleri kısıtlanmış ailelerde yetişen bireylerde görüldüğü ileri sürülür.
Kadınlarda daha çok görülen bir kişilik bozukluğudur. Yeniliğe ve değişime kapalıdırlar ve bu yöndeki oluşumlara karşı aşırı bir direnç gösterirler. Anksiyete ve depresyona yakalanma olasılıkları yüksektir.

Her ne olursa olsun can çıkar huy çıkmaz diye bir laf da vardır. Önemli olan kalıcı hasarlar bırakmadan kendimize gelmemiz, kendimizden başkalarını irdelememeiz ve sevdiklerimiz için daha iyi bir insan olmak için çabalamak gerekliliğinin bilincinde  yarını beklememizdir diye düşündüm bu yazımdan sonra, Hadi hayır olsun inşallah :))))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder